Canımdan çektiğin adını benim için saklar mısın?

gamzecansu

Multi Aktif Üye
Katılım
22 May 2006
Mesajlar
6,275
Tepkime puanı
0
Yaş
34
inşallahı maşallahı yok her kötülüğe her mutsuzluğa gülerek geçç
 

Aragorn

Multi Aktif Üye
Katılım
3 Ara 2005
Mesajlar
3,641
Tepkime puanı
0
Yaş
38
2 defa arkamdan vuruldum ilkine güldüm ama bu son yıktı be kaldırmadı sol yanım ağır geldi
 

gamzecansu

Multi Aktif Üye
Katılım
22 May 2006
Mesajlar
6,275
Tepkime puanı
0
Yaş
34
ben her gün defalarca vuruldummmmm ama yıkılmadım ayakta kaldımmmm ve ben en büyük darbeyi aldığım insanı seviorum ve onunla beraberim onun yüzüne baktığımda yaptığı herşeyi hatırladığım halde
 

sebnemsever_42

Multi Aktif Üye
Katılım
20 Mar 2006
Mesajlar
2,373
Tepkime puanı
0
Yaş
41
SENİ SEVİYORUM çünkü bana "aşkım"diyorsun.
Bu söz ağzından çıkarken ben gözlerine bakıyorum.
Gözlerinde aynı sözü tekrarlıyor
Öylesine içten geliyorki bu söz bana
Ben senin "aşkın"olmakla gurur duyuyorum.


teşekkürler arkadaşım emeğine sağlık...
 

derin***

Multi Aktif Üye
Katılım
18 Mar 2006
Mesajlar
11,170
Tepkime puanı
0
Yaş
36
Gittiğin için kızabilirdim sana, nefret edebilirdim senden. Tüm giysilerini toplayıp bir eskiciye yok pahasına verir, fotoğraflarını küvette yakabilirdim. Senden kalan, sana ait ne varsa bir kalemde yok edebilirdim hepsini.

Gittin, bahçede fesleğenlerin kokusu gitti, ekmeğin tadı gitti, ömrümün yarısı gitti. Gittiğin için kızamadım sana. Haklı bir nedenin vardır, bilirim. Her gidenin geçerli bir nedeni vardır zaten. Kimi yaşamı arar, kimi ölümü, kimi aşkı. Kimi paranın peşinde koşar hayallerini kaybeder, kimi ise hayallerinin peşinden koşarken parasını. Hepsinin kendince bir nedeni vardır ama.

Kimisi arada bir hatırlatır kendini, gider ama unutulmaya katlanamaz. Geride kalanlar onsuz yaşayamasın, özlesinler onu ister. Yıkmak için gider yani. Bazısı, gidiş o gidiş, ne bir kart ne bir telefon. Zaman geçer, onsuz da yaşamaya başlanır bıraktığı yerde. O da bunu bilir, içi içini yer bitirir.

Her gidenin bir türküsü vardır, giden gider de arkasına bakmadan, kalanlar hep aynıdır nedense. Kalanlar hiç değişmezler. Kalanlar ağlar, kalanlar acı çekerler. Onlara seçme şansı verilmemiştir hiç. Onlar kalmışlardır çünkü, umutsuzca gidenleri beklemeye mahkumdurlar. Beklerler…Zaman geçer, ne giden geri gelir, ne kalan kalır olduğu yerde. Bir gün bir yerde karşılaşırlar belki. Bakışırlar birbirlerini sahiplenircesine. Oysa her şey değişmiştir. Yani giden bir başkasının kalanıdır artık, kalansa başkasının gideni. Bu sefer anlarlar birbirlerini, iş işten çoktan geçmiştir
 

onesoul

Yeni Üye
Katılım
23 Ara 2006
Mesajlar
31
Tepkime puanı
0
Yaş
33
;)HERKESİN MUTLAKA YÜRECİĞİNDE SAKLADIĞI BİR SEVGİLİSİ VARDIR ...ÖNEMLİ OLAN O SEVGİLİYİ BİR GÜN DEİL HERGÜN HATIRLAMAKTIR...''''SEVMEK VE SEVİLDİĞİNİ BİLMEK NE GÜSELL....
İNES  MUROYİVES [/b]
 

Aragorn

Multi Aktif Üye
Katılım
3 Ara 2005
Mesajlar
3,641
Tepkime puanı
0
Yaş
38
ieim8dr.gif



Suçun cinayet işlemek değil inan bana, yüz kızartıcı bir suç değil bu hırsızlığın. Çünkü çaldığın sanırım benin kalbim...

Tek suçum Sana aşık olmak, Seni çok sevmek...
Korkutmuyorsa sana olan aşkım, her şeyden soyunup gerçek beni bulduğum için sende...
İçim anlatamayacağım kadar buruksa, dudağımda ve kulağımda anlam bulamıyorsa heceler ve kelimeler; Senin dudağından çıktığında anlam bulan kelimeleri artık senden işitemeyeceğim ve sevdiceğim; senin şarkı güzelliğindeki sesini bir daha duyamayacağım için...

Ne yaparsam yapayım, beni ardında bırakıp da gittiğin boşluğu dolduramıyorsam... Zamanında beni akıl almaz deli bir sevdayla sarıp sarmaladığın için bana sarılmalarını unutamıyorsam... Seni anlatılmaz bir tutkuyla sevmemin yanında, bana aşkla baktığın o gözlerin ve anlatılmaz duyguları yaşattığı için kalbin, başka aşklara yelken açamıyorsam...

Öpüşünün sıcaklığı ve yakıcı tadı dudağımda, yanağımdaysa hâlâ, kalbimde bir zamanlar o tutkulu ateşi yaktığın için. Aynı hevesle yürümediğim için kimseye, Sana çıkıyorsa her yol...
Tanımsız kokun burnumda, yastığımda, yatağımda kaldığı için; yaseminler kokmuyorsa...

Seninle yaptığımız uzun sohbetlerimizin içtiğimiz meylerin ve paylaştığımız anıların yeri dolmadığı için şimdi dostlarla yaptığımız muhabbetler anlamsız kalıyorsa...
Yalnızca gözlerimden değil kalbimin ta içinden de süzülen gözyaşlarım sana aktığı için utanmıyorsam ağladığım anlara...

Güller açmıyorsa ve düşlerime kar yağıyorsa, gidişinle yüreğim yaralandığı için... Beklediğim sen gelmediğin için su gibi akıp gidiyorsa zaman...
İçtiklerimin dumanı değil de, içime sığmayan bir özlemin dumanı tüttüğü için, kahvaltı öncesinde sigaraya, çaya, ya da kahveye teslim ediyorsam kendimi...

Senin yüzündeki ve belindeki gamzeler anılarımda, aklımda kaldığı için, kimsenin yüzündeki gamzeleri görmüyorsam... Gülemiyorsam, gülüşünü benden alıp gittiğin için…

Şarap tadındaki şiirlerin temel taşı olan kelimeler anlamsız kalıyorsa, kulağına okuyacağım sen olmadığın için...

Dokunulası ipekten tenin benden uzak olduğu için uykularla kanlı bıçaklıysam bu aralar... Bahar güneşleri ısıtmıyorsa içimi, aydınlatmıyorsa dünyamı, sen gittiğin için.

Nehirler coşkusuz akıyorsa, kalbimde hasretinin dalgaları kabardığı için. Yerine kimseyi ama hiç kimseyi koyamayacağım için kimseyi alamıyorsam kalbime...

Seninle yaşanacak anları yaşayamadığım için o en gerçek son olan ölüm bile anlamını yitirdiyse...

Gözlerimin hiçbir şeyi görmüyor olması, seni dünya gözüyle göreceğim anı beklediğim için. Umarım geç kalmazsın; daha fazla ak düşmeden saçlarıma, dert girmeden yıllarıma, gelmek için yanıma....

Gözlerime bakmaya, dizlerimde yatmaya, kalbimde atmaya... Umarım farkına varırsın seni ne kadar çok sevdiğimi. Ve umarım geç kalmazsın ‘Ben de seni çok sevdim’ demek için...

Yetişip de cezasını ölüm hükmü olarak çekeceğim, açtığın ayrılık davasını geri aldığını belirtirsen...

Sahi bir kez olsun dünya gözüyle görebilecek miyim seni?..
 

sebnemsever_42

Multi Aktif Üye
Katılım
20 Mar 2006
Mesajlar
2,373
Tepkime puanı
0
Yaş
41
Bir gün bir yerde karşılaşırlar belki. Bakışırlar birbirlerini sahiplenircesine. Oysa her şey değişmiştir. Yani giden bir başkasının kalanıdır artık, kalansa başkasının gideni. Bu sefer anlarlar birbirlerini, iş işten çoktan geçmiştir


teşekkürler derinciğim sağolasın
 

sebnemsever_42

Multi Aktif Üye
Katılım
20 Mar 2006
Mesajlar
2,373
Tepkime puanı
0
Yaş
41
Bülent, avucunu açmış kendisine doğru elini uzatan adama ters ters baktı. Elli yaşlarında gösteren adam, görmeye alıştığı hırpani kıyafetli dilencilere benzemiyordu. Üzerindeki giysiler eski fakat temizdi. Eli yüzü temiz ve sağlıklı görünüyordu. "Sapa sağlam adam gidip çalışacağına dileniyor, belki benden daha zengindir" diye düşündü. Zaten canı çok sıkkındı, birde sinirlenmişti.



Alaycı bir ses tonuyla :

- Ekmek parası mı istiyorsun ? diye sordu.



- Hayır çikolata parası lazım!



Bülent'in kızgınlığı şaşkınlığa döndü. Espri yeteneği olan dilencinin hali de başka oluyor diye düşündü.



- Niye siz ekmek bulamayınca çikolata mı yiyorsunuz?



- Hayır. Ekmek bulamadığımız günler genellikle bulgur pilavı yeriz, onu da bulamadıysak aç yatarız.



Bülent adamın ciddi mi konuştuğunu yoksa dalga mı geçtiğini anlayamamıştı.



- Bu gün karnınız doydu üstüne tatlı mı istedi canınız?



- Fakirin canı mı olur ki, tatlı istesin beyim.



- Bu bir kamera şakası mı yoksa sen iş bulamamış stendapçı mısın?



- Hiçbiri değil. Sadece fakirim. Bugün karımın doğum günü, ona çikolata götürmek istiyorum.



- Doğum gününde yaş pasta alınır bildiğim kadarıyla.



- O bizim için değil zenginler için. Otuz yıllık evliliğimiz boyunca ona bir kez bile yaş pasta alamadım. Ama her doğum gününde mutlaka çikolata götürdüm. Çikolatayı çok sever.



Adamın söyledikleri Bülent'in dikkatini çekmişti. O akşam karısıyla kavga etmiş, kapıyı çarpıp kendini sokağa atmıştı. Arabasına da binmemiş sahile kadar yürümüştü. Denizi seyretmek de onu rahatlatmamıştı. Oysa eskiden denizi seyrederken çok rahatlardı. Dalgalar sıkıntısını alıp götürürdü. Fakat karısının evde ağlıyor olduğunu bildiği için olsa gerek, hiçbir şey onu rahatlatmıyordu.



Dilenciyle konuşurken biraz kafası dağılmıştı. "Acaba söyledikleri gerçek mi, yoksa uyduruyor mu" diye düşündü.



- Cebinde bir çikolata alacak para yok mu şimdi?



Bülent'in sorusu üzerine adam ceplerini boşalttı, bir nüfus cüzdanından başka bir şey çıkmadı.



- Ben dilenci değilim. İşim yok. Günlük çalışırım, ne iş bulursam yaparım. Fakat bu gün bütün gün iş aradım, aksilik bu ya, hiçbir iş bulamadım.



Bülent oturduğu bankı işaret ederek yer gösterdi.



- Oturun biraz dertleşelim bari, dedi.



Adam çekingen çekingen oturdu yanına.



- Yokmu eşin dostun, borç alacak akraban?



- Fakirin akrabaları da fakir olur beyim. Bulurlarsa kendi karınlarını doyururlar.



- Dilenecek kadar çok mu seviyorsun karını ?



- Hem de çok seviyorum. Otuz yılımı aydınlattı o benim.



- Hımmmm. Aşk hem de otuz yıl süren aşk. Hayret doğrusu! Aşkın ömrü en fazla üç yıl diyorlar oysa. Sen otuz yıldan bahsediyorsun.



- Evet. Geçen yıllar sevgimi azaltmadığı gibi artırdı.



- Söyle o zaman nedir evlilikte mutluluğun sırrı? Söylediklerine bakılırsa sen mutluluğun formülünü bulmuş gibisin.



- Ben ilkokulu bile bitirmedim. Öyle formül falan bilmem.



- Formül dediysem kimya formülü sormuyorum canım. Bende altı yıllık evliyim. Sevdiğim kadınla evlendim, fakat mutlu değilim. Sürekli kavga ediyoruz. Daha iki saat önce kapıyı çarptım çıktım. Evimiz, arabamız, işimiz, gücümüz, her şeyimiz var, ama mutlu değiliz. Senin hiçbir şeyin yok, ama mutlusun. Para mı acaba bizi mutsuz eden?



- Hiçbir şeyim yok mu? Hayır benim her şeyim var. Benim karım her şeyim. Sevgilim, eşim, arkadaşım, hayat yoldaşım. Hayatımı paylaştığım insandan daha değerli ve daha önemli ne olabilir ki dünyada? Sizin ev, araba, iş diye her şey dediğiniz şeylerdir aslında hiçbir şey olan.



- Öyle deme, şu kadar varlığın içinde bile karım her şeyden şikayet ediyor. Bir de fakir olsam kim bilir ne olur?



- Altın tasın, kan kusana faydası yoktur beyim. Sen kadın ruhunu hiç anlamamışsın. Hiçbir kadın iyi bir evde oturduğu, hergün çeşit çeşit yiyecekler yediği için mutlu olmaz. Bir kadın, kocasının her şeyi olduğunu bildiğinde ancak mutlu olur.



- Sizin mutluluğunuzun sırrı bumu ?



- Olabilir. Ben karıma değerli şeyler alamıyorum ama ona benim için ne kadar değerli olduğunu hissettiriyorum. O da çok mutlu oluyor.



- Bir kadına değerli olduğunu nasıl hissettirilir?

- Küçük kızı severek.



- Küçük kız mı ? Hangi küçük kız ?



- Yaşı kaç olursa olsun her kadının içinde hiç büyümeyen bir küçük kız vardır. O kızı ne kadar çok sever, ne kadar çok mutu edersen, o kadını da o kadar mutlu edersin.



- Nasıl yani ?



- Küçük kız neleri sever, nelerden hoşlanır bir düşünün. Küçük kızlar hep beğenilmek, ilgi görmek isterler. Güzel olduklarını duymaya bayılırlar. Kendilerine prensesmiş gibi davranılmasını beklerler. Küçük kızlar hep prenses olmayı hayal ederler. Sürprizlerden hoşlanırlar. Biraz şımartılmak isterler. Sevilmek ve sevildiklerini hep duymak isterler. İltifata doymaz küçük kızlar. Öyle değil mi?



- Haklısın. Benim dört yaşımda bir kızım var. Adı Aylin. Her akşam boynuma sarılır "babacığım beni ne kadar seviyorsun?" diye sorar. Giysisini değiştirdiği zaman etrafımda "Baba güzel olmuş muyum?" diye sorar durur. Güzelsin demem de yetmez ona. " Harikasın prenses gibi olmuşsun" demeliyim. Dünyanın en güzel kızı demeliyim.



- İşte kadınlar bir ömür boyu bunu duymak isterler. Ben elli yaşındaki karıma böyle davranıyorum. Ömrümüz olurda seksen, doksan yıl da yaşarsak ben ona böyle davranmaya devam edeceğim. Ona "bebeğim" diye hitap ediyorum çok hoşuna gidiyor. "Bebeğim bana bir çay yapar mısın?" dediğimde çay yapmak için nasıl koşturduğunu görmelisiniz.



- Hiç kavga etmez misiniz siz?



- Kavga evliliğin tadı tuzu. Arada biz de tartışırız. Küsüp barışmanın tadı ayrıdır. Benim karım bir keçi kadar inatçıdır. Onunla barışmak için uğraşmak ayrı bir keyif verir bana.



- Benim eşim çok ciddi kadındır. Hiç küçük kız havası yok onda.



- Küçük kızlar büyüdükleri zaman artık sevgi, ilgi istemeye utanırlar. En ciddi yada en yaşlı kadının bile o küçük kız mutlaka vardır. Yeter ki sen o tatlı kızı sevindirmeyi, mutlu etmeyi bil. Ve o küçük kızı asla aldatma. Yoksa bir daha sana güvenmez ve ne yaparsan yap hep kuşkuyla bakar. Küçük kızlar hem çabuk mutlu olurlar hem de çabuk kırılırlar. Çok narindir onlar. Hoyrat elleri sevmezler. Yumuşak dokunuşları severler.



- Bu tavsiyeni deneyeceğim. Fakat her zaman yapabilir miyim bilmiyorum. Bazen işlerim çok yoğun oluyor o zaman eve çok yorgun gidiyorum.



- Bu sadece bir bahane. O küçük kızı mutlu etmek dünyanın en kolay işi. Çoğu zaman birkaç tatlı söz yeterli olur. Sen o küçük kızı mutlu ettiğinde karşılığını fazlasıyla alırsın. Artık o seni rahat ettirmek için elinden gelen gayreti gösterir. Karısı mutlu olmayan erkek mutlu olamaz. Mutlu olmak isteyen erkek önce hayat arkadaşını mutlu etmelidir. Düşünsene somurtkan, mutsuz, sürekli söylenen biriyle yolculuğa çıksan ne kadar mutlu olabilirsin.



- Haklısında bende bütün gün ailem için çalışıp yoruluyorum.



- Yine para, yine dış sebepler. Evet para önemli ve gerekli ama kadınlar para için erkekleri sevmezler. Para geçici mutluluklar verir. Kadınlar hediye almayı severler. Paran varsa hediye al tabi. Ama hediyeyle mutlu olmasını bekleme. Hediyenin yanına sevgini katmazsan hediyenin bir anlamı yoktur. Benim hiçbir zaman çok param olmadı. Günlük kazandım günlük yedik. Bazen aç kaldığımız günler oldu. Hiçbir zaman karımın kulaklarına altın küpe takamadım ama her zaman aşk sözleri fısıldadım. Hiçbir zaman boynuna pırlanta gerdanlık alamadım ama hep öpücüklerle sevdim boynunu. Hiçbir zaman ona ipek elbiseler giydiremedim ama kendi bedenimle ipek elbise gibi yumuşacık sardım bedenini ve mutlu ettim onu.



Adam ayağa kalktı.



- Bana müsaade, artık gitmeliyim, karım merak eder. Sende git evine küçük kızın gönlünü al, belki o küçük kız şimdi evde ağlayıp duruyordur.



- Bülent de ayağa kalktı. Kuvvetlice elini sıktı.



- Sizi tanıdığıma çok memnun oldum.



Elini bıraktı koluna girdi. Yolun karşısındaki pastaneyi gösterdi.



- Hadi gel eşin için şuradan çikolatalı pasta alalım, dedi.



Pastayı aldılar. Adam hayatında ilk defa karısına yaş pasta götürmenin mutluluğuyla, bin bir teşekkür ederek evinin yolunu tuttu. Bülent de pastanenin yanındaki manavdan karısının en sevdiği meyvelerden aldı.



Evine geldiğinde karısı şişmiş gözlerle mutfak masasında oturmuş su içiyordu. Bülent hiç konuşmadan meyveleri büyükçe bir tabağa döküp yıkadı, sonra eşinin önüne koydu.



- Bunlar dünyanın en şanslı meyveleri, dedi.



İnci hiç konuşmadı.



- Sorsana "niye" diye.



İnci kızgın kızgın:



- Niye? Diye sordu.



- Çünkü dünyanın en güzel ve en tatlı kadının midesine gidecek, dedi gayet ciddi bir ses tonuyla. İnci şaşırmıştı. Bir anda yüzünün ifadesi yumuşamıştı.



- Bunlar senin sevdiğin meyveler, senin için aldım.



- Hayret bir şey! Her zaman kendi sevdiğin meyveleri alırdın. Benim hangi meyveleri sevdiğimi iyi hatırlamışsın. Aslında bu beklediğim istediğim bir şeydi. "bak senin sevdiğin meyveleri aldım" Ama şimdi kıymeti yok. Çünkü sana çok kırgınım, meyve alarak gönlümü alamazsın.



- Özür dilerim seni kırdığım için.



Sonra Bülent yere diz çöktü.



- Cezam neyse razıyım. Ama bir tek şey istiyorum senden. Seni delice seven bu adamı senden mahrum etme.



- Bülent yere çömelmiş, boynu bükük bir vaziyette çok komik görünüyordu.



İnci kıkır kıkır gülmeye başladı.



- Affetmek o kadar kolay değil. Bakalım hangi cezalara katlanabileceksin, dedi.



Bülent işte o zaman ona muzip muzip bakan eşinin içinde sakladığı küçük kızı gördü. Bundan sonra her şey daha farklı olacak diye düşündü.
 
Üst