Canımdan çektiğin adını benim için saklar mısın?

AYŞE21

Aktif Üye
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
898
Tepkime puanı
0
Yaş
39
Üzerimde kolları sıkıca bağlanmış gömlekle hastaneye götürülürken düştü bu şarkı aklıma. Arabada mırıldanırken görevlilerin sakin halleri oldukça şaşırttı beni. Sonra hak verdim onlara. Zira karşılaştıkları ilk deli ben değildim. Benim gibileri ile beraber yaşıyorlardı hergün. Ben ise ilk defa bir deli ile beraberdim: kendimle…

Kendimden korkuyorum şimdi. Delilerden hep korktuğum gibi. Ama delilikten korkmak aklıma gelmemiş nedense. Oysa o kadar çok korkum var ki benim. Sorular beynimi kemiriyor. Nerelerden geldim buralara? Ne yollardan geçtim ben? Nasıl başladı herşey? Bu ihanetin sebebi ne?
Hikayem biraz garip benim. Kurgu hatalarıyla dolu. Kahramanlar birbirinden kopuk. Bir bütünlük yok bu öyküde. Bir şeyler eksik, bir şeyler çok fazla. İlkler fazlasıyla var. Sonlar ise onlardan daha çok gibi. “Elem beni terketmiyor” dostlar.

Hayır ağlamıyorum. Gayet sakinim. Olanları kabullendim. Zaten hep öyle olmadı mı? Karşılaştığım herşeyi tam bir teslimeyetle kabullenmedim mi? Bütün bunlara bu kabullenişler mi neden oldu yoksa? Geçmişte kalmışlığım mı? Geleceğe koşturmam mı? Neden bu olanlar? Niye buradayım? Bu ihaneti hak ettim mi gerçekten? Gene o eski yalnızlık günlerime mi döndüm yoksa?

Bu garip hikayeye nereden başlasam bilemiyorum. Bütün bunları cevaplamak için eskiye, çok eskiye dönmek gerek. Çocukluğumun ilk yıllarına. Kendimi, çevremi ve içinde bulunduğum garip durumu ilk tanıdığım günlere. Belki de ilk teslimiyetime. İlk yenilgi, ilk karşı duruş, ilk zaferlere. Dedim ya bir çok ilk var bende. Ama sonları da anlatmak lazım. İlklerden çok olan sonları… Belki de herşeyin cevabı onlarda saklıdır. Çıkarılacak dersler, yeni karşı koyuşlar için ihtiyacım olan güç belki de oradadır.


(alıntı)
 

AYŞE21

Aktif Üye
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
898
Tepkime puanı
0
Yaş
39
Elem Beni Terk Etmiyor


Bana sigarayı bırak diyorsun doktor.

Sen bunun benim için sadece bir sigara olmadığını biliyor musun? Bu benim hiç tanımadığım annem, hep yabancı olan babam, çok sevdiğim oğlum, hayatımı birleştiriğim kadın, içimde eksikliğini hissettiğim için sürekli kurmaya çabaladığım büyük ailem, yazdığım günlükler, hayalimdeki dostlar ve en önemlisi üzerimdeki takım elbisem… Ama nedense kolları pek rahat değil bugün.
“Böyle olmaz.” deme doktor. Tedavinin odak noktası bu olmamalı. Ben zaten bunlarla yaşadım. Şimdi daha fazla yaşamak için bunları terkedemem. Hayatım boyunca bu saydıklarıma sahip olabilmek için hep bir şeyler verdim. Şimdi sen hayatım pahasına bunları vermemi istiyorsun. Bunu yapamam, üzgünüm.

Arabesk durumlardan hiç hoşlanmadım şimdiye dek. Sevdiğim şarkılar, öyküler, filmler, yazılar hep huzurlu bir limandı benim için. Acıyı sevmedim, hele acındırmayı hiç. O nedenle sana istediğin şeyleri anlatmayacağım.

Beynimdeki yap-bozun parçaları yavaş yavaş belirginleşiyor. Toplamından hüzün çıkar mı bilemem ama bu parçalarda pek hüzün yok gibi. Ben yer vermedim hayatım boyunca hüzne çünkü. Hep üzerini örttüm. Kimselere hissettirmedim. Ama kimse de mutlu hikayelerden bahsetmedi be doktor.
Etrafına bir bak. Bembeyaz, tertemiz bir odadayız. Her taraf pırıl pırıl. Ama buna rağmen sen bile içtiğim sigaradan bir hüzün çıkartmaya çalışıyorsun. Bu trajedi, bu büyük boşluk, can sıkıcı olmamalı pek. Katranlar içinde yüzerken bile o pislikleri hissetmemeye çalışan ben, bu duruluk ve saflıkta pisliği değil, arınmayı düşünebilirim ancak.
Arınmak?… Pek tanıdık geldi bu kelime bana. Sanırım çok kullandım bu kelimeyi hayatım boyunca. Arınmayı çok istedim evet. Çemberlitaş Hamamının rutubetli duvarlarında buğudan seçmeye çalışarak aradığım şey buydu galiba. Bembeyaz geçen yılların ardından derin bir bataklıkta yüzerken kendime yakıştırdığım şey bu olabilir. Belki de herşeyin sebebi bu kelimedir. Kimbilir?


İçim çekiliyor doktor. Biraz da sen kendinden bahset. Hep ben mi konuşacağım böyle. Eskiden de çok konuşurdum ben. Bir de iyi dinleyici olduğumu düşünürdüm hep. Kimse yüzüme vurmadı bunu ama ben hep konuşup, kendimi dinlerken bu sonucu çıkartmış olabilirim. Oysa iyi bir dinleyici değilim sanırım. Baksana, senden konuşmanı isterken bile senin adına kendi hakkımdaki düşüncelerimi anlatıyorum. Çok garip.


Belki de zamanından beri böyleydim ben. Hiç akıllı olmadım sanırım. Kendimi bildim bileli zaman zaman içimde hissettiğim o derin boşluk ve dipsiz kuyu şimdilerde sürekli içinde hapsediyor beni. İnanır mısın? Bir çok şey adına saatlerce konuşabilirim ama bu boşluk sözkonusu olunca dilim tutuluyor. Adını koyamıyorum bir türlü. Nedenlerini sayamıyor, nasıl bir şey olduğunu tarif edemiyorum. Sıkıldım yine… Elem beni terketmiyor be doktor…
 

AYŞE21

Aktif Üye
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
898
Tepkime puanı
0
Yaş
39
Geçti Sevdalarla Ömrüm Benim


Ne gündü ama… Uzun zamandır böylesine sıradışı bir gün geçirdiğimi hatırlamıyorum. Oysa hep aynı rutinlikte geçiyor hayatım. Ev, hastane, hastalar, işler, konferanslar, bir de şu yıllardır bitiremediğim malum kitap… Bunlar dışında hiç bir şey yok hayatımda… Klinik psikolojide yıllardır zihinsel, davranışsal ve duygusal problemleri olan kişileri tanımaya, anlamaya ve tedavi etmeye çalışıyorum. Ama ilk defa böyle bir vakayla karşılaşıyorum.


Başarımı hep işle, özel hayatımı ayırmaktaki katılığıma bağlardım. Ama şu anda aklım çok karışık… İlk defa eve bir hastanın dosyasıyla geliyorum ve yine ilk defa günlüğüme bu satırları iki kadeh şaraptan sonra yazabiliyorum. Gözümün önünden gitmiyor bir türlü… Anlattıkları beynimi zehirledi resmen. Sesi kafamın içinde dolandı durdu. Sanki içime girmiş de oradan sesleniyormuş gibiydi. İçime yaydığı huzursuzluk beni mahvediyor.


Onunla tanışalı saatler oldu ama yüzü, delici bakışları, duruşu, konuşması aklımdan gitmiyor. Çok garipti. Deli gömleğinin içinde dururken bile sanki bir soylu kimseyle konuşuyormuş gibi kendimi rahatsız hissettim. Adamın saçı başı dağınıktı ama yine de halinde bir asilzade edası vardı. Sanki sokak köşesine sinmiş eski zaman garipleri gibiydi ama üzerimde kurduğu otorite bunun tam zıttıydı. Bu kadar kasvetli, kederli bir adamı ve hikayesini dinlerken neden kendimi bu kadar aydınlık ve hafif hissediyorum anlamış değilim. Belki de bu tezattır beni bu kadar dağıtan. Ya gözlerindeki ifadesizliğin tam zıttı olan kıvılcımlar… Neler oluyor bana böyle? Şarap da beni kendime getireceğine iyice başımı döndürdü. Midem de bulanıyor.


Adamın kendisi bir yana, esas çekici olan şey hikayesi… 45 yaşında biri için hayli kabarık dosyası var. Baştan sona başarı öyküsü dolu olan hayatında buraya gelmesine neden olanlar çok ufak bir yer kaplıyor. Belgelerden kültür, bilgi, cesaret ve zeka fışkırıyor. Fakat karşımda oturan adamın yüzü bambaşka şeyler söylüyor. Bu adamın dört kişiyi muntazam bir planla, zamana yayarak ve vahşi bir biçimde öldürmesine inanasım gelmiyor bir türlü. Yaşadıkları akıl alacak gibi değil. Bütün bunların bir kaynağı, bir kesişme noktası olmalı ama nerede? Sanırım bunu çözümlemeden uyku tutmayacak beni.


