ELVEDA
ELVEDA CEYLANIM
Martılar hiç bu kadar benzememişti ölüme
Bu kadar aldanmamıştım kanatlarının beyazına
Demek ölümden zor gidişlerde varmış
Ve çekermiş bir yüreği eteğinden tutarak denize doğru
Demek yaslandığım güneşlerin tılsımı bu kadarmış
Demek böyle ansızın gelirmiş ölümden zor olan
Yine de gözlerinin sürmesiyle uğurla beni
Her sabah yeniden ve daha güzel doğan gözlerin
Her akşam yeniden ve daha çetin öldüren gözlerin
Yine de sevdiğin bir yanım varsa sen de kalsın
Ve hep öylece bul beni mısralarımda ararsan
Yağmurun bu deli yağışı boşuna değilmiş
Güneşin utangaç yüzünü bu kadar saklaması
Şimdi dur desen bütün martılardan silkinirim
Bütün martılar silkinir kanatlarını ölümün beyazından
Ve ben Beyazıtın güvercinleri gibi umarsız
Döner dururum başının üstünde şimdi dur desen
Denizi sensiz sevmenin imkânsızlığı içinde gözlerim
Gökyüzüne yüzünden uzak bakmaların tadılmazlığı
Otur şöyle yanı başıma bir bardak çay içimi
Bütün kanımı dökmek istiyorum bütün yüzünü içmek
Çünkü gidiyorum yorumsuz düşlerimi yollara dökerek
Dur desen duracağım iki kaşının arasında
İzin ver bir kere daha öpeyim ellerinden
Ölüm en kırçıl ağzıyla öpmeden dudaklarımı
Kanımda kıvılcım kalmadı ufukları yakamam
Ellerini bir kere daha sına boynunla yağmurun altında
Boynunu bulmadan ellerim yağmurlara bakamam
Kendimi asabilirim bulutlara kal desen kalırım
Martılar hiç bu kadar benzememişti ölüme
Çığlıkları bu kadar büyümemişti ölümsüz yanımda
Ve hiçbir güneş bu kadar köpürmemişti kanımda
DUR DE DURAYIM KAL DE KALAYIM GİT DERSEN ÖLÜRÜM
Bir martıya dönüşürüm kendi kendime açarım kanatlarımı
DUR DESEN DURURUM KANATLARIMIN BEYAZIYLA
Şimdi elveda şarkılarını söylemek gerek artık
Zaman ağzından bir su gibi akıp gelirken en uzun haftalar
Her anın bir ömür gibi tükenişi İstanbulun nabzında
Şimdi elveda şarkılarını söylemek gerek artık
Ölümün suskun diliyle buluşturmak şarkıları
Sus desen susarım sus desen yine susarım iki ateş arasında
Bulutlar böyle gelip oturmazdı karşıma
Gözlerini hep benden saklardı yağmurun çocukları
Bir benim ağlamalarım yıkardı tüm evreni
Gül desen güleceğim küllerimi bırakacağım yağmura
Yanaklarımda tomurcuklanan güllere tutunacağım
Öyle çaresizim öyle yoğunum ki ellerinin gurbete çıkan yanının
Git desen gideceğim sonsuza dek iki deniz arasında
Hani bir türkümüz vardı Urfanın etrafı dumanlı dağlar
Söyle desen söyleyeceğim bir ceylanın kayıp balasını
Ve öyle süzüleceğim ki bir annenin bakışlarından
Gel desen geleceğim ateşin en harlısına
Gel desen geleceğim gerilerek iki mancınık arasında
Hoşça kal ardımdan ateşler yakan sevgilim
Sular nasılsa bağlanacak çocukların diliyle
Hoşça kal ve bir dansa başla kaldığın yerden
Nasılsa bu son şiirim olacak
Nasılsa susacağım bir ocağın başında ateşe düşen gözlerine
Nasılsa son sözlerimi yalnızca balıklar duyacak
Denize düşen ilk mısraı kalbinde taşıyan balıklar
Hoşça kal ardımdan ateşler yakan sevgilim
Hoşça kal
