ŞİİR TADINDA KALIN

buloub

Multi Aktif Üye
Katılım
10 Nis 2009
Mesajlar
141
Tepkime puanı
0
Yaş
44
Tuzlu Kahve!

Kıza bir partide rastlamıştı.. Harika birşeydi. O gün peşinde o kadar
delikanlı vardı ki... Partinin sonunda kızı kahve içmeye davet etti.
Kız parti boyu dikkatini çekmeyen oğlanın davetine şaşırdı ama tam bir
kibarlık gösterisi yaparak kabul etti. Hemen köşedeki şirin kafeye oturdular.
Delikanlı öyle heyecanlıydı ki, kalbinin çarpmasından konuşamıyordu.
Onun bu hali kızın da huzurunu kaçırdı...

“Ben artık gideyim” demeye hazırlanırken, delikanlı birden garsonu çağırdı.

“Bana biraz tuz getirir misiniz” dedi. “Kahveme koymak için.”

Yan masalardan bile şaşkın yüzler delikanlıya baktı. Kahveye tuz! Delikanlı
kıpkırmızı oldu utançtan ama tuzu kahvesine döktü ve içmeye başladı.

Kız, merakla “Garip bir ağız tadınız var.” dedi.. Delikanlı anlattı: “Çocukken
deniz kenarında yaşardık. Hep deniz kenarında ve denizde oynardım.
Denizin tuzlu suyunun tadı ağzımdan hiç eksilmedi. Bu tatla büyüdüm ben.
Bu tadı çok sevdim. Kahveme tuz koymam bundan. Ne zaman o tuzlu tadı
dilimde hissetsem, çocukluğumu, deniz kenarındaki evimizi ve mutlu
ailemi hatırlıyorum... Annemle babam hala o deniz kenarında oturuyorlar.
Onları ve evimi öyle özlüyorum ki...”

Bunları söylerken gözleri nemlenmişti delikanlının... Kız dinlediklerinden
çok duygulanmıştı. İçini bu kadar samimi döken, evini, ailesini bu kadar
özleyen bir adam, evi, aileyi seven biri olmalıydı. Evini düşünen, evini
arayan, evini sakınan biri... Ev duyusu olan biri... Kız da konuşmaya
başladı. Onun da evi uzaklardaydı. Çocukluğu gibi...

O da ailesini anlattı. Çok şirin bir sohbet olmuştu... Tatlı ve sıcak.
Ve de bu sohbet öykümüzün harikulade güzel başlangıcı olmuştu tabii...
Buluşmaya devam ettiler ve her güzel öyküde olduğu gibi, prenses,
prensle evlendi. Ve de sonuna kadar çok mutlu yaşadılar. Prenses
ne zaman kahve yapsa prensine içine bir kaşık tuz koydu, hayat boyu...
Onun böyle sevdiğini biliyordu çünkü...

40 yıl sonra, adam dünyaya veda etti. “Ölümümden sonra aç” diye
bir mektup bırakmıştı sevgili karısına. Şöyle diyordu, satırlarında: “Sevgilim,
bir tanem. Lütfen beni affet. Bütün hayatımızı bir yalan üzerine kurduğum
için beni affet. Sana hayatımda bir tek kere yalan söyledim.. Tuzlu kahvede.

İlk buluştuğumuz günü hatırlıyor musun? Öyle heyecanlı ve gergindim ki,
şeker diyecekken ‘Tuz’ çıktı ağzımdan. Sen ve herkes bana bakarken,
değiştirmeye o kadar utandım ki, yalanla devam ettim. Bu yalanın bizim
ilişkimizin temeli olacağı hiç aklıma gelmemişti. Sana gerçeği anlatmayı
defalarca düşündüm. Ama her defasında korkudan vazgeçtim.
Şimdi ölüyorum ve artık korkmam için hiçbir sebep yok...

İşte gerçek: Ben tuzlu kahve sevmem! O garip ve rezil bir tat.
Ama seni tanıdığım andan itibaren bu rezil kahveyi içtim.
Hem de zerre pişmanlık duymadan. Seninle olmak hayatımın
en büyük mutluluğu idi ve ben bu mutluluğu tuzlu kahveye borçluydum.
Dünyaya bir daha gelsem, herşeyi yeniden yaşamak, seni yeniden
tanımak ve bütün hayatımı yeniden seninle geçirmek isterim,
ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da...”

Yaşlı kadının gözyaşları mektubu sırılsıklam ıslattı. Lafı açıldığında
birgün biri, kadına “Tuzlu kahve nasıl bir şey?” diye soracak oldu..

Gözleri nemlendi kadının...
Çok tatlı!.. dedi...
 

buloub

Multi Aktif Üye
Katılım
10 Nis 2009
Mesajlar
141
Tepkime puanı
0
Yaş
44
Sensizlik Zulümde Olsa Bana

Ateş olmuş kanım, kavurur bedenimi
Sen aklımdayken sevdiğim
Beklerken geleceğini
Seni hayallerle yaşatmak
Sonsuzluğu seninle tatmak

Seni senden kıskanarak üşürken bedenim
Ellerinle ısıttığını düşünmek
Titrerken dudaklarım
Busenin yumuşaklığı ile çıldırmak
Dudaklarımla ruhuna dokunmak
Volkan olmuş arzuları paylaşmak
Gözlerinde kaybolmak
Bakışlarında asılı kalmak
Sadece birbirimizin olmak
Ve sende yaşamak…

Evet ben imkansızı istiyorum belkide
Gerçekleşmesi mümkün olmayan hayallerde
Yasaklarda sevmek seni ümitsizce
Razıyım boran karda olsan ömrümde
Sensizlik zulümde olsa bana
Bu kalp senin için atacak daima…
 

buloub

Multi Aktif Üye
Katılım
10 Nis 2009
Mesajlar
141
Tepkime puanı
0
Yaş
44
Nice zulümlerle iptila olduk

Nice zulümlerle iptila olduk
Aman Allah diyen kullar çoğaldı
Maddi ve manevi istilâ olduk
Milleti sömüren yollar çoğaldı

Davranışlar kaba akım değişti
Ahlak çöküverdi rakım değişti
Birbirine düştük takım değişti
Kendi kalemizde goller çoğaldı

Sanki yetim hakkı ütmezmiş gibi
Devlet malı deniz bitmezmiş gibi
Keneler sülükler yetmezmiş gibi
Obur karnı doymaz filler çoğaldı

Udu sazı atıp gitar çalarak
Papağan misali rezil olarak
Filimlerden bile ilham alarak
Levhalar değişti diller çoğaldı

“Popstar” oluverir yoldan kayanı
Ne dinleyen anlar ne de duyanı
Farketmiyor artık beyi bayanı
Oyunlar değişti ziller çoğaldı

Gençlik mahvedildi ruhu çürüdü
İçki, kumar, esrar aldı yürüdü
Analar, babalar matem bürüdü
Baba tanımayan döller çoğaldı

Kardeş kardeşiyle tutuştu cenge
Ayrımcılık oldu kökene renge
Her şey alt üst oldu bozuldu denge
Dünkü züğürtlerde mallar çoğaldı

Nefrete dal verdik kinde boy attık
Bizden olmayani ise boyattık
Çözümsüzlük çözüm diye dayattık
Yetimler öksüzler dullar coğaldı

Allahın dağından çıktı dereler
Islah edilmeden aktı dereler
Sel oldu her yeri yıktı dereler
Yeşiller yok oldu çöller çoğaldı

Tapusuz kimsesiz bölgedir diye
Hırsızlarda çalmak ilkedir diye
Kaçak binalara gölgedir diye
Orman yangınları küller çoğaldı

İthalini bile yaptık soğanın
Hayranları olduk halkı sağanın
Reis olsun diye oğlu ağanın
Köyler boşaltıldı iller çoğaldı

Mikdatî, gözümü açtım da baktım
İfrattan, tefritten kaçtım da baktım
İyiyi kötüden seçtim de baktım
Allah’a şükürki güller çoğaldı


Mikdat Bal
 

buloub

Multi Aktif Üye
Katılım
10 Nis 2009
Mesajlar
141
Tepkime puanı
0
Yaş
44
Sedef Çiçeği!

[size=10pt]Mahkeme salonu lebalep doluydu. 70’ini geçkin iki ihtiyarın boşanma davası vardı o gün ve meraklı bakışlar altında oturuyordu bu yaşlı çift. Adamın inatçı bakışları vardı. Yaşlı kadın ise sinirden mi, yoksa ihtiyarlıktan mı titrediği belli olmayan elini kontrol altında tutmaya çalışıyor; bir yandan da yanında büzülmüş oturan eşine öfkeyle bakıyordu.
Hakim, “Anlat” dedi tok bir sesle. “Neden boşanmak istiyorsun?”

Yaşlı kadın bir kez daha öfkeyle baktığı eşinden aldığı gözlerini hakime çevirip derin bir soluk aldı ve “Yetti gayri” dedi. Heyecan ve öfkeden ağzı kurumuştu. Yutkunmak istedi ama yapamadı. Yine de ağzını aralayıp “Bu herif 50 yılımı zehir etti” dedi, işaret parmağıyla gösterdiği eşine hiç bakmadan.
Salonda sessizlik hakimdi. Sinek uçsa kanat çırpışları duyulurdu. Asırlar gibi gelen sessizliği bu tür haberleri her gün sayfasına taşıyan bir gazete muhabirinin patlayan flaşı bozdu. Ardından diğer foto muhabirlerinin de harekete geçtiği görüldü. Kim bilir nasıl bir manşet atacaklardı? Resim çeken muhabirler fazla vakit kaybetmeden yerlerine dönerek defterlerini çıkarıp not almaya başladılar. Enteresan bir davaydı. Hepsi, gergin ve merak içindeydi. Fırsatını bulsalar kelimeleri yaşlı kadının ağzından kerpetenle söküp alacaklardı.

Yaşlı kadın eşiyle göz göze gelmemek için biraz daha döndü ona sırtını. Yanağından süzülen gözyaşını diliyle alıp dudağını ıslattı ve devam etti: “Bizim bir sedef çiçeğimiz vardı... çok sevdiğim!” Yine eşini gösterdi, yüzünü dönmeden. “O bilmez... 50 yıl önceydi... Bana verdiği çiçekten alıp tohumlamıştım onu. Çocuğumuz olmamıştı. Ellerimle büyüttüğüm o çiçeği yavrum bildim. Sevip okşadım... Bir süre sonra çiçek kurumaya yüz tuttu. Kurur diye çok korktum. Her gece kalkıp sulayacağım, diye adak adadım. ‘İyi gelir’ demişlerdi. 50 yıl hiç aksatmadan yaptım bunu. Bu herif, bir gece olsun sulamadı! Hiç olmazsa geçen gece sulasaydı yine bir şey demeyecektim ama sulamadı! Takatim kesilmiş... uyuyup kalmışım.”

Yaşlı kadın yorgun düşmüştü. Son bir gayretle kendini toplayıp noktayı koydu. “İşte ben böyle bir adamla 50 yıl geçirdim.. Ona hayatımı, umudumu verdim ama ondan gördüğüm hiçbir şey yok. Bir kerecik olsun benim işimi yapmadı. Onsuz daha iyi olacağımı düşünüyor ve boşanmak istiyorum.”

Yaşlı adamın sözleri

Hakim, yaşlı adama dönüp “Diyeceğin var mı, beyamca?” dedi. Yaşlı adam şimdiye kadar hiç yargıç karşısına çıkmamıştı. Utanıyordu. Ayağa kalkıp bastonuna yaslandı ve tane tane konuşmaya başladı: “Askerliğimi, Reisicumhur Köşkü’nün bahçıvanı olarak yaptım. Envai çeşit çiçek vardı o görkemli bahçede. Sedef çiçeğini orada tanıdım. Fadime’mi de. Çok seviyordum, ona çiçek buketleri yapıp verirdim hep. İlk evlendiğimiz yıllardı. Boyun ağrısına tutuldu. Hekim, uzun süre yatmasının doğru olmadığını söyledi. ‘Her gece uykusunu bölüp uyansın ve boynunu oynatsın’ dedi.” Yaşlı adam, hâlâ sırtı kendisine dönük olan eşine baktı şefkatle. “Hekimi pek dinlemedi bizim hatun. Uykuyu seviyordu. Benim sözüm de para etmedi!” Yüzünden kimsenin görmediği bir gülümseme bulutu geçti ve zekice tebessüm ederek sözüne devam etti. “O günlerde, tesadüf, sedef çiçeği kurumaya yüz tuttu. Ben ona, ‘Gece sularsan çiçek kurumaz’ dedim. Adak adattım. Her gece uyandırdım ve seyrettim. O sevdiğim kadını, yavrusu bildiği çiçeği sularken seyrettim.” Durdu ve hemen yanında oturan eşine baktı; tıpkı, geceleri çiçeği sularken baktığı gibi. Gözlerini ondan ayırmadan şöyle dedi. “Her gece o çiçek ben oldum sanki!” Yaşlı adam konuştukça büyüyor, etrafındakilerin dikkatini bir mıknatıs gibi üzerine çekiyordu. O yaştaki bir adamdan beklenmeyen bir hareket yapıp dimdik durdu ve “Her gece o yattıktan sonra kalktım” dedi, mahcup bir ses tonuyla. “Sedef çiçeği, gece suyunu sevmez, Hakim bey. Eşim yattıktan sonra, onun saksıya döktüğü suyu boşalttım hep.”
İhtiyar adam ağırlığını öbür ayağına verdikten sonra tüm günü toplayıp; “İhtiyarlık işte” dedi. “O gece ben de uyumuş kalmışım. Suçlandım, Hakim bey. Sesimi çıkarmadım.”

Salon alkıştan inliyordu. Gözünden sevinç yaşları akan insanlar ihtiyar adamı alkışlıyorlardı
[/size]
 

HAYAL

Üye
Katılım
7 Ağu 2007
Mesajlar
447
Tepkime puanı
0
Yaş
36
paylaşımın için teşkkürler emeğine sağlık ;))
 

buloub

Multi Aktif Üye
Katılım
10 Nis 2009
Mesajlar
141
Tepkime puanı
0
Yaş
44
DERİN YARA

Bir silah namlusunu dayayıp şakağıma
Ölsem bir şafak vakti böyle yaşayacağıma...

Ne kar diyor ne yağmur ne sıcak ne de ayaz,
Sokağında geziyor yüreğimin sızısı,
Benimle yaşlanıyor dudağımdaki niyaz
Vurduğun yer kanıyor karanfil kırmızısı…

Karanlıklar içinde olsa da tanıyorum,
Uzaktan göz kırpıyor evinizin ışığı,
Bilsen hayret edersin nasıl kıskanıyorum,
Pencerene sarılmış mavi bir sarmaşığı…

Çiçekli bahçenizde gölgeni görsem yeter,
Gözümde yaş alıyor bu en yaralı yanım,
Burnumda burcu burcu senin hasretin tüter,
Bacanızdan savrulan sanki benim dumanım…

Yanıp sönen yıldızlar harelenirken suda,
İşte böyle her gece sızlıyor derin yaram,
Yalnız ben ayaktayım bütün şehir uykuda,
Beyhude gözyaşımda teselliyi aramam…

Bütün olanlara demek kader diyorsun,
Oysaki gördüklerin korkulu bir düş gibi,
Ne kadar anı varsa bırakıp gidiyorsun,
Ben düşerken toprağa vurulmuş bir kuş gibi…
 

buloub

Multi Aktif Üye
Katılım
10 Nis 2009
Mesajlar
141
Tepkime puanı
0
Yaş
44
Zehir Zakkum

[size=10pt][size=10pt]çakılı kaldım duvarda
gözlerin izden kaçıyor
koşarken düşürdüm
kendimi yolda
gölgesiz ağaçlarım
hain çiçeklerim
niye zehirlisiniz?
başımda asılı kaldı
bulutlar kara
her yer kara
dışarda
içerde
hep kara
kapkara

kanlı bir pazar var
darmadağın
eti budu paylaşılmış
kırmızı karıncanın
sızısı yayılmış evrene
taşıyamaz
sırtı ince
artık hep gece
hep gece
zifir zindan gece

ne acıda eridim
ne ölebildim
kaldım öylece
ellerim insan
aşk büyük acıdan
yazıdan geri kalan
artık hep acı
hep acı
zehir zakkum acı.

[/size][/size]
 

buloub

Multi Aktif Üye
Katılım
10 Nis 2009
Mesajlar
141
Tepkime puanı
0
Yaş
44
ÇIK GEL ISIT BENİ

Karanlıktayım
Keşke hiç Kafdağı’ndan dönmeseydim
Bir yanda yağmur, bir yanda kar
Üşüyorum

Nerdesin?
Çık gel ısıt beni
Nerdesin?
Çık gel dizlerinde uyut beni

Sensizim
Sessiz bir dünyanın kölesiyim sanki
Sensizim
Mısra mısra içimi dökemiyorum

Nerdesin?
Çık gel ısıt beni
Nerdesin?
Çık gel dizlerinde uyut beni

Gecem gece değil şimdi
Gündüzleri sımsıcak güneşim de yok
Cama vuran rüzgâr
Sensizliğimi kanatan bir ok

Nerdesin?
Çık gel ısıt beni
Nerdesin?
Çık gel dizlerinde uyut beni

Tatsız tuzsuz bir hayat yakamda
Gurbete tutunmuşuz
Bir ucunda sen, bir ucunda ben
Özlem nedir unutmuşuz

Nerdesin?
Çık gel ısıt beni
Nerdesin?
Çık gel dizlerinde uyut beni
 

buloub

Multi Aktif Üye
Katılım
10 Nis 2009
Mesajlar
141
Tepkime puanı
0
Yaş
44
Koparma Gülleri Damarında Kalsın

Koparma gülleri damarında kalsın
Destür eyle gözlerim, gözlerinde kalsın
Alsın aşk kalbimi, kalbine çaksın
Koparma kalbimi yüreğinde kalsın

Güller açmış sakit gönül bahçesinde
Nur parıldar nazlı melek yüzünde
Açan güllerin sessizliğinde sen varsın
Koparma gülleri dalında kalsın

Misk kokan matemli gülşende
Süznak öter ishak kuşu sessizce
Kaldır nikabını gözlerim gözlerinde kalsın
Koparma gülleri toprağında kalsın




Anlamlar

Destür--------- izin
sakit----------sessiz sakin
matem-li ------ üzüntü-lü
gülşende ----- Gül Bahçesi
Süznak-------- Dertli
ishak kuşu------karanlıkta dem tutan bir kuştur
nikabını (nikap) --yüz örtüsü, peçe.
 

buloub

Multi Aktif Üye
Katılım
10 Nis 2009
Mesajlar
141
Tepkime puanı
0
Yaş
44
[size=10pt]Mechul Mechul[/size]

Hüzün doldu deli gönül
Ağlar gözüm mechul mechul
Görmek arzum nazlı yari
Duman yollar mechul mechul

Kutsal duygu içim yakan
Hasret gözde sensiz akan
Aşkın elbet mecnun yapan
Çölü gezem mechul mechul

Yalan dünya ne istersin
Ne verdin ki ne dilersin
Can ki canansız edersin
Gençlik söner mechul mechul
 

buloub

Multi Aktif Üye
Katılım
10 Nis 2009
Mesajlar
141
Tepkime puanı
0
Yaş
44


SONSUZ ŞİİR


Sana ne yazacağım bu gece
Karar vermedim
Ey sonsuz şiir
Ey bitmeyen şiir
Başlayabilseydim şöyle kenarından, usulca
Zor olmayacaktı bu kadar anlatmak uzun uzadıya
Sonra
Belki düşünmeyecektim virgülü nereye koyacağımı
Ya da nerede bitirip nerede başlayacağımı
Ey başlayamadığım için bitmeyen şiir
Şiire şiir yazacağım, şair değilim ben, şiir yazacağım sadece şiir

Geç mi kaldım acaba?
Yoksa çok mu erken?
Geç?
Erken?
Bir insan bir insanın gönlünde yaşamazsa başka nerede yaşar ki?
Evet soruyorum tabii:
Sen nerdesin?
Sen, bir firar projesinin Şiir Atı
Sen, bir güzden arta kalan yürek yangını
Sen ey son suzluk!
Sen nerdesin?

erkenden uyanmak ve akşamı terk etmek için
çok geç
çok geç artık çocuklar büyümüyor
kuşlar
o sonsuz bahçelerde o sonsuz kanatlarıyla
ne yapsak geçmiyor kabuğa kesmiş yara
ne yapsak bitmiyor içimizin o ıssız, o derin…
söyle bana!
söylersen kendini ben şimdi şaşırırım
kuşlar
o sonsuz bahçelerden uçuverir bu ifşayla elbirlik
elbirlik: güzel türkçemizin güzel kelimesi
ve kafa karışıklığı, asit yağmuru, uzak ülkelerin işgali
sonsuz şiir. sonsuz şiir. sonsuz şiir.
sen bir truva atı olsan, ben bir rûzigâr

Rüzgar yazdı bunları ben değil
Harfleri de biliyor, ünlemi de
Bir esti mi fırtına, kar, boran yazıyor
Bazen yeni doğan bebeği anlatıyor
İşte şimdi böyle geldi geçti
Nereye gitti? Kime gitti? Ne zaman gelecek?
Rüzgar mı bana esiyor yoksa ben mi rüzgara?

Yüzüne açıkça söyleyemediğim
sözlerden
kaçıramıyorum dilimi
içime akıyor zehir
Bu yüzden üstüme
üstüme geliyor kelimeler
ki müebbede mahkumlar
ölü şair masasında

Bir tükenmez kaleme aldım
o fikir ki semavi
o duygular ise ulvi
o dilekler dualar
ve niyetler
sonsuz şiirdedir artık

Nüanslar dokundukça
ta mektuptan uzanıp yalnızlığıma
canımı yakar sabaha karşı
göz yaşımı tutamam satır aralırnda
Yüzünü görürsem
ne mutlu gençliğime
ne mutlu yetişkinliğime
ve yaşlılığıma görebilirsem..
Ne mutlu yaşadım ben
Ne mutlu öldüm herkes gibi

Sormasanız da söyleyeyim ben
Sonsuz hayata doğrudur yönü zamanın
ve umut koluna girip bu ebedi sesin
geçerek ölüm kapısından
bulur anlamını bir bir yaşadıklarımın

Sıyrıl ey akıl karanlıklardan
bir gücün varsa bir yön
bul delikanlıca
bir fikri sev yürek dolusu

Bir elim kadın bedeninde
para kasasında olsa bir elim de
koşarak gel
soluk soluğa kalbim
yolları tozutarak dağları
ve bütün arzı geç

Yalnızlıktan çıkınca
varırsın yanına canhıraş
Yüzünü görürsün artık

Görmek bir yana, hayal kurmayı bile özlüyor insan
Hayalini özlemişim
Yüzünü görmek istiyorum sakındığım sen
Teninin kokusuna hasret bu beden
Savrulduk mu uzaklara ? Yoksa yan yana mıyız hala...
Bunu biz bile bilmiyoruz. El ele tutuşmasak da, göz göze bakamasak da İlle kavuşmak mıdır sevda ? Kavuşabilir miyiz sence
Bu şiir gibi sonsuz mu olur sevda, ya da yaşam bu şiir gibi, sonsuzluk olsaydı ?

Gözlerini kapa
Tam karşıdadır
Karanlıkta
Cesur esmerliği yüzümün

Hayal kursan da fark etmez
Gözlerime baksan da
Hasret iki  uçludur 
Öteki uçtayım ben sürekli

Sessiz gizli sevdayı
Görme eyleminde mi tartıyorsun
Gören ile görüleni bir tutan terazide
Ateş mi ölçü birimlerin de

Kağıta yüzümü çizmek mi tek derdin
Ten ölür gözönünde tutsan da
Tutmasan da al canımı helal olsun sana
Ayrılık olmasın yeter ki

Sakın beni gözünden bile
Sesinle sar şarkılarla üşütme
Sar sarmala erit yiteyim yüreğinde
Sakla izlerimi süpür bilinç altına anıları da

Teninin kokusuna mı  hasret denir
Canın sıcaklığına mı
Kalbin titrerse fark ederim hemen
Nefesini tutsan da tutmasan da

Şehvet bahar taşkınıdır
Gençliğin hayal yatağından 
Ulaşır boz
Bulanık çağrısı bedenin

Kitabı dişlerinle parçala
Savrulsun elinden karanlık sayfalar
Dağılsın peşim sıra
Uzaklara saçılsın kelimeler

Ayrılık meydanı değil mi
Karanlık koca bir yalnızlık
Bu kara sevdada
Müebbede mi mahkum olur iki can

Kavuşabilir mi sence
Bu iki uçurumdan tabutla
Mezara akan iki yarım gençlik
Parlak ten rengi zamanın

Yan yana iki göz müyüz yoksa
Aynı yüzünde hayatın
Işıkları sönmüş
İki yıldız kararmış korkudan

Bir dizede ateşli kelimeler miyiz hala...
Okunaksız alın yazısında
Neden parmaklardan bağlıyız böyle pamuk ipliğiyle de olsa
Bir çift söz müyüz ufka asılı

Sevdayı biz bile bilmiyoruz şikayet ediyoruz
Yer gök inliyor feryat figandan
Ne önemi var sürgünün ayrılığın
Kalpler buluştuktan sonra

El ele tutuşabilir
Heyecanlı kelimelerimiz aldırmadan eleştirilere
Tutuşmayabilir de utanarak örtündüğü karanlıktan
Üstündeki kirli anlamlardan

Göz göze bakabilir de iki ayrı kafeste
Bakmayabilir de iki yaralı kuş
Buluşamamak değil midir sevda
Soğumuş küllerinde arzunun

Sevda olunca acısı da güzel oluyor, arzusu da
Yaşamayacağın şeyi hissetmek oluyor
Kafesteyiz, külleri bile kalmıyor ateşin kuvvetinden

Gözlerimi kapadım karşımdasın
Yaşananları attım bilinç altıma sakladım
Sende hasret kalacaksın

Hasret çözemediğin soru
En güzel sevda
Nefes alıyorum yaşamak için

Nefes alıyorum sevmek için
Her nefeste sevdiğim diyor bu kalp
Saklayıp içine çekiyor

Kelimeler anlamsız kalıyor
Attım kara sayfaları karanlığa
Sevdan uzak olsa da sevdan aydınlık geliyor bana

Seni sevdim ben
Sen olmasan da yalnız hissetmedim ben
Acı çektim ama bu kalbin benim olduğumu bildim ben

Karşı karşıyayız
bakıyoruz hep aslında
Görüyoruz, biliyoruz, yaşıyoruz sevdamızı

Sen aynaya bakınca seni görüyorsun ya
İşte o benim bunu da biliyorsun sen
Bizi kavuşturamayan nedenler, uzaklara  itti

Kavuşuyoruz aslıda biz
İki kefen iki emanet tabut
Son an yaşayacağız eşitliği,
Artık beni, sonsuzluğun ardındaki ulaşılmazlıkta ara.
Ben, görme şansının olmayacağı yerdeyim.
Beni, henüz olmayan bir evrenin girişinde bekle
Ve anla yitirdiğin aşkın uçuşunu.
Bedelsiz bir sevgiyi tepmenin ağır bedelini.
Bulutlardan ağlama, iste kendin için
Geçmişte kalan mutlu günleri an
Ve bir daha geri iste o günleri
Gelmeyeceğini bile bile...
Susadıkça geçmişe,
Yüreğindeki pişmanlık pınarından iç,
Uykusuz gecelerine yeni karanlıklar ekle.
Gülmeyi unutmak varmış, sevinmeyi anamamak...
Acıyı yutkunmak varmış, sevgiliyi anlamamak...
Sen kendine yetmeyeceksin, biliyorum.
Ben olmadıkça sen hep var olacaksın
Ve var olduğun yerde ben olmayacağım.
Yok olmayı istemek varmış, hayatı aşmak.
Canı salıvermek varmış, zamanı taşmak...
Susmak varmış, sessizce bir serzeniş
Ve haykırmak varmış, sonsuza bir sesleniş

Sesleniş mi haykırırcasına yok sa susmak mı beklediğin
Ya da sesimin titremesi mi?
Anlatmak istediğin şey ne ?
Tamam
Kapadım gözlerimi
Bekliyorum ağzından çıkacak her cümleyi heyecanlı
Sustun bende bozmadım büyüsünü sessizliğin
Dinledim dalgaların sesini
Hırçınca nasıl da vuruyor kayalara
Sanki bir intikam, bir öç alırcasına parçalamak istiyor
Devam ettim dinlemeye dalgaları
Öyle gelmedi bu sefer
Acelesi varmış gibiydi
Çabucak kavuşmak, sarılmak ister gibiydi ...
Unuttuğu bir şey vardı
Kavuşacağım diye hiç düşünmüyordu kayalara açtığı yaraları
Birden irkildim
Biz de öyle yapmadık mı?
Kavuşacağız diye üzmedik mi, parçalamadık mı birbirimizi
Artık merak etmiyorum söyleyeceğin sözleri
Kurmaya çalıştığın cümleleri
Merak da etmiyorum buraya neden geldiğimizi
Neden sustuğunu da anladım artık
Ve hiç konuşmadan yaşadıklarımızı
Nasıl da anlattın bu sessizlikte
İlk defa kızıyorum hayata, yalnızlığa, sensizliğe
Yazıyorum sevdamı kâğıtlara
Bakma ıslak olduğuna
Senin için değil bu yaş
Değmezmişsin sen gözyaşlarıma ve katlandığım acılara ya
Ama olmuyor ne yapsam da seni istiyor bu ten
Sensiz bir yolculuğa çıktım şimdi ben
Son yolculuk, son sensizlik, son acı
Dönüşü yok, bıraktım kendimi sonsuzluğa
Elimdebir kutu, senden hatıra bu sonsuzlukta

Bir okyanusa atılsa bu kutu,
içinde,
yaşanmış gözyaşları,
ve kahkahalar.
Onu bağrına basan koskoca bir mavi dünya
Hiçbir şey sormadan, karşılık beklemeden
uçsuz sandığı, battıkça dibe inen değil
gittikçe uzağa getiren...
Bulunmamak umududur, kesinliği bir rüya.
Ne yapsın ki başka sığınağı, ruhu teslim okyanuslarda
Garip bir heyecan doludur,
Çözemediği bir çelişki.
Kendiyle savaşır yine, kendine sürgündür tekrar.
Saati mutluluğu beş geçiyor, gün mavi gece mavi
Günler geçer aylar geçer,
Sonsuz bir mutluluğun sevinci
derken,
Uçsuz yolların nihayeti vurur yüzüne
uykudan uyandıran : bir tokat
Bu kutu hayal kırıklığı yasamaya yüz tutmuş
okyanusu vazgeçmiştir ondan, denizine vermiş
Deniz dalgadan dalgaya atmış
dalgalar kıyıya teslim etmiş
Ne yapsın, onu okyanusa savuran zalimler,
bi yüreklik yerini esirgeyen deniz,
ve denizin emrine boyun eğmiş dalgalar,
İçerdiği sevgiyi , bir okyanus bile taşıyamadıysa...
 

buloub

Multi Aktif Üye
Katılım
10 Nis 2009
Mesajlar
141
Tepkime puanı
0
Yaş
44
Alem Dar

Alem dar gelir oldu bana
kaldırımlar yastığım
asfaltlar yatağımdı
üstümde yorgan olan soğuk hava
içime işliyordu artık...
yoktun yoktum yoktuk
koptuk birden bire
havada kaldı ellerim
senin pamuk ellerine tutunan ellerim
artık boşluğa tutunur oldu...
gene yattım yatağıma
kirli çamurlu yatağıma
göğe bakıyordum
bulutlardan sen yaratıyor
onla konuşuyordum
yüzünü çiziyordum
al yanaklarımda kayıp gitmek için
gözlerini çiziyordum içinde boğulmak için
dudaklarından kalbine akıyordum...

alem dar gelir artık bana
seni rüyalarda yaşamak
ucu kırık kaldırımlara başımı dayamak
sıkıyordu beni...
acıtıyordu...
bırakıyorum kendimi artık
derin deniz yeşili gözlerine...
 

buloub

Multi Aktif Üye
Katılım
10 Nis 2009
Mesajlar
141
Tepkime puanı
0
Yaş
44
Denizler Dar...