Tüm bu birikimin, böyle bir yaşamın sonucu buraya çıkmamalı. Bu dosyada mutlaka eksik bir şeyler var. İfadelerin önemli bir bölümü kadınlardan çıkmış. Adam kadınlar için yaşamış sanki hayatını. Sahi; “Kanun sesi gibidir kadınlar” demişti, “Hem canını acıtır hem de onlardan daha huzurlu bir sığınak bulamazsın”. Bir çok kadını sevmiş, hepsine kendini tamamen sunmuş. Kadınlar da onu çok sevmiş ama o hep kadınlar için ağlarmış. Bunları anlatırken “Geçti Sevdalarla Ömrüm” diye mırıldanıyordu. Zaten konuşmalarının önemli bir bölümünü bir fon müziği gibi mırıldanarak söylediği alaturka şarkılar oluşturuyor. Sanki bir şeyleri gizliyor gibi.


Çocukluğundan başlamalı. Hani şu bahsettiği “ilk yenilgisinden”… Annesini hiç tanımaması, babasının terkedişi, yaşlılarla büyümesi, aşağılanmaları, aşkları, aldatmaları, hırsları ve daha bir çok şey… Belki bunların hepsi ya da hiçbiri. Ama mutlaka bir sebebi olmalı. Dörtm kişiyi soğukkanlılıkla öldürürken hiç hata yapmayan ve geride bıraktığı izlerle polislerle adeta dalga geçen adam neden diğer cinayetlerindeki ritüelleri bu sonuncusunda uygulamamış? Sanki açıkça “beni yakalayın, buradayım” demiş gibi. Sanırım herkesle oynadığı gibi benimle de oynamaya çalışıyor. Ama bu sefer olmayacak. Buna izin vermeyeceğim.
Bir şekilde onun benim beynime girdiği gibi benimde onun beynine girmem gerekli. Bu bulmaca başka türlü çözülecek gibi değil. Gözkapaklarım ağırlaşıyor. Uyuyakalacağım galiba. Yarın nasıl çıkacağım karşısına, neler soracağım, yine neler anlatacak çok merak ediyorum. Sanırım bana duymak istediklerimi değil, anlatmak istediklerini anlatacak yine. Bir de sürekli mırıldandığı şu şarkı var. Neydi o? Gamzeli bir şarkı…
 

AYŞE21

Aktif Üye
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
898
Tepkime puanı
0
Yaş
39
Gözleri En Son Girecek Kanıma



Burukluk… Uykusuz bir gecenin ardından hissettiğim şeyin adı kesinlikle bu. Başım zonkluyor. Masam darmadağın olmuş. Dosyalar, belgeler, boş bir şarap şişesi ve didik didik edilmiş dört kitap öylece saçılmış etrafa… Tüm düzenim alt üst olmuş durumda. Bütün bunların sorumlusu o ve bunu ödeyecek. Bu düğümü çözeceğim. Gerçek oralarda bir yerlerde, gözümün önünde duruyor ve ben hala ona ulaşamadım.


Onca şeyi karıştırdıktan sonra bile hala çözülmemiş bir gizem olması tuhaf. Yaşadığı hayat, çevresindekilerin anlattıkları, önümde duran kitaplar, işlediği cinayetler ve akıl sağlığının yerinde olmaması… Aralarında mutlaka bir bağ olmalı. Ama tam tersine vakanın neresinden tutsam büyük bir tezat çıkıyor karşıma. Bütün sorularımın basit bir cevabı olmalı. Bugün ondan istediğim cevabı almalıyım. Sakladığı şeyleri ortaya çıkarmalıyım. Bu tezatların çözümü kesinlikle onlarda yatıyor. Yaşamındaki karanlık noktalarda…




* * *
Bu doktoru çok sevdim. Buraya gelirken hep o bildik soğuk, megaloman ve uyuşuk psikolog bozuntularından biriyle karşılaşacağımı düşünmüştüm. Oysa bu adamda tam aradığım şey var: Hırs. Karşımdaki çırpınışları çok etkileyici. Benden etkilenmişe benziyor. Ama asıl etkilendiği şeyi biliyorum: Hikayem.