ELVEDA CEYLANIM
Martılar hiç bu kadar benzememişti ölüme
Bu kadar aldanmamıştım kanatlarının beyazına
Demek ölümden zor gidişlerde varmış
Ve çekermiş bir yüreği eteğinden tutarak denize doğru
Demek yaslandığım güneşlerin tılsımı bu kadarmış
Demek böyle ansızın gelirmiş ölümden zor olan
Yine de gözlerinin sürmesiyle uğurla beni
Her sabah yeniden ve daha güzel doğan gözlerin
Her akşam yeniden ve daha çetin öldüren gözlerin
Yine de sevdiğin bir yanım varsa sen de kalsın
Ve hep öylece bul beni mısralarımda ararsan
Yağmurun bu deli yağışı boşuna değilmiş
Güneşin utangaç yüzünü bu kadar saklaması
Şimdi dur desen bütün martılardan silkinirim
Bütün martılar silkinir kanatlarını ölümün beyazından
Ve ben Beyazıtın güvercinleri gibi umarsız
Döner dururum başının üstünde şimdi dur desen
Denizi sensiz sevmenin imkânsızlığı içinde gözlerim
Gökyüzüne yüzünden uzak bakmaların tadılmazlığı
Otur şöyle yanı başıma bir bardak çay içimi
Bütün kanımı dökmek istiyorum bütün yüzünü içmek
Çünkü gidiyorum yorumsuz düşlerimi yollara dökerek
Dur desen duracağım iki kaşının arasında
İzin ver bir kere daha öpeyim ellerinden
Ölüm en kırçıl ağzıyla öpmeden dudaklarımı
Kanımda kıvılcım kalmadı ufukları yakamam
Ellerini bir kere daha sına boynunla yağmurun altında
Boynunu bulmadan ellerim yağmurlara bakamam
Kendimi asabilirim bulutlara kal desen kalırım
Martılar hiç bu kadar benzememişti ölüme
Çığlıkları bu kadar büyümemişti ölümsüz yanımda
Ve hiçbir güneş bu kadar köpürmemişti kanımda
DUR DE DURAYIM KAL DE KALAYIM GİT DERSEN ÖLÜRÜM
Bir martıya dönüşürüm kendi kendime açarım kanatlarımı
DUR DESEN DURURUM KANATLARIMIN BEYAZIYLA
Şimdi elveda şarkılarını söylemek gerek artık
Zaman ağzından bir su gibi akıp gelirken en uzun haftalar
Her anın bir ömür gibi tükenişi İstanbulun nabzında
Şimdi elveda şarkılarını söylemek gerek artık
Ölümün suskun diliyle buluşturmak şarkıları
Sus desen susarım sus desen yine susarım iki ateş arasında
Bulutlar böyle gelip oturmazdı karşıma
Gözlerini hep benden saklardı yağmurun çocukları
Bir benim ağlamalarım yıkardı tüm evreni
Gül desen güleceğim küllerimi bırakacağım yağmura
Yanaklarımda tomurcuklanan güllere tutunacağım
Öyle çaresizim öyle yoğunum ki ellerinin gurbete çıkan yanının
Git desen gideceğim sonsuza dek iki deniz arasında
Hani bir türkümüz vardı Urfanın etrafı dumanlı dağlar
Söyle desen söyleyeceğim bir ceylanın kayıp balasını
Ve öyle süzüleceğim ki bir annenin bakışlarından
Gel desen geleceğim ateşin en harlısına
Gel desen geleceğim gerilerek iki mancınık arasında
Hoşça kal ardımdan ateşler yakan sevgilim
Sular nasılsa bağlanacak çocukların diliyle
Hoşça kal ve bir dansa başla kaldığın yerden
Nasılsa bu son şiirim olacak
Nasılsa susacağım bir ocağın başında ateşe düşen gözlerine
Nasılsa son sözlerimi yalnızca balıklar duyacak
Denize düşen ilk mısraı kalbinde taşıyan balıklar
Hoşça kal ardımdan ateşler yakan sevgilim
Hoşça kal