[size=10pt]Firdevs gözlü cennetim
Gizli dünyam hasretim
Salın içinde gönlüm senin
Zindanlarıma gül serpenim...

Çok görmesinler seni bana
Bıraksınlar doya doya sevebileyim
Yaşayayım ve solayım gönlünde
Ağlatmasınlar, bir kez de ben gülebileyim...

Unutmuşum, benim de varmış arzularım
Tanıdım kendimi seninle
Aşkınla meyve verdi duygularım
Sulandı sevdalı gözlerinle...

Dağıttım mutluluğu hep veresiye
Düşünmedim bende ne kadar var
Kimseler bilmedi halimi böylesine
Çağlayan gönlüme inan denizler dar...
[/size]
 

buloub

Multi Aktif Üye
Katılım
10 Nis 2009
Mesajlar
141
Tepkime puanı
0
Yaş
44
[size=10pt]KOR DÜŞTÜ YÜREĞİME[/size]

[size=10pt]Bahtımın karasında tükenmeyen ışığım; karanlık bir gecenin dizlerinin dibindeyim yine. Her şeye inat, yüreğime özlemlerle ektiğim her dem taze sevda fidanımsın… Kelimelerin boyu yetişmiyor yine seni anlatmaya. Acıların beni boğduğu yerde, sevdaya dayanaklarımı budayan derbeder düşlerinin gölgesini çekme üzerimden. Büyük aşkların kanatsa da yüreğini, tükenme. Sil bakışlarıma sevdalı kanamalarını. Bir kuşun gagasındaki umuda bırak başıboş yarınlarını. Gül gibi adımın yanışlarına, yeni bir gülüş şahit olsun öpülesi dudaklarında…



Ey yar… Eteklerime topladığım çiçekleri ellerinle saçlarıma tak hadi… Gezdiğim yollardaki ayak izlerimi öpmeyi bırak şimdi… Gözlerindeki ışığı karanlıklarıma sür… Yüreğimin son ihtimallerinde dindir saçlarımı okşayan acıları… Şu koca dünyada yapayalnızken ben; titreyen dudakların, kuruyan yaprakların, soğuk duvarlara dokunan ellerin olsun yarenim… Ele avuca sığmaz suskunluğunu giyin üzerine, yanılmışlığını at bir kenara, son baharında ömrünün sana gülmek yakışır kavga bilmez bir sevdanın koynunda…


Dinle sözlerimi sevgili… Gözlerinin içine al ve yüreğinin dibine çek beni… Yağmur bil gözlerimi işle nakış nakış yüreğine… Güneş bil sözlerimi, ışık bil yüreğimi… Kana kana ıslanırken yağmurlarında hüzünlerimi boğ damlalarında… Yağ hadi üzerime durma… Sesin gelsin ıslak dudaklarıma… Yorgun ayaklarına derman olayım, gitme… Sevmelere koş benimle… Varsın hasret olsun be can boynumuzu büken, ayrılık olmasın…


Yüreğimin kapılarını arala, gün ışığım sızmalı karanlıklarına… İtaatkar yalnızlığını, sevdalı askerlerimin kuşatmasına olanak ver… Hazırlan aşktan ölen sonbaharıma. Hem yakın hem uzak olmanın acısını bilen kalbini tükenen ihtimallerle kırmak istemem. Nam-ı diğer deli kızım ben, galibi olduğum harpleri sana kaybettirmem. Gözlerini yumduğun sevda ülkelerinin tek bir toprağını kaybettirmem sana.


Ardına bakma sevgili sen benim yanımdasın… Mutluluğa en yakın nefes alışlarım, kabule en yakın dualarım ve her gün tazelenen özlemelerimsin… Ayak dibine çöküp dinlendiğim gecemsin, yüreğimin uğruna ölmeyi istediği sevdamsın benim… Şimdi ne kadar seviyorsun diye sorma bana… Bir sınırı bir boyutu yok ki sevdamın… Sağdan sola kadar mı desem yerden göğe kadar mı… Hayır hayır, ben seni yüreğinin büyüklüğü kadar, ben seni gözlerindeki aydınlık kadar seviyorum…


Emanetim olsun yüreğin bırak, aklına gelmeyen başına gelsin, kendini bana bırak… Hadi ne duruyorsun tut ellerimden, özleminin sıcak terlerini çarp yüzüme, üşüyorum… Keskin ayazlarla bükme belimi. Unutma, Ay ışığı değil odana yansıyan, geceyi giymiş sana gelmişim gül kırmızı nefesimle, ne yol bilirim ne iz. Korkma, sarmaşık misali sokul masallarıma, kim bilir ne destanlar yazacağız daha… Almayacağım seni senden, yaralamayacağım… Dört mevsime kor düşürsem de yakmayacağım ellerini, gözlerim cehennem ateşi de olsa sakınma. Anla artık, ait olma “emanet” ol yüreğime… Beni kabul et yürek yangınımla, sen yanmasan da olur…


Gün olur seversin sende hercai menekşe… Ben bir gelin hazan, güze aldanmış bir akasya, sıradan bir papatya… Sevişin hayata gözlerimi kapadığım güne rastlasa da gülümse… Yetişemesen de bana, seninle kurduğum hayallerimin intiharına gülümse ne olur...


Ne kadar güzel olduğunu bir tek ben bilirim …
Sadece ben…


Hep yüreğinin neresindeyim diye soruyorsun ya;
Önüm arkam,
Sağım solum,

Her yanım, sen…

HER YANIM GÜL...YÜREĞİM GÜLİSTAN..
[/size]
 

buloub

Multi Aktif Üye
Katılım
10 Nis 2009
Mesajlar
141
Tepkime puanı
0
Yaş
44
NE FARKEDER

Kapanmak bilmeyen yaralarım var senden arda kalan..bitmek bilmeyen sızılar..olsun,aldırmıyorum artık..görmüyor gibi,unutmuş gibi,acımıyormuş gibi yapıyorum,geçiyor..ya da kendimi avutuyorum..


ne farkeder,hiç biri seni geri getirmiyor..

mevsimler değişiyor..yeşil sarıya dönüyor..yapraklar düşüyor..ben hala aynı yerdeyim..yağmurlar altında seyirdeyim..eskiden ahh bi gelsen derdim..artık demiyorum..ne farkeder,yokluğunu her halükarda hissediyorum..

yokluk işte..ne farkeder ne renk olduğu..?


havalar soğuyor..ama birşey farketmiyor..
haziranda da üşürdüm ben,eylülde de üşüyorum..

ne farkeder tarihin ne olduğu,ben her mevsim düşümde seni görüyorum..


artık öyle idaalı sözler söylemiyorum aşka dair..gişişlerin ardından anlıyorum ki susmak gerekiyormuş..ya da öylesine yaşamak sevdayı..adam akıllı sözler yok dilimde..gözümde yok ,gönlümde..

ne farkeder,büyüğünün de küçüğünün de sevdanın,ayrılık var önünde...


nefeslerim bile öylesine..sadece yaşamak için..yazmak bile istemiyor kalemim..bunca kanadığım yetmez mi diyor..kızmıyorum ona,ya da sana..ama almasaydın keşke,çalmasaydın satırlarımı..ben yine dokunmazdım sana..


yaşıyorum işte..herkes gibi..hiçkimse gibi..neredeyim bilmiyorum..


Ne farkeder adımın ne olduğu..ölüm değil mi ki,bu yaşanmışlıkların da yarım kalmışlıklarında sonu..?


ne farkeder..boşver bu da geçer..geçmese bile ; Ne FaRKeDeR...?

 

buloub

Multi Aktif Üye
Katılım
10 Nis 2009
Mesajlar
141
Tepkime puanı
0
Yaş
44
[size=10pt]ACABA![/size]

Aşkın en büyük cehennemi… Yenik düştüğünde yakan, pişman kılan, yaralar açan… Kimi zaman açılamama heyecanın, kimi zaman ayrılık pişmanlıkların… Uğruna ne aşklar bitirmiş, hatta ne aşklar yaşanamamıştır kim bilir...

Ben ikisinde verdim gururuma.. Yaşanmamışlıktan gelen acabalarım, ölümüne sevdiğimden akan gizli gözyaşlarım… İkisini de gurura emanet ettim… İkisinde de ayrı ayrı acı çektim.. Başta sevdim söyleyemedim her gün “bugün” derken yüreğimdekiler takılıp kaldı gurura başaramadım.. Ama o anlamsız heyecanı, mutluluğu, aşkı gururuma rağmen yaşadım.. İkinci yüzünü tanıdım birde gururumun.. Sevdiğim giderken arkasından baktım öylece geçiremedim yine yüreğimdekileri üstünden... Canım çok yandı bu defa... Her gün yaşattığı o tatlı heyecan her an kanayan yaram oldu. Ne kapatabildim yaralarımı, ne de yıkabildim gururumu. Anladım ki aşkın en büyük katiliydi gurur…
Katil bendim… Yaralananda... Ölende…

Acaba diye soruyorum şimdi kendime;
Gurursuz mu olmak lazım en büyük aşkı yaşamak için, yoksa taviz vermeden duvarlarını aşanımı beklemek?
 

buloub

Multi Aktif Üye
Katılım
10 Nis 2009
Mesajlar
141
Tepkime puanı
0
Yaş
44
[size=10pt]SENİN İÇİN![/size]

[size=10pt]Senin için özel ve güzel şeyler istedim hep; yaşadığın hayat en iyisi olsun istedim. Seni sen olduğun için deliler gibi sevdim, enlerimi sende yaşadım, en büyük kavgalarımı seninle ettim. En güzel mutluluklarımı sende tattım, içimin titremesini sende öğrendim. Kalbimin ilk kez deliler gibi sende çarptığını duydum; içim acıdı sen karanlıklarda kaybolup her gece "tatlı rüyalar" dediğinde, inan derin kuyularında seninle bende titredim. Her attığın çığlıkta ben olmak istedim yerinde, çaresiz kaldığım her saniye defalarca öldüm senin için...

Senin nefesinle uyudum o zifir karanlık gecelerde; bilirsin, en sevdiğim şeydir karanlık... Gözümü her kapattığımda seni görmeyi, her açışımda seni bulmayı sevdim. Sen uyurken fısıltılarla anlattım sevgimi sana, göğsünde başım, elinde elim seyrederken sabahı, her gece sana canımdan can vermek istedim. Benim için korkma, bilirsin kediler dokuz canlıdır, dokuz canım da ikimize yeter, değil mi sevgilim? Şimdi şu son cümlemden sonra kimbilir hangi gülüşünle bana güler, hala çocukluğumu vurgulayan hangi derin cümlelerini kurarsın? İnan sevgilim, ben çocuk kalmaya direnirken, zannetme ki söylediklerine ve söyleyeceklerine içerledim; ben sadece senin soluklarında, sonsuzluğa direnmeyi seçtim.
[/size]
 
Üst