Yazık… Oysa ona en başta demiştim: benim hikayemde kurgu hataları var. Herbiri öncekinden daha uzun süren sohbetlerimizin en güzel yanı suratında gördüğüm o şaşkın ve buruk ifade. Çok acı çekiyor belli. Her seferinde daha yıpranmış geliyor karşıma. Ama böyle olmamalı. İlk günkü heyecanı sürdürmeliyiz. En keyifli anlarımız onlardı çünkü. Bugün farklı bir şey yapacağım. Ona oyalanabileceği patolojik kırınıtılar vereceğim. Bakalım neler olacak…



* * *
İşin kolayına kaçıp, herşeyi hayatında hiç yer almamış annesine bağlayabilirim. Her ne kadar o, hiç tanımadığı için “annelik” nedir bilmediğini, doğal olarak onu ne sevdiğini ne de nefret ettiğini söylese de gerçek çok farklı. Herşeyden önce o hissetmediğini düşündüğü duygular, oldukça derinlerde bir yerlerde var. Hayatında yoğun olarak görülen hırsıda buna bağlayabiliriz. Kısacık hayatında bu kadar çok şeyi başarması, hiç görmediği annesinin karşısına bir gün oldukça güçlü çıkma isteğiyle alakalı. Bu onun intikam alma yöntemi…


Birgün kaçınılmaz bir şekilde gerçekleşecek olan buluşmaya hazırlanmış hep. “İşte senin küçücük bir bebekken, sana en muhtaç olduğu zamanlarda terkettiğin çocuğum ben. Sana ihtiyacım yok benim. Sen yokken bunları başardım işte.” demek için çabalamış. Buraya kadar herşey normal. Pekala neden öldürmüş sonra? Acaba hayatının bu büyük buluşması umduğu gibi gitmedi mi? Al sana bir tezat daha…



* * *
Kitaplarımı okumuşsun doktor. Dersine iyi çalışmışsın. bir şeyler çıkarabildin mi bari? Bence vakit kaybı olmuş. Yerinde olsam hiç çabalamazdım. Bilmezmisinki her yazar okuruna az da olsa yalan söyler… Boşuna arama. O kitaplarda hikayeme dair bir şey yok. Zaten o yüzden çok satıyorlar: İnsanların okumak istediklerini yazdığım için.
Evdeki plaklarımı da dinledin mi? Yerinde olsam önce onları dinlerdim. Onlardan birşeyler çıkartabilirsin belki. Siz doktorların en büyük hatası nedir biliyor musun? Yetiştirilme tarzınız gereği kitaplara, yerleşik kurallara ve teorilere sıkı sıkıya bağlısınız. Bu yüzden geleceğimi sorgulayacağın yerde geçmişimi sogulayıp duruyorsun. Çocukluğumdaki tanımadığım kadını değil, gençliğimdeki ve tam da yolu yarıladığım şu zamanlardaki hayatımın kadınlarını sorsana bana… Küçük bir erkek çocuğu olarak neler düşündüğümü değil, oğlum hakkındaki düşündüklerimi sorgulasana. Biraz kitabın dışına çıksan ne kaybedersin? İşte sana açık çek…



* * *
Düşündüğümden de zeki çıktı. Kelime oyunlarıyla beni yolumdan saptırmaya çalışıyor. Oysa ben doğru iz üstündeyim. Her detayı öğrenmeliyim hem de herşeyin başlangıcından itibaren… Hayatından onlarca kadın geçmiş bir adamın zamparalık hikayeleriyle oyalanacak değilim. Hele kendi yaşadığı sorumsuzlukların bedelini ödettiği o çocuğun hikayesini asla. Yıllarca görüşmediklerini hesaba katarsak, esas vakit kaybı bu olur benim için. Buna izin vermeyeceğim.


Bugün oldukça fazla vakit geçirmişiz. Telefondaki ses ziyaretçisinin geldiğini söylüyor. Bunda şaşılacak bir şey yok. Hergün onlarca kişi geliyor ziyaretine. Gazeteciler, okurları, hayranları, polisler, avukatlar, meraklılar, çevresi ve bir çok yazar… Ünü buna fazlasıyla müsait. Ama hiç akrabası yoktu şimdiye kadar. Bu ilk olacak… Bakalım kimmiş?



* * *
Onu aldattığımı sanıyor. Oysa eline eşsiz bir hazine verdim az önce. Bakalım değerini bilecek mi? Hiç sanmıyorum. Ah ah! Olmaz ilaç sine-i sad pareme. Çare bulunmaz bilirim yareme…
 

AYŞE21

Aktif Üye
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
898
Tepkime puanı
0
Yaş
39
Biraz Kül, Biraz Duman



Bugün benim doğum günüm…

Doğum günlerini pek önemsemez, diğer günlerden çok daha sıradan bir şekilde geçirmeye çalışırım. Yaşlanmayı kutlamak, ömründen bir seneyi daha kaybetmeye sevinmek pek akıllıca gelmiyor bana. Ama bu defa farklı bir şey yapacağım. 26 senelik bir bilmeceye son noktayı koyacağım. Yeni bir hayata başlamayı kutlayacağım kendimce. Bembeyaz, şaşırtıcı bir şekilde pürüssüz ve insanın içine işleyen bir boşluk duygusu veren bu odada oğlumun elini tutarken, babamın karşımda olması garip bir duygu…

Babam beni terkettiğinde sekiz yaşımdaydım. Herşey bir oyundu o zamanlar benim için. Zaman ilerledikçe her doğum günü, babamın döneceği ümidinin yerinini acıya bırakmıştı. Her çocuk gibi önceleri bu duyguyu içimde bastırmaya, delikanlı yıllarımın çılgın günlerinde tamamen kayıtsız kalmaya, hayata atıldığım ilk gençlik dönemimde de hırsa dönüştürmeye başlamıştım. Ama beş sene önce bir bayram günü, aslında içimdeki sekiz yaşındaki çocuğun hala babamı özlediğini farkedince bütün düzenim darmadağın olmuştu. İşte o zaman karar verdim hayatımın bu gizemli bilmecesini çözmeye… Çözdüm de.
Aslında babam düşündüğüm gibi sorumsuz ve beni hiç umursamayan bir adam değildi. Ben onun hayatının en büyük hatasıydım sadece. Benden yıllarca kaçması gayet doğaldı. Yıllar boyunca hep başkaları için yaşadım. Hayatımı hep karşımdakilerinin yerine kendimi koyarak geçirdim. Şimdi artık bütün bunlara bir nokta koymanın zamanı geldi. Bu ziyaretten sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Tamamen azad edeceğim kendimi bu kölelikten. Bu ziyaret benim kurtuluş vesikamı imzaladığım bir tören olacak…


Doktor oldukça şaşkın ve bozgun görünüyor. Halbuki onu ilk gördüğümde canlı ve sanki daha genç bir adamdı. Sisli bir İstanbul gününde bizi bir araya getiren odada kesif bir kan ve idrar kokusu her yere sinmişti. O donakalmış bir şekilde karşısındaki cesede bakarken, ben gayet sakin ve huzurlu hissediyordum kendimi. Dışarıdan babamı bindirdikleri ambulansın ışıkları odaya yansıyor, bu kasvetli ortama ıssız ve korkutucu bir lunapark havası veriyordu. Gözgöze geldiğimizde onun midesinin bulandığını anlamıştım. Ayakta zor duruyordu. Kaçmak ister gibi bir hali vardı. Bense duvarlardaki detayları zevkle izliyordum. Babamın son eserini…


Babam hep büyük bir yazar olmayı hayal etmişti ömrü boyunca. Bundan dört sene önce ona en büyük hayalini gerçekleştirme fırsatı verdiğimde gözlerinin nasıl parladığını görmeliydiniz. Ah yoksa sizde mi o kitapları onun yazdığına inandınız? Haklsınız, bu rolü ona ben yazdım ve o da çok güzel oynadı. Yalnızca siz değil, bütün bu olanlara hala inanamayan binlerce okuru da onu alaturka plaklarla dolu odasında, karalama kağıtlarına gömülmüş bir şekilde kitaplarını yazarken hayal etmiştir.
Doktorun boş gözlerle bakmasından hala olanları anlayamadığı okunuyor. Demek ki planım sorunsuz işlemiş. Artık kendinden geçip bir kurban olduğuna iyice inanan babam, kimbilir neler zerkemiştir beynine… Kitaplarını zevkle okuduğunuz, hayranı olduğunuz, oldukça zeki bir adamın soğukkanlı bir katil olması biraz kafa karıştırıcı bir durum elbette. Üstelik zamana yayarak tam dört ayrı cinayeti soğukkanlı ve ilginç ritüellere bağlı kalarak işlemişse… Sonuncusunun diğerlerinden aşırı farklı olması da ayrı bir soru işareti.


