Beni Koyup Gitme Ne Olursun...

Aragorn

Aktif Üye
Katılım
3 Ara 2005
Mesajlar
3,684
Tepkime puanı
0
Yaş
37
stvalentin15zz1yt.gif

Düşlerin gerçeğe, gerçeklerinse düşe dönüştüğü bir yaşam özlüyorum. Yaşamaktan bunalmıyorum, bunalımı yaşayıp, bunu kendime ait bir yaşam biçimine dönüştürüyorum.

Sanırım bütün sorunum özlemekle ilgili. Keşke "yaşlanmaya başladım, o yüzden geçmişi özlüyorum" diyebilseydim. Zerre kadar özlemiyorum geçmişi. Geçmişe dair ne varsa silindi hafızamdan. Ben geleceği özlüyorum. Belki de hiç yaşayamayacağım geleceğime dair özlemlerim. Asıl sorunda burdan başlıyor zaten. Geleceğin olmayacağını biliyorum. Olmayanı, olma ihtimali bulunmayanı özlüyorum. İşte bu özlem koyuyor insana...

Beni koyup gitme
Ne olursun
Durduğun yerde dur..
Kendini martılarla bir tutma
Senin kanatların yok
Düşersin, yorulursun
Beni koyup gitme
Ne olursun...

Duvarda gölgeler ve o görüntülerle çarpışmak yoruyor. İnsanlar gerçek değil artık, mekanlar gerçek değil. Belki de o yüzden sevmiyorum ana caddeleri, ışıltılı alışveriş merkezlerini, konforlu mini sinama salonlarını. Flimlerin değeri düşüyor oralarda, filmler hırpalanyor. Ruhumuz bütün "sakıncalı" kareleri sansürlüyor, makaslıyor, yalnızlaştırıyor. Sansürlü, makaslı, yalnız bir yaşam bu benim yaşadığım ve yalnızım işte yine...

Şaşırmıyorum aslında, böyle olacağını çok öncesinden biliyordum. "Boş durmadım, savaştım. Savaştım ama yenildim. Yenildim ama ezilmedim" diye kandırmayacağım kendimi. İşte itiraf ediyorum; ezile ezile, hırpalana hırpalana yenildim. Yenildim işte ötesi yok..

Bir deniz kıyısında otur
Gemiler sensiz gitsin bırak
Herkes gibi yaşasana sen
İşine gücüne baksana
Evlenirsin çocuğun olur
Sonun kötüye varacak
Beni koyup koyup gitme
Ne olursun...

İşte bu yüzden korkuyorum ana caddelerden. Deniz kenarlarını seviyorum, salaş meyhaneleri seviyorum. Issız ve bana ait olan yerleri seviyorum. Televizyonu değil ama o televizyonun altındaki dolapta bulunan anılarımı seviyorum. Her açtığımda o dolapta bulunan anılarımın anlatacakları var bana çünkü. O salaş dediğim meyhanenin de öyle, kayalara vuran dalgalarında ne çok anlatacağı şey var. Bunlar dışında herşeyin sadece görüntüsü var oysa.

Elimi tutuyorlar ayağımı
Yetişemiyorum ardından
Hevesim olsa param olmuyor
Param olsa hevesim...
Yaptıklarını affettim
Seninle gelemiyeceğim yine de
Beni koyup koyup gitme
Ne olursun...

Bunun için ve sadece kendimi korumak için kaçıyorum herşeyden. Kaçarak yaşıyorum. İçime kapanmıyorum, düpedüz içime kapaklanıyorum. Böylece korunuyorum hayattan. Bedenimse ruhumun zırhı sadece...
 

Aragorn

Aktif Üye
Katılım
3 Ara 2005
Mesajlar
3,684
Tepkime puanı
0
Yaş
37
Bir “Can” diye başladım mektubuma, uzun zamandır yazmak isteyip de yazamadığım, anlatmak isteyip de bir türlü doğru kelimeleri seçemeyeceğimin acemiliğiyle vazgeçtiğim mektubuma…

Anlatacaklarımın hepsini toparlayabilir miyim bilmiyorum.. Neresinden tutabilir, hangi ucundan yakalayıp anlatabilirim hayatımı..

“Son günlerimi yaşıyorum....
Artık oyunlar, sahne hepsi son buluyor….
Hayatımı verdiğim herşey son buluyor…”

Canım çok sıkkın kardeşim.. Canım çok acıyor… Çevremdeki insanlar ise kendi derdinde… Karşısındaki ne durumda, ne düşünüyor, ne hissediyor umurunda değil.. Herkesin beklentileri var.. Ben ise çaresiz.. Ben ise YALNIZ.. Herkes istediği olsun istiyor.. İstekleri olsun… CAN yapsın istiyor… CAN ise çaresiz.. CAN ise YALNIZ..

Bir gül soldu tanyerinde
Daha gün ağarmadı
Yaprak yaprak döküldü
Goncaydı açamadı..

Bir kaç damla çiğ düştü
Yanmış toprağa
Solmuş yaprağa
Yüreğimdeydi
Sırtıma bir ok daha saplandı..

Bir gül soldu tanyerinde
Daha gün ağarmadı
Ben çaresiz
CAN çaresiz
Çarem çaresiz kaldı...

Seni özlüyorum kardeşim… Canım acıyınca başım sıkışınca yanına koştuğum seni arıyorum..
 

Aragorn

Aktif Üye
Katılım
3 Ara 2005
Mesajlar
3,684
Tepkime puanı
0
Yaş
37
Okuyormusun. Önce uzunluğuna baktın dimi yazının. ‘Ne anlamlar çıkarmam lazım acaba!’ diye düşünürken, şimdi oku baştasın.
Çıkarma hiçbir anlam. Olanı, olduğu gibi gör. Görebildiğin kadar çünkü HERŞEY.
Çıkarma hiçbir anlam. Nasılsa geri dönüşüm kutusuna yollamadık mı biz tüm anlamlarımızı.

Şimdiden yazayım bunları. Oku, işin varsa bile sonra oku. Ki gitmiş olurum belki, hala olduğumu sandığın buralarda…

Ya da okuma bile, istemezsen, bu sen kokan satırları...
Ama benim hala senden başka, herşeyi paylaşmak istediğim kimseM yok.
.......
Ben artık gidiyorum….
Gidiyorum. Farkındasın değil mi?
Tamam, ‘gitmek’ bir şey değil belki. Sonuçta nedir ki; gidersin ve gelirsin, gidersin ve dönersin... Hep bu tercihler dimi?
Ama benim gidişimin sonunda tercih yok. Ardından adımlayan umut kelimesi de…
Gidiyorum. İkinci bir emre kadar, tek kişilik olarak kurulmaya mahkum hayallerimle.

Gidiyorum ya, hala yok senden başka kimseM olmasını istediğim kimse. Ve biliyorsun ki, çok seviyorum seni. Bilmediğin, nasıl sevdiğimdir, seni.

Benim de bilmediklerim var. Bildiğin gibi.
Mesela neden gittiğin...
Diz çöksem, yalvarmak olurdu adı, yaptığımın, sen giderken ve gittikten sonra.
Herşey olabilir, gitmene sebep. Herşey. Buna rağmen, bunca HERŞEY’e rağmen yaptım o adı, diz çöksem yalvarmak olacak olan herneyseyi. -Sana gelmem için, aslında senin bana yapman gereken herneyseyi.- Ama gelmedin. Mesela neden gelmediğini de bilmiyorum. Sevdiğini biliyorum. Nasıl sevdiğini bilmiyorum mesela.

Özlüyorum seni. Çok özlüyorum. Çok özlüyorum. Çok özlüyorum. Ama nasıl diner bu özlem, bunu bilmiyorum mesela.
Zaman?
Geçer mi ki zaman? Mesela bunu da bilmiyorum. Nasıllığını düşünmek bile istemiyorum….
..........
Gidiyorum.
Sana yazamadığım şiirlerin ağırlığı var üzerimde.Bana hep yaz derdin ya bak yazıyorum şuan işte..


Şimdi ben gidiyorum ya; hiçbir şey olmayacak bugünkü gibi. Nasıl ki kalmadıysa eski, olduğu gibi, olduğu haliyle...
Bana en çok dokunan bu. En çok ağırıma giden bu. Ben gideceğim ve ‘bugün’ de eskiyecek. Hani ‘ayrıyız’ ama seviyoruz ya birbirimizi, hani yol boyu dönemeç olmamasına rağmen söylüyoruz ya sevgimizi, hani keskin bir koruma güdüsü var ya birbirimizi dünyadaki tüm kötülüklerden, hani söylenmemiş aitliklerin altında büyüttüğümüz bal gibi sahiplenmelerimiz var ya var edilmişliğimizi...

... hani, hani ‘dahil ya ayrılık sevdaya’...

İşte biz, o dahilliğin en koyu noktasındayız. Ayrıyız.

Bu işte, ağırıma giden. Buna göz göre göre izin vermen. Kader deyip, geçilir mi ki?! Çekilip gidilirmi ki!

Yaa işte sevgili Ayrılık mıydı istediğin. Al işte ayrılık sana! Ben istemedim. Ama, al işte ayrılık bana!

Ne çok yalnızlık varmış meğer, değil mi? Özlem ağır bir yükmüş. Ve birlikteyken seviyor olup, ayrılıkla, tüm kapıları açmak arkana bile bakmadan çekip gitmekmiş…

Aşığım sana ben. Senin bana aşkın kadar. Ama yada ‘gibi’si YOK BUNUN….

Gidiyorum ve benle geliyor var edilmişliğin. Haberin yok. Sen de yoksun. Bedenin sende, geri kalan herşeyin bende. İddia edebilir misin yaşadığıMı?

Düşünceler kopuk kopuk yazılmaz, diye bir kural yok. Varsa bile ben koymadım o kuralı. Varsa bile bozuyorum. Yine bildiğimi yazıyorum işte! Yine!
Hani sana ‘gel’ deyip de, ‘seviyorum ama gelmiyorum’ cevabını aldığım anlar, nasıl bir ruh halini kazıyor bana, bilmezsin. –Bak bilmediğin bir şey daha!-
Hani güçlüyüm ya ben, hani yürekliyim, hani dayanmasını bilirim ya... Ne güç kalıyor, ne yürek yetiyor, ne dayanacak hal kalıyor. Tüm dünyada bir ben tek’im gibi hissediyorum. Ve savunmasız. Benim hala senden başka kimseM yok.
Sarılmak istediğim sen yoK..

Korkuyorsundur şimdi sen bunları okudukça. Ama merak etme. Rahat ol. Gidiyorum. Kal desen, ki demezsin, bu yüzden kurmaktan vazgeçiyorum bu cümleyi.

Şimdi ben gidiyorum, bu, içinde bendeki sen’le anlam bulan sevgiden. Üzdüğün kadar üzüldüm, üzmediğimce üzüldün. Ama artık üzülme.

Gidiyorum ben. Ve seni hala çok seviyorum. Ve beni hala çok seviyorsun.
Çünkü nasıl ki yoksa benim senden başka kimseM...
Çünkü yok, senin de benden başka kimseN.

Ve ne demiştin bana hatırlarmısın;

Gözlerini gözlerime hapsedip gideceğim!!!!!!!!!

Giden BENİM BAK İŞTE..
 

Aragorn

Aktif Üye
Katılım
3 Ara 2005
Mesajlar
3,684
Tepkime puanı
0
Yaş
37
Söz vermiştin bana, yanımdan hiç ayrılmamaya..
Dökülen her yaşımda, her duamda canımda, yanımda olmaya, kan kustuğum anlarımda hiç umudum kalmadığı zamanlarımda..
Ardımda bıraktığım tüm mutsuzluğumda, kara yazgımın son durağında, baş ucumda kalmaya..
Anam, babam, bacım, canım, can yoldaşım olmaya..
Söz vermiştin bana, yanımdan hiç ayrılmamaya..
Biliyorum, af dilemek artık boşuna, suçluyum, çare değil ağlasam da göz yaşlarım, boşuna, sen giderken irinlerim boşaldı yağmurla toprağa…
İdam ettim, kendi ellerimle bindim ölüm sehpama, geçir boynuma yağlı ipi sende as ne çıkar, yanımda sen olmadıkça…
Söz vermiştin bana, yanımdan hiç ayrılmamaya..
Hiç ayrılık yok derdin, gülerdin ağlamalarıma, ölüm var vazgeçmek yok derdin usulca sarılırdın boynuma..
Can damarım da bir kesik, kan kaybediyorum sen olmadıkça, gel de kurtar beni, yaşayamam bu sonsuz ızdıraplarla …
Ölüm bile senin elinden güzel olurdu, sen yanımda olduğunda..
Söz vermiştin bana, yanımdan hiç ayrılmamaya..
Kendi ellerimle bindim ölüm sehpama..
Allah’a dualarım hep senden yana, son bir şans ver sevgimi artık sen de anla …
Kendi ellerimle yıktım dünyamı, bir kapris uğruna…
Son arzun ne deseler sorsalar bir gün bana, yine sen olurdun son nefesimde dudaklarımda…
Söz vermiştin bana, yanımdan hiç ayrılmamaya..
 

Aragorn

Aktif Üye
Katılım
3 Ara 2005
Mesajlar
3,684
Tepkime puanı
0
Yaş
37
MASALLARIN MASALI

Su başında durmuşuz
çınarla ben.
Suda suretimiz çıkıyor
çınarla benim.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınarla bana.

Su başında durmuşuz
çınarla ben, bir de kedi.
Suda suretimiz çıkıyor
çınarla benim bir de kedinin.
Suyun şavkı vuruyor bize
çınara, bana, bir de kediye.

Su başında durmuşuz
çınar, ben, kedi, bir de güneş.
Suda suretimiz çıkıyor
çınarın, benim, kedinin, bir de güneşin.
Suyun şavkı vuruyor bize
çınara, bana, kediye, bir de güneşe.

Su başında durmuşuz
çınar, ben, kedi, güneş, bir de ömrümüz.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarın, benim, kedinin, güneşin, bir de ömrümüzün.
Suyun şavkı vuruyor bize
çınara, bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze.

Su başında durmuşuz.
Önce kedi gidecek
kaybolacak suda sureti.
Sonra ben gideceğim
kaybolacak suda suretim.
Sonra çınar gidecek
kaybolacak suda sureti.
Sonra su gidecek
güneş kalacak,
sonra o da gidecek.

Su başında durmuşuz
çınar, ben, kedi, güneş, bir de ömrümüz.
Su serin,
çınar ulu,
ben şiir yazıyorum,
kedi uyukluyor,
güneş sıcak,
çok şükür yaşıyoruz.
Suyun şavkı vuruyor bize
çınara, bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze.
 

Aragorn

Aktif Üye
Katılım
3 Ara 2005
Mesajlar
3,684
Tepkime puanı
0
Yaş
37
Eski gülüşlerim yok artık ...

Gözlerimdeki mutluluk paslandı. Ne hayata gülümseyebiliyorum nede yaşananlara ... Tek direncim sendin ama sende yoksun ...


Boğuluyor muyum ne buralarda. Nefes almak hiç bu kadar zor gelmemişti ..


Her çalan hüzünlü şarkıda ağlamak istemesem bile gözlerimden damla damla yaşlar süzülüyor. Evet ağlıyorum... Yapmak istediğim son şey belkide bu. Ama yanlızım burada. Ne tutunacak dalım var nede omzuna yaslanıp huzur bulabileceğim SEN ...

Sesin hala kulaklarımda uğuldarken, benden seni unutmamı bekleme sakın... Yapamam ... Yanımda olmasan bile içimde yaşattığım sen'i alamazsın benden. İsteyemezsin bunu ... Gelip can'ımı alsan bu kadar umursamam.... Acı vermez haykırışlarım ...


Sen içimde bir yerlerdesin ...
Onuda kaybetmek istemiyorum ....


indir.gif


Buda ŞarkıSI Olsun ... >>>>>
 

canik

Yeni Üye
Katılım
30 Kas 2005
Mesajlar
15,200
Tepkime puanı
0
Yaş
1020
gene döktürmüşüzz .yüregine sağlık arkadaşım.



Beni Koyup Gitme Ne Olursun..._yaşar ,yorumuyla dinlemek. çok beyendiğim severek dinlediğim bir parça
 

Aragorn

Aktif Üye
Katılım
3 Ara 2005
Mesajlar
3,684
Tepkime puanı
0
Yaş
37
Akması gerektiği için akıyor zaman yada adı zaman olduğu için akıyor sadece ve biz kâh zamanlı yaşanmışlıklarımızla kâh zamansız yalnızlıkların durağanlığıyla akıyoruz yaşamak zorunluluğundan hayatın içine ve hayat akıyor içimize zaman zaman...


Çalan mı çalınan mı...
Eksilten mi eksilen mi...
Kimim ben ? Sen kimsin ?


Zamanın anlamsız bir diliminde kaybolmuş yaşanmışlıklar...
Hatıralar... Kırgınlıklar... Kırmalar... Hatalar... Dengeler...Dengesizlikler...
Tekerrür eden bir yaşamın ortasında kalabalık yalnızlıklar...


Su gibi akmaktan öte zift gibi yapışkan zaman, kara...
Akıp gitmesi ve beraberinde her şeyi götürmesi gerektiği halde, üstümüze başımıza bulaşmış tüm hüzün ve mutluluklar zamanla, yalanla, zararla... Kaçıp gitsen neye yarar , bu siyahlık bulaşmış tenimizin en derinine bile. Oysa hayat pamuk şekeri kıvamında ağızda erimeli ve hep pembe olmalıydı... Nerden çıktı bu siyahlık, bu yapışkanlık... Yakamızı bırakmıyor istemesek de zaman... Günler geçiyor ve unutuluyor her şey aslında unutulmuyor da sadece göz yumuluyor...




Seni yaşadım...
Masal gibiydin...
Oysa sürekli bir yalnızlık halinin siyah yakıcılığının bir yapayalnızlık uzantısında...
Yağmur yağıyor lakin arınamıyoruz bile bu karanlıkta...




Uzun zaman oldu...


Neydim ne oldum..Aslında asıl düşündüğüm neydik ne olduk... Ve neler olamadık, neleri kaçırdık, tatsızlaştık... Oysa tek sorunum zamandı... ben çok zamansızdım ve zamansız geldi tüm beklenilenler... Çekiliyorum yavaş yavaş bilmediğim bir yerlere bilinmezler üstüme geldikçe...

Zaman... Değiyor bir yerden yaralarıma, açılarım daralıyor, yer yer bunalıyorum ve her bunaltan havanın bir muson yağmuru var tropikal iklimimde... Karmaşık her şey. Hangi dakika ne olacağını bilmeden... Kompleks ritim...

Bazen sadece boşluğa boşluk ekleyerek yaşıyoruz yaşama zorunluluğundan, değersizleşiyor her şey , tüm anlamlar kayboluyor, uzaklık... yakınlık... her şey yok oluyor, hisler bile donuyor, birbirimize teğet bile geçemiyoruz... Düşey asimptot...

Aynı yine günler... Suskun...Sakin... Yorgun... Ama sanırım mutsuz değil... Yetiyorum kendime zaman zaman ve bazen her şey çok yetersiz anlatmaya kendimi, bilinmezlerimi, içime sinmeyenleri, içime sinip silinmeyenleri, sinmesini istemeyip de zorla içime işleyenleri... Çok zor oyunlarla oynatılmak... Dar geliyor her şey, sıkıyor, geriyor, bunaltıyor, yetmiyor... Standart sapma...

Yüzeysel her şey ve çok içerde gizli aslında bütün gerçekler ben iniyorum ama kimsenin peşimden gelmesine izin vermiyorum, saklıyorum, saklanıyorum. Kör bir kuyu gibi benliğim... Derin...Bazen gücüm yetmiyor... Güçsüzlüğüme rağmen yine de hala aynaya bakabilmenin haklı gururu yüzümde...


Uzun zaman oldu.. Konuşamıyorum... Eziliyor kelimelerim haksızlıkların haksız galibiyetiyle.
 

Aragorn

Aktif Üye
Katılım
3 Ara 2005
Mesajlar
3,684
Tepkime puanı
0
Yaş
37
Olur ya gelirsen, kapım kilitli değil ama açabilir misin bilmem... Ben bana yettim sen bana artık yetebilir misin bilmem...
.
.
.
.
İstemsiz yaşanmışlıklarımın içinde istemesem bile olmam gereken yerdeyim, biliyorum... Her tercih bir terk ediş ve bir yaklaşıştır, ve her tercihte bir kaybediş ve bir kazanış... Her hatada bir öğreniş, bir eksiliş ve her hata bir gözden düşüş ve bir menzilden çıkış...
.
.
.
.
Zamanın bir saniyesini bile geri çevirmeye gücün yetmezken sen kendini hala güçlü mü sanıyorsun ? Güçlü değilsin... Ve en önemlisi benden daha fazla değilsin. Dedin ya sen bu kadarmışsın diye, ne yazık sen bu kadar bile değilmişsin. Ben bu kadarım ama tekrar ve tekrar yinelenen bir yansıma aynamda: "Görüntümde kendi gözlerimin içine bakabilmenin haklı gururu var yüzümdeki tebessümümde."

Sahi aynaya bakabiliyor musun ?

Sen bakabiliyorsan bile bence aynalar sana çoktan küs...
.
.
.
.
Yaşamak zaten zor neden bu daha da zorlamak bazı şeyleri ? Neden aynı hataların tekerrürü? Neden bazı şeyleri düzeltmeme çabası inatla ?Yalanlar görüyorum çevremde ki yazık aşklar bile yalan... Midem bulanıyor... Yalan söylemiyor değilim bazen benimde dilimi dolanır hayali hikayeler ama hiçbirini yansıtmam gerçeğe... Neden bu dil ucuyla söylenen sevgi sözleri...
.
.
.
.
Erteledim bazı şeyleri, ve bazen mecburi hatırlatışlarım var kendime gerçekleri. Gün geçtikçe kendime daha çok benziyorum, artık bazı şeyleri başkalarına göre yapmak zorunda olmadığımı anladım, artık gözlerim daha bir ben bakıyor, artık saçlarım daha bir ben dalgalanıyor, artık cümlelerim daha bir ben kokuyor...

Mutluluk sadece kendim olmayı başarabilmekmiş sanırım... Yalansız dolansız...
 

Aragorn

Aktif Üye
Katılım
3 Ara 2005
Mesajlar
3,684
Tepkime puanı
0
Yaş
37
Bir gün herşeyin olucağını bilirdimde böyle olucağını bilmezdim.Seni nasıl bırakabilirim,nasıl yaprım bunu bilmiyorum...

Yüregim acı içinde,kelimelerim kefaretsiz,kalemim tutuk,dilim suskun,konuşamıyorum.Sözlerime nereden başlayacağıma bilemiyorum.Herşey bu kadar nasıl biranda bitirebilirdim ki..yapamıyorum...yapamıyorum ama buna mecburumda.Düşüncelerim beynimi kemiriyor,kelimeler beyinimde adeta çarpışıyor.Yürağim ızdırap,harap olmuş,parçalara bölünmüş adeta...


Bildiğim tek şey
Seni Seviyorum,
Bunu söylemeye ne dil yeter,
Ne de kelimeler..


Ama o içimdeki azrail seni benden uzaklaştırıyor.Konuştuğum kelimeler kefaretsiz,kifayetsiz,anlamasız geliyor.Nasıl olurda seni benden alırlar.SEni benden alan o azrail anlamaz mı?bilmez mi?Seni ne çok sevdiğimi...


Bu ayrılıga
Yüreğim dayanır mı?
Hasretinle yanarken,
Nasıl olurda o azraile
Sözü geçiremiyorum...


Azrail seni benden alabilir ama yüreğimden asla ve asla çalamaz..DÖkülen her gözyaşımda,harap olmuş kalbimden seni asla alamaz.Bilesin ki gözü yaşlı bir şekilde seni ben bekleyecegim...


Belli mi olur,
Belki bir gün demli
Ve sıcak çayın buğusuyla
SANA GELİRİM..
Kollarında gözlerimi kaparım...
 

Aragorn

Aktif Üye
Katılım
3 Ara 2005
Mesajlar
3,684
Tepkime puanı
0
Yaş
37
Yeter ki Sen Yüreksiz Kalma Sevdiğim!...

Hiç tahmin etmezdim bu kadar acı çekeceğimi beni bırakıp gittiğini.Hep kaçmıştım çünkü, çünkü hep sensizdi gelecek planlarım.Kırılmaktan korktuğum için katmıyordum seni geleceğimin hiçbir yerine..
.
Yada...Yada sadece kendimi kandırıyordum, yada sadece yüreğimi avutuyordum.

Yada aslında tüm hayallerimde sen vardın,her gece geliyordun rüyalarıma ve en güzel anları yaşıyorduk seninle o rüyalarda...Senin haberin olmuyordu ama ben günden güne bağlanıyordum sana...Ama ben günden güne bağlanıyordum ruhuna...

Korkuyordum...Korkuyordum ve rüyalarımı bir türlü gerçekleştiremiyordum.

Mesela çok istesem de sıkı sıkı sarılamıyordum sana...Belki de bu yüzden hep Galata’da buluşmak istiyordum seninle... Hep belki tutarda atacağım dersin diyordum ve ben bu sayede sıkı sıkı sarılırım boynuna..Belki sarılıp kokunu çekerim ruhuma...

Sen farkında değildin ama yavaş yavaş serum gibi giriyordun kanıma...Ve her damla da can veriyordun bana, her işleyişinde kanıma bir gülüş bırakıyordun suratımda...

Zamanında oluşan kırgınlıklarımı unuttum yanında,elini tuttuğumda, aslında aşk buymuş diyordum da, heyecanımı anlamandan korkuyordum sebepsiz...Hep korktum,bilmeden nedeni korktum çaresiz...

En zor anımda ,hiç tahmin etmediğim bir anda çıktığında karşıma ve o köprüden zorla geçirdiğinde beni; ilk kez korkumla karşıya karşıya gelmiş ve ilk kez cesareti bulmuştum yanı başımda... Hatta cesareti abartmış, oturup sigara yakmıştım,sen karşımda...Kendimi güvende hissetmiştim,ilk kez senin yanında bir korkumu yenmiştim...

Ve umut bağlamıştım aniden; sana ait hayallerimin, davetsiz misafirleri korkularımı da yok edeceğime dair. Sevinmiştim karabasanlarımın da karşımızda eriyip gideceğine düşündükçe sevdiğim...

...............
...................
.........................

Hiçbir zaman sevgimi ifade edemedim... Hiçbir zaman yazdıklarımı söyleyemedi dilim ; ama konuşamasam da hiçbir şeyi sevmemişti senin kadar kalbim...Ve hiçbir şey bu kadar ben olmamıştı senden önce sevdiğim...

Sen sevdiğimdin... Ondan da öte yüreğim...Sen yüreğimdin benim...

“İnsan yüreksiz yaşayabilir mi?” Diye sormuştum dostuma...
“Hayır” demişti de bana, ben kendimi göstererek,
“Yaşar..” Demiştim gözümde bir damla yaşla...
Evet insan yüreksiz de yaşardı sevdiğim... Tıpkı gidişinin ardından bedenimin yaşadığı gibi.. Tıpkı gidişinin ardından bedenimin nefes alması gibi...


Sigara gibiydin benim için yüreğim..Bir fark vardı aranızda ...Sen hiç zarar vermedin bana...Ve ben sigara gibi bağımlıydım sana...

Bilirsin sigarayı ne çok içerim yüreğim..Gidişinin ardından daha bir bağlandım sebepsiz ona... Senin gibi bırakıp gitmesinden korktum...İyice tek kalmaktan...Yüreğimin ardından...Bilmiyorum işte gitmesinden... Korktum....Her şeyden olduğu gibi onun da gitmesinden korktum...

............
...............
.....................

Neden gittin demiyorum sana...Asla hakkım olmadığını biliyorum buna...
Ama giderken yüreğimi neden bırakmadın bana?
Yüreksiz insan yaşar mıydı?
Evet yaşardı...
Ama bu gerçekten yaşamak mıydı?

Neden benim kadar sevmedin de diyemem asla, zorla sevgi dilenecek kadar onursuzlaşmadım daha... Belki şu an bu yazı bile öyle gelebilir sen dahil bir çoklarına ama; ONURSUZLUK sevgiyi dile getirmekse eğer razıyım tüm onursuzluklara...

Neden diye sormuyorum sana biliyorum hiç hakkım olmadı buna... Asla soru sormaya hakkım olmadığı gibi...Yada asla kıskanmaya...Yada kızmaya...Özlemeye....
Bir sevmeye hakkım var sanıyordum ama ona da hakkım yokmuş anladım sonunda...

..........
...............
..................

Sen benim sigaram gibiydin hayatımda... Tek farkın vardı ondan, sen asla zarar vermedin bana...

Kötü konuşamam ardından, kötü konuşulacak biri olmadın asla... Tam tersi hayatın karşıma çıkardığı ilk iyi şeydin yaşamımda...

Bir vurgunun ardından, aslında asıl sevdiklerimizin karşımıza çıktığının en büyük kanıtıydın artık yanımda olmasan da...

Kötü konuşamam ardından asla, sen hayatımda tanıdığım en iyi adamdın... Tüm kırgınlıklara rağmen hala aynı iyi adamsın...

.............
....................
........................

Hiçbir insanı öldürdün mü sen yüreğim?
Kalbinin tam orta yerine batırıp bıçağı, seyrettin mi gözlerinin önünde kaybolmasını?
Ya en sevdiğini öldürdün mü istemeden?
Sırf o istiyor diye vazgeçtin mi onu sevmekten yüreğim?
Kalbindeki sevgini boşaltıp gittin mi yaralı?
Tüm acıları bırakıp olduğu yere, bir onun acısını alıp içine ilerledin mi yağmurda bir başına? Ve o yağmurla yıkanıp silmek istedin mi her şeyi?Silmek istedin mi tüm kırgınlıkları kalbinden?

Geceleri karanlık çöktüğünde odana ve sessizliğin sesi çıldırttığında seni, kendini suçladın mı tüm olanlardan?

Dil yarasının izlerini kapatabildin mi kalbinden peki yüreğim?

Tüm yaşananlara rağmen tek kötü söz kondurmayıp sevdiğine, bütün kötü sözleri yüklendin mi üzerine?

Sen benim sigaram gibiydin hayatımda...Tek farkın vardı ondan, sen asla zarar vermedin bana.. Ve ben hiç kötü konuşmadım hakkında...

Sahi sen hiçbir insanı öldürdün mü yüreğim?
Ya yüreksiz yaşamaya çalıştın mı hiç?
Sigarayı bırakmayı denedin mi peki?

Ben hepsini yaşadım , bilemezsin acısını sevdiğim...Hiç bilmede dileğim...Ben yüreksiz yaşarım , varsın kalsın yüreğim ellerinde, yeter ki sen yüreksiz yaşama sevdiğim...
 

Aragorn

Aktif Üye
Katılım
3 Ara 2005
Mesajlar
3,684
Tepkime puanı
0
Yaş
37
loneliness7xo.gif


Kimsenin olmadığı düşlediğim,herşeyi baştan keşfedeceğim, hayata yeniden başlayacağım, düşlerini kurduğum o mavi adadayım. Yağmura hasret,verimsiz çorak topraklar gibi olan dünyam;masmavi, pırıl pırıl gökyüzü gibi berrak, delicesine coşkun akan bir nehir gibi olsun bu ada da.

Bir mavi ada ki; okyanus ortasında.İşte aşk!
Benliğimi bırakırım kumsalların büyüsüne. Bilmem niçin gelemedim senin için evvelce. Kırılgan bir melodiye bağışlarım ğişmanlığımı. Mavi derinliklerin kollarında, hayatımın yeni sayfasındayım.

Yüreğimin ırmakları; coşkularımı, ümitlerimi ayağa kaldırıyor. Susarak anlatıyorum belki anlatılması gerekenleri.

Bu suskunluğu denizin mavisindeki şehvetli dalgalar bozar. Mavi bir umudun armonisi sanki. Kanlığı itiyorum gözlerimle, yüreğim fırlamış yerinden.Işık saçıyor yoluma, yüreğimin yolundan gidiyorum. Ne güzel yüreğin açtığı yolda yürümek.

Aşk ve şevkle sesimi duyurup,sesime ses verecek yeni ses arıyorum. Dört bir yana muştular uçurp gönül kervanıma coşkun duygularını serpecek bir ses...

Mavi renkli ada, okyanusta nazlı bir bahçe...

Hafif bir rüzgar esse gecenin karanlığında. Yıllara meydan okusam denizin kıyısında, kimse için ifade etmeyen kelimeleri yazsam kumsallara. Sonra dalgalar gelip silse yazdıklarımı ve tekrar kimse için ifade etmeyen kelimeri yazsam.Yüreğim boy atsa rüyaların acziyetinde.

Mavilerin cümbüşünde yakamozlarıyla parıldayan okyanusun derinliğinde bir geceyarısı sessizliğinde, az kalsa dolunaya, sahilde ateş yaksam atsam tüm dertlerimi küllerine. Hiç sabah olmayacak gibi beklesem geceyi, okyanusta uzaklaşan gemileri saysam. Düşse ayın gölgesi okyanusa,dolunay hiç bitmese. Bir ney çalıyorum derinden. Nedir ney'i yanık yanık söyleten nedir? Yoksa ozanın gönlüne dökülen notalar, senden mi dökülür ey ney!

Gözlerimin kanatlanan tuhaf gölgesi durmadan yükseliyor. Seyirde bekleyen , gözleri kamaştıran sihirli bir tablo görünümünde,işte bu eşsiz doğanın sevdaya düştüğü yürekleri sahibine götüren bir ada....


capepointaerialbluehue2vg.jpg


Bir mavi ada ki okyanus ortasında...
 

Aragorn

Aktif Üye
Katılım
3 Ara 2005
Mesajlar
3,684
Tepkime puanı
0
Yaş
37
Bir gün herşeyin olucağını bilirdimde böyle olucağını bilmezdim.Seni nasıl bırakabilirim,nasıl yaprım bunu bilmiyorum...

Yüregim acı içinde,kelimelerim kefaretsiz,kalemim tutuk,dilim suskun,konuşamıyorum.Sözlerime nereden başlayacağıma bilemiyorum.Herşey bu kadar nasıl biranda bitirebilirdim ki..yapamıyorum...yapamıyorum ama buna mecburumda.Düşüncelerim beynimi kemiriyor,kelimeler beyinimde adeta çarpışıyor.Yürağim ızdırap,harap olmuş,parçalara bölünmüş adeta...


Bildiğim tek şey
Seni Seviyorum,
Bunu söylemeye ne dil yeter,
Ne de kelimeler..


Ama o içimdeki azrail seni benden uzaklaştırıyor.Konuştuğum kelimeler kefaretsiz,kifayetsiz,anlamasız geliyor.Nasıl olurda seni benden alırlar.SEni benden alan o azrail anlamaz mı?bilmez mi?Seni ne çok sevdiğimi...


Bu ayrılıga
Yüreğim dayanır mı?
Hasretinle yanarken,
Nasıl olurda o azraile
Sözü geçiremiyorum...


Azrail seni benden alabilir ama yüreğimden asla ve asla çalamaz..DÖkülen her gözyaşımda,harap olmuş kalbimden seni asla alamaz.Bilesin ki gözü yaşlı bir şekilde seni ben bekleyecegim...


Belli mi olur,
Belki bir gün demli
Ve sıcak çayın buğusuyla
SANA GELİRİM..
Kollarında gözlerimi kaparım...
love
 

Aragorn

Aktif Üye
Katılım
3 Ara 2005
Mesajlar
3,684
Tepkime puanı
0
Yaş
37
-Sevmek inanmaktır.
-Sevmek yaşamaktır.
-Sevdiğini kendisi gibi, kendisinden de çok duyumsamaktır.
-Sevmek sevdiği olmaktır.
-Sevmekte ikilikler kalkar, bir olmalara gidilir. İki ten, iki kalp, iki gönül yoktur sevgide. Tek bir kalp olunur, tek bir yürek olunur.
-Sevmek paylaşmaktır . Sevdiğiyle sevdiğini paylaşmaktır. Sevdiğiyle kalbini bölüşmektir sevmek. Ki tek kalp olunsun.
-Sevgide son yoktur. Sevgiler hiçbir zaman son bulmazlar. Biten sevgiler yoktur, bitmiş gibi görünen sevgiler vardır. Vazgeçiş de yoktur sevgide. Yaşandıkça yaşatılır sevilen. Ama kimi zaman sevgili için kimi zamansa sevginin bir gereği olarak saklanır bu aşklar. Vazgeçiş yoktur, vazgeçmiş gibi görünmek vardır o yüzden.
-Sevmekte istemek yoktur. Sevgilinin olduğu yerde son bulur istekler. Bir şey varsa istediğin bu senin için değil, sevgili için istediğindir. Ondan O'nun adına istersin. O'nu daha sonsuz sevebilmek için istersin. Sevme özgürlüğünü istersin, kabul edilmesini istersin. İstersin ama bir gün gelir bu istekler de son bulur. Kendinden istersin artık. Sevgiliyi daha çok sevmek istersin kendinden. Sonsuz kılmak istersin. Bu yolda sevgili olur mu, olmaz mı bunu sevgilinin isteği belirler.
-Sevmek sevgiliyi istememeyi öğrenmektir. -Sevmek sevgiliyi sevgili olmadan sevmektir.

-Sevmek; sevmek istemektir.
-Sevmek, beklememektir. Beklentilerin son bulduğu bir duraktır o. Öyle ki tüm gerçekler, tüm dünya silinir gider. Ne O'ndan anlaşılmayı beklersin, ne onu anlamayı. Ne onun gelmesini beklersin, ne onun Leyla, Mecnun olmasını. Beklediğin bir şey yoktur sevmeyi becermek dışında.
-Sevmek, gücenmemektir.
-Sevmek sevgililerin hiçbir sözüne üzülmemeyi öğrenmek demektir.
Sevgilinin ölüm hançerine bile hayır dememektir sevmek. Onun vuruşuna, onun tokadına alınmamaktır, sevgiliden gelen her hareketi ve her sözü kabullenmektir. İhanetlere, hainliklere bile üzülmemektir. Sevgiliden gelen öl emrine bile ölürüm diyebilmektir. Kendi elleriyle kalbini bir bıçak ucuna koymaktır sevmek.
-Sevmek ölmektir.

-Sevmek, ölmesini bilmektir.
Sevgili için yaşamaktır. Onun eli, kolu, gözü, kalbi olmaktır. Ama artık onun bir şeyi olunmadığı bir zaman ölmesini bilmektir! -Sevmek, vermektir. Sevmek sevdiği için almasını bilmektir. Almamaya yemin ederek vermektir. Ama almalarda kurtaracaksa sevgiliyi almasını bilmektir sevmek!
-Sevmek, tükenmektir. Sevmekten ölürken tekrar varolmaktır o sevgiden.
-Sevmek sevgilinin gel deyişine hayır demektir. Sevgilinin aşkıyla boğuşurken, yüzerken o aşk denizinde sevgilinin uzanan eline hayır demektir.

Sevgilinin bakan gözüne bakmamaktır sevmek. Ağlayan gözlere şefkat ve tebessümle yanıt verebilmektir.
-Sevmek, sevgili olmaktır. Sevgilinin yüzündeki gülücük olmaktır. Onu yaşama döndürecek bir damla su olmaktır. Sevmek sevgilinin limanı olmaktır. Sevmek sevdiğinin canı olmaktır. Onun ölümü isteyebileceği canı olmaktır. Sevmek yangın olmaktır. Yanmaktır, kor olmaktır. Dağ olmaktır, evren olmaktır. Her şey olmaktır, hiç olmaktır. Alev olup girmektir gönüllere.
-Sevmek yürümektir gönüllerde.
-Sevmek güvenmektir.
-Sevmek onaylanmaktır.

-Sevmek sevgiliye bir nefes gibi, bir ses gibi yakın olmaktır. Sevmek çok ötelerde olsa bile yaşamak ve yakın olmaktır sevgiliye. Yakınlılıktır, doğallıktır, özdenliktir sevmek.
Yalansızlık, içtenlilik, ölümsüzlülüktür sevmek. İlk insanın, Havva'nın Adem'in saflığını ve temizliğini, çocuk masumluğunu taşımaktır sevmek.
Gözyaşı olmaktır, yağan yağmur olmaktır. Bir sonbahar mevsiminin sarı yaprağı gibi yalnız olmaktır sevmek.
Sevgilisizken sevgiliyi sevmektir.
-Sevmek üşümektir. Sevgilinin yokluğuna üşümektir.

-Sevgiliyle her şeyi göze almaktır sevmek. Ki -sevgilinin olduğu cehenneme yürümektir. -Sevgilinin olmadığı Cennete de gitmemektir sevmek.
-Sevmek, sevgiliyi cennet etmektir.
-Sevmek bir olmaktır.
-Sevmek yaşamaktır.
-Ve sevmek inanmaktır.
-Sevmek bir başkasının hayatını yaşamaktır.
-Sevmek sevmesini haketmektir.
-Sevmek sevgilinin baktığı yerde, sustuğu yerde olmaktır.
-Sevmek sevgilisiz geçen gecelerin sabahına varmaktır.
-Sevmek saz benizli sabahlarda yaşamaktır sevgiliyi.
-Sevmek sevmesini bilmektir.

-Sevmek ölmesini bilmektir.
-Sevmek SEVMEK olmaktır.
AŞK olmaktır.
Aşk bir kere sevmektir.
-Sevmek aşkın kendisi olmaktır.
Ölümü Özlemeyen Aşkı Anlayamaz...
 

Aragorn

Aktif Üye
Katılım
3 Ara 2005
Mesajlar
3,684
Tepkime puanı
0
Yaş
37
Hani birşeyler yaşarsın, zaman yada mekan önemli değildir. Çevrende insanlar olur ortalık ana baba günü; konuşurlar bağırırlar sen susarsın, kimin ne konuştuğu seni ilgilendirmiyordur, aklın başka bir yerdedir yada başka birinde. Adını koyamadığın gizli bir şeyler, seni sınırı olmayan girdabın içine çeker ama hoşuna gider bu, gözünün gördüğü her şey kayar ve sen olup bitenleri sanki ben hiç orda değilim ‘banane’ rahatlığında tepelerden seyretmeye başlarsın. Kafanın içinde öyle fikirler dolaşır ki bir anda ben nerdeyim sorusunu sorarsın işte o zaman korkuların,içinde yaşattığın binlerce ben ayaklarının altında kaybolur gider. Ben neden bunları anlatıyorum. Bir tahmin et bakalım.
Benim aklım sende gülüm ben yanlızkende ben insanlar arasındaykende hayallerim duymam görmem anlamam elimle dokunduğum tat aldığım her şey sen oluyorsun soluduğum hava bile senin adını kulağıma usulca fısıldıyor ve ben sana şiirler yazmak istiyorum böyle zamanlarda ama aklıma gözlerin gelince şiir de yazmak neymiş diyorum kendi kendime aşkın kendisi ruhumun içindeyken onu ben her adım atışımda iliklerime kadar hissederken şiir de neymiş de hadi git. Neyse boşver şimdi yine bana kızarsın ‘lütfen, canım, kıyamam’ dersin bende dayanamayıp oracıkta ağlarım. Tıpkı senin annenle her kavga edişinde yaptığın gibi.
Hatırlıyormusun? Yine annenle şiddetli bir kavgaya tutuşmuştun sonra sahildeki kayalıklarda bulmuştuk kendimizi. Benim derdim senin puslu gözlerini seyretmekti, seninse denize taş atmak. Küçük, sözlüğe benzer bir defter çıkarmıştın cebinden el yazısıyla yazılmış bir başlık vardı kapağında ‘hayata notlar’; hiç üşenmemiş okuduğun bütün kitaplarda hoşuna giden her kelimeyi o deftere not etmiştin. Nasıl başlıyordu o notlar, galiba şöyleydi. “Hayatın anlamını anlamak için dahi olmaya gerek yok. Azıcık merhamet varsa insanın kalbinde yüreğinin o titrek yanıyla baş başa kalabiliyorsan bir an, baktığın gördüğün dokunduğun her şeyin bir anlamı olduğunu anlarsın ve çok geçmeden birşeyleri anladım diye mırıldanırsın. Sonrasıysa en sevdiğin yemek en sevdiğin elbisen en sevdiğin arkadaşın tamam tamam sadece sevgilin. Bir anda o somurtkan kendini beğenmiş sen uçup gider ve ortaya yepyeni sevecen ve gülen gözleriyle mutlu bir sen çıkar ortaya.’ Ben bu adam iyi bir şey söylüyor ama bir de anlasaydım aptallığındayken sen uzaklara dalıyordun yine, eğer hadi şimdi tam zamanı tut şu maymunun elini diye o güzel ellerine hafiften dokunmasam belki daha çok bakardın uzaklara.. Ama nasıl sinirlenmiştin,bari bana haber verseydin diyipte,sonra benim domates gibi kızarmış suratımı görüp, tebessüm ederek; el tutuşmanın iznimi olur diyip katıla katıla gülmüştün...Ve benim zayıf aklımda sırf o anının hatırına her şeyi kelime kelime beynine kazımıştı...
Ben biraz kilo aldım. Hani olurya bir gün beni görmek istersen çok şaşırma diye söylüyorum. Biraz da yakışıklı olmuşum, ben demiyorum bizim Suna diyor bütün bunları. Ara sıra takılıyorum ona. Bak diyorum yarın bugün elin kızı karşıma çıkar senin yakışıklını alır giderse bunun tek sorumlusu ben olmam ve daha lafımı bitirmeden sende Suna kim diyiveriyorsun, biraz şaşırmış yüz ifadenle ve sonra ben üzgünüm diyorum gülüm ben sen yokken senden habersiz Sunayı tanıdım ve onu sevdim diyorum. Sen umursamıyorsun yada aslında her zamanki gibi iki elinle boğazımı sıkıverip beni oracıkta öldürmek istiyorsun ama sonra yok diyorsun anlamsızca bakıyorsun denizin o aptalca maviliğine bugün bahar diyorsun şimdi çiçekler açmaz ama tatlı bir esintiyle yağmur düştü düşecek. Bense seni seyrediyorum bitmeyen filmin aptalca sahnesinde figüranım. Ellerimin arasına ezberle diye iki kelime vermişler; senaryosu sen, başrolü sen, yönetmeni sen ve tepemize güneşi yakan kocaman bir ışık dikiyorlar hiç habersiz bağırıp çağırıyorsun, hiçte sıkılmadan aklına ne gelirse sayıyorsun bir bir. Seni duyan ela gözlerinden çekiniyor ve sen dehşetle dur diyorsun. Sonra her şey bitiyor. Karma karışık bir rüyanın ardında kalan her ne varsa sabahın ilk uyanmalarında işte o var beynimde vızıldayıp duran, unut diyorum kafamı gömüyorum yastığa sen yine gülüm olup isimsiz zamansız karanlık odamın soğuk duvarlarına yansıyorsun ve kocaman bir hüzme olup yüreğimin orta yerinde öyle bir yara açıyorsun ki susuyorum konuşmuyorum ve ikisininde aynı şey olduğunu bile bile anlamsızca tekrarlıyorum olanları. Annem bile gözümden kayıyor otur diyor konuşalım senin bir derdin var hayır derken bile anneme yalvarıyorum ne olur anne beni kurtar bu illetten ben nereye baksam onu görüyorum ve o senin canın oğlunun sana dahi söylemeye utandığı en mahrem sırlarını biliyor ve her gün her dakika her saniye ben olup çıkıyor karşıma. Seni özledim. Şimdi yanıbaşımda olsaydın, gözlerinin içine bir kez baksam şu an beni yiyip bitiren karabasanı unutur giderdim diye kendimi kandırırken, çok sonraları sana adınla seslenince denize bakan gözlerini hafif kısarak ne var der gibi bana bakıyorsun şey diyorum seni kandırdım Suna diye biri olmadı olmazda. Sen gülüyorsun biraz dalgın biliyorum diyorsun ve başın omzuma yaslanırken seni şimdikinden daha çok seviyorum. Nerdesin gülüm....
‘Eğer bir gün seni sevmek zorunda kalırsam kendim olmak uğruna kendimden vazgeçmeyi göze almış benliğim yenilmiş demektir’ diyen sen gönlümün kıyısından acıyla geçