Kendimden kaçtım.
Seni bulmak için, sana varmak için, yüreğine bir kez olsun dokunabilmek, gözlerinden bir kez geçebilmek için kaçtım. Bir kez olsun dokunabilseydim yüreğine, bir kez olsun gözlerinde kendimi görebilseydim, bir kez olsun ismimi senin sesinle duyabilseydim, ölmeyecektim.
Bu bir büyüydü benim için, sonsuza kadar ve mutlu yaşamamı sağlayacak o üç elmanın düşmesiydi. Yaşamımın bir masala dönüşmesiydi. Sense bunların benim için ne anlama geldiğini hiç bilmedin.
Sıradan biri, hayatından öylesine gelip geçmiş biri, sana bir kez bakmış sonra unutmuş herhangi biri olmamı istedin.
Bense sana bir kez baktım, ve hiç gitmedi yüzün gözlerimin önünden…
Ben durup durup seni özlerken, senin hiç haberin olmadı. Sana yazarken, parmak uçlarım kağıda değil tenine dokundu, hissetmedin, anlamadın. Nefesini kıskandım, sana nefes kadar yakın olmak için tanrıya yalvardım. Sen saçlarına dokunurken ben dokunuşunu hissettim saçlarımda, sen bana bakarken, ben eridiğimi hissettim. Senin hiç haberin olmadı.
Tüm dileklerimi senin için diledim. Tüm isteklerimi sana göre belirledim. Sen olursan olsun istedim, tüm istediklerim. Anlamı olmayacaktı. Sensiz gerçekleşecek hiçbir dileğin, bende bir anlamı olmayacaktı.
Sonra kaçtım kendimden. Sana varmak için tüm yolları denedim. Seninle konuşmayı denedim, sana bakmayı denedim, sana dokunmayı denedim. Denedikçe yanıldım, yanıldıkça yandım. Yandıkça parçalandım. Sana varamadan, savruldu parçalarım. “Gözlerin gözlerime değdikçe, felaketim oldu, ağladım”*
Yüreğimdeki varlığını bilmenden çok, yüreğinde var olmak istedim. Hayatımdaki anlamını bilmenden çok, hayatında bir anlamım olsun istedim. Bana bakarken beni gör istedim. Beni bil istedim. Belki bir hayaldi ama, beni sev istedim. Ben savaş verirken kendimle, en çok da seninle, senin bunlardan hiç haberin olmadı.
Kim bilir, belki de olsaydı umurunda olmazdı.
(atilla ilhan)