Neyse, bunları düşünmenin sırası değil. Onlar gayet iyi anlaşacak gibi gözüküyorlar. Belirli aralıklarla kapandıkları seans odasında derin sohbetlere kendilerini kaptırırlarken, doktor merakının damağını kurutan susuzluğunu, babamın kendini yıllardır hazırladığı konuma ulaşmış bir adamın sınırsız hayalgücünden çıkan parıltılarla gidermeye çalışacak…
O gün karanlık ve rutubetli odadaki doktorla birlikte bu dehşetli sahneye bakarken, yarınki gazete manşetlerini gözümde canlandırabiliyordum: “Yazarın Akıl Almaz Cinayeti”, “Seri Romancı Katil”, “Ödüllü Cani”… Kanın insanın ağzına metalik bir tat veren kokusu sarhoşluk verecek seviyedeydi. Bir anlığına derin bir nefes alıp bütün çilelerin sona erdiğini düşünerek rahatlamıştım. Oysa şimdi babamı hiç tanımadığı oğlumla tanıştırırken, bu hikayeye seçtiğim sonun ne kadar ızdırap dolu olduğunu farkediyorum. Geriye kalan tek şey: biraz kül, biraz duman…
Oğlum benim yaşadıklarımı asla yaşamayacak. Bunun için elimden geleni yapacağım. İlk adımı burada birlikte atıyoruz. Oğlumun eli avucumda terlerken onu dedesiyle tanıştırıyorum. Gençliğinde yaptığı hatanın sonucu olan oğlunun pişmanlığından kaçarak yıllarca kurtulamadığını ve giderek büyüyüp onu nasıl yuttuğunu görmesini istiyorum. Babamın ise en büyük hatasının telafisi bir yana, dallanıp budaklanarak geliştiğini ve ömrünün sonuna dek onu bu beyaz ve aydınlık bir hapishaneye nasıl tıktığını anlamasını…


Bugün yeni bir yaşa değil yeni bir yaşama başladım. Artık hayatımda sorulara, meraklara, acılara, yenilgilere, kabullenişlere ve suskunluklara yer yok. Oğlum ise bütün çocukların ihityacı olan şeye; hayatını ona adamış bir gerçek bir babaya sahip olacak. Bir de çok iyi yazar olan bir babaya… Bütün bunlara rağmen bir gerçek canımı sıkıyor: asla babamdan daha iyi bir yazar olamayacağım. Çünkü ben asla onun kadar büyük, güzel ve gerçekçi yalanlar söyleyemem….



- SON -
 

AYŞE21

Aktif Üye
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
898
Tepkime puanı
0
Yaş
39
2eldevar1ob8.jpg


Vurgun yemiş yüreğim rüyalarda bile senin ismini inliyor...
Yakarıyor Rabbine seni diliyor...
Ben senin;
Başımı göğsüne bastırıp yürekten bir ( of ) çekerek sarışını,
Gözlerinin içindeki gülüşü sevdim...
Ben senin;
Bana en kırgın-en öfkeli olduğun anlarda bile Allah'a iyi olmam için dualar etmeni,
Beni kendi gözünden sakınarak sevmeni sevdim...
Ben Sen(i) ;
Bir bedenin yaşamak için mecbur olduğu ruh(a) hissettiği o tarif edilemez tutkuyla sevdim..!

Ana(min) bizim için döktüğü gözyaşlarında,
Baba(min) iç çekişlerinde gördüm seni…
Gidişinden sonra Allah katında ki melekler bile ağladı iki bedende varolan tek can(ın) ayrılışına..!

Dualarımın sonunda ki âminlerim gibi vazgeçilmezimdin… İnancımdın…
Şimdi bir besmele telaffuzuna bile yetmez oldu gücüm…

Yoksun...
Aynaya her bakışımda yüzümdeki küskünlük, gözyaşı... En güzel günlerini, sevdiğini yitirmiş bir insanın yüzünde oluşabilecek tüm ifadeler senin yokluğunu simgeliyor...
Ben senmişim aslında...
Kişiliğimdeki Sen(i) sen çıkardın ortaya...
Sen gibi bakıyorum hayat denilen oyuna ..
Yansımamdaki gözlerim gün geçtikçe senleşiyor biraz daha...

Bir gülüşe bin gözyaşı ödeten Rabbim şahit olsun ki;
Cenneti çalsam diyorum ..!
Huzur bulasın diye Cennetten bir parça alıp yüreğine koysam...
Bilirim ki bu benim Cehennemliğime... Seninde bana tutsaklığına sebeptir...

Yüreğimde şimşek gibi çakan isyankâr zamanlarımın bedelini ödüyorum şimdilerde...

Benim yargılanışım farklı olacak.!
Suçum sırf huzur bulasın diye Cennetten sana bir parça çalmak... Cezam kabulümdür…

Bir Kefene İki Can Sığdı ....!!!!

Beni benden iyi bilen yanım; senin günahlarınla beraber yanmaya razıyım Cehennemin keskin ayazında...

Meleklerle restleşirken âlem katında, tek meleğin “sen” olduğunu ilan edicem Mahşer halkına...

Gök kubbenin 7. katında - 77 millete - 77 dilden senin ismini haykırarak zikredicem ...

Özüme kelepçelenmiş, ruhuma işlenmiş, etimle kemiğim arasında yer etmiş, aldığım her nefesin derinliğine hükmeden varlık… Masumluğuna hüzün katan her varlık; benim günah defterimde imzama sebep olur…

Sen ki kelebeklerin kanadısın…


…AŞKA İSYANKÂR ZAMANLARDA…
 

AYŞE21

Aktif Üye
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
898
Tepkime puanı
0
Yaş
39
Sen AŞktin...aŞkimdin...

----------------------------

Sen bendin aslında ama sen bunu bilmiyordun. Gözüm oldun, dünyadaki tüm güzellikleri görmemi sağladın,dilim oldun en güzel cümleleri söylettin, kulağım oldun dinlettin.Sen hep bendeydin, benimleydin. İçimde şu sol yanımda daima hızlı hızlı atan bir yürektin,yüreğimdin. Beni karanlıktan krtaran,aydınlığa daim çıkmamı sağlayan bir güneş oldun içimde.. Ne zaman birşeylerden korksam hep sen vardın yanımda, zaten seninleyken hiç bir şeyden korkmazdım ben. Bilirdim senin hep yanımda olduğunu, beni hiç bir zaman bırakmayacağını.. Kendimi güvende hissederdim seninle. Sen beni tamamlıyordun. Beni tamamlayan öteki yarımdın..
 

AYŞE21

Aktif Üye
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
898
Tepkime puanı
0
Yaş
39
Delice sevmek ve sevilmek seninle güzeldi. Seninle anlam bulurdu. Kısacası sen AŞK'tın. AŞKIMdın.. Senin sevgin dünyada herşeyden öte bir sevgi. Hayatım boyunca sahip olabileceğim tek gerçeğim, olmazsa olmazımdı..

Senin sevgine sahip olmanın verdiği mutlulukla, elimi uzattığım zaman sana ulaşamayacak, tenine dokunamayacak kadar uzak olsak bile, hala seninle yaşıyorum. Hayalinle bana manet olarak bıraktığın tertemiz sevginle. Gözün arkada kalmasın, bu sevgiyi kirletecek en ufak bir leke olmayacak.. Birbirimize sahip çıkalım ömür boyu mutlu olalım diye çok çaba sarf ettim...
 

AYŞE21

Aktif Üye
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
898
Tepkime puanı
0
Yaş
39
Eğer bensiz oralarda üşüyorsan BİTANEM, beni düşün. Neden biliyor musun? Ben sensiz üşümüyorum. Çünkü her defasında o sımsıcak kollarınla beni sarıyorsun. Üşümeye fırsat kalmıyor bile. Isıtıyorsun...Gece bensizliğe isyan etme sakın. Ben hep senin yanındayım. Hatta senin haberin bile yok, ben her gece seni öpüp yatıyorum, bensizliği hissetme diye. Bensizliğe alışma diye dualar ediyorum
 

canik

Yeni Üye
Katılım
30 Kas 2005
Mesajlar
15,200
Tepkime puanı
0
Yaş
1020
harika yazın için tşkrler hayatom :eek:k
 

AYŞE21

Aktif Üye
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
898
Tepkime puanı
0
Yaş
39
hani olur ya bazen,yalnız kalırsın,oyalanabileceğin her yolu denersin olmaz...


sonra da yapacak bişeyin kalmadığında oturur düşünmeye başlarsın seni üzen şeyleri...

bi nevi kendi kendine acı çektirirsin..

sonunda deli gibi ağlayacağını bildiğin halde yine de düşünürsün..

her güzel saniyeyi sanki tekrar yaşıyomuşsun gibi yüreğinde hissedersin..

O'nu hatırlatan herşeyi yaparsın..

resimlerine bakarsın..sana attığı mesajları okursun ve en çok da hep aynı şarkıyı dinlersin..

ağlamaktan gözlerin şişse de..artık yüreğin dayanmasa da inadına düşünmeye devam edersin..

O hep aynı yerdedir sende..ama aynı zamanda da yoktur..

aslında içini acıtan da budur..yüreğindeki közleri yeniden alevlendiren de...aslında aynı yerdedir..ama yoktur..

aranda kilometrelerce mesafe olmasına rağmen sen istediğin için nefes kadar yakındır..ama O istediği için de yıldızlar kadar uzak..

nerde olduğunu unutursun kendini soyutlar sadece O'nu ve yaşattıklarını düşünürsün..

yüzünü güldürdüğü her anı..sesini duyduğun her anı..

O bilmese de yüreğinin derinlerinde hep O'na kavuşmanın hayalini kurarsın, hem de imkansız olduğunu bile bile..

hep O'na sarılırsın düşlerinde..gözlerinin içine bakarsın taaki kendini görünceye kadar..

hep O'nunla dans edersin her zaman dinlediğin ve sana sadece O'nu hatırlatan şarkıda..

yaşadığın yalnızlığa inat her saniye O'nu düşlersin sanki pat diye kapıdan girecekmiş gibi...

yüreğinde sadece O'na ait bi dünya kurarsın ve hep o dünyada yaşatırsın O'nu....

biranın her yudumunda onu yudumlarsın..sigaranın her nefesini sanki O'ymuş gibi çekersin ciğerlerine...

ve dilinde hep aynı cümle...


_ŞİMDİ SENDEN VAZ MI GEÇMELİ...MASAL OLUP YOLA DEVAM MI ETMELİ?????_
 

canik

Yeni Üye
Katılım
30 Kas 2005
Mesajlar
15,200
Tepkime puanı
0
Yaş
1020
yüreğine sağlık ayşe
hepsi harika hani ayşeye alkış alkış :alkis: :alkis:
 

AYŞE21

Aktif Üye
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
898
Tepkime puanı
0
Yaş
39
Yokluğun kor bana..Sensiz, bin ateş parçasına bölünür kalbim.Tenimde cehennem cehenneme düşer, bir daha yanar. Avucumda denizler kuru, çöller başlar. Gözüme geceler üşüşür, sabahlar ürküp uzaklara kaçar. Sözlerimi hece hece alev sarar, dudağımda yangınlar başlar. Korkarım, bir kez su dersem sular alev alır.
Susuşun zor bana...Sensiz, yokuşlar uzar, yollar uçurumlara uğrar. Yaraların kabuğu açılır; ırmakların yatağı daralır. Sele kapılır dağlar, köprüler geçilmez olur. Dünyanın bütün taşları kirpiklerime biner; güneşlerin hepsi çöle iner. Elimde kalır ağıtların hepsi; kimse duymaz, kimse ağlamaz. Bir kuyuya iner gibi, tozlanır şiirler, güfteler silinir, şarkılar boğulur. Harfler harflere bitişmez olur. Sahipsiz kalır keman; telleri kopar bağlamaların... Ahenk bozulur, nefessiz kalır ney...Bir ‘ah’ etsem, ‘ah’ların hepsi ağlar.
Varlığın koca bir dağ bana. Şirin bu kadar uzak değildi Ferhat’a. Sadece dağlardı ayıran onları. Dağdan sonrası Şirin’di. Dağın berisi Ferhat...Sen ise dağın kendisisin. Kazıp da yakın edeceğim bir yer yok ki...Ferhat’a Şirin olayım...Aşıp da kavuşacağım bir yar yok ki sana geleyim. Sanki bir yanım dağ, bir Şirindir benim. Kimi kimden uzak bileyim? Su içecek dudaklar kurudu, kime sular getireyim? Sular serinliğini yitirdi, kime saki olayım?
Yokluğunu sor bana...Leyla’nın gözünde Mecnun değilsin ki, sana gelmek için çölleri göze alayım. Çölleri hepten yaktım; kumlar dağıldı, tozlar uçuştu. Aşk kalplere küstü, kuyulara düştü. Koynuma gömdüm ayrılığını ve her bahar yokluğunu meyve verdim. Mecnun beni deli sandı. Leyla gözlerime aldandı, gözlerini gözlerimde aradı. Araya dağları koydum; kimse aldırmadı. Nice deniz kıyısında nice sevgili bekledim; hiçbirinden selam gelmedi...Şişelere bırakılmış mektuplar gördüm; okuyan olmadı. Ah, sevdiğim, sen yoksun buralarda,tadın da tadı kaçtı, lezzetler hüzne bulandı. Şöyle incecikten bir kez aşk desem şiirler utanır, şarkılar kör olur, türküler köyden kaçar. Yokluğunu bir sorsan bana, cevapların cümlesi kılıç kuşanır, suların hepsi köpürür, kuru dallar bin defa kırılır, kuşlar bin daha dağılır. Bana senden yol var mı?


Yağmur damlaları misali
vuruyorsun pencerimin camına
kapılarım sürğ ülü
tak etti ayrılık canıma​
 

Sir_ako

Aktif Üye
Katılım
30 Tem 2006
Mesajlar
792
Tepkime puanı
0
Yaş
78
Biraz kul biraz duman o sensin iste. guzel konu icin yuregine saglik ayse
 
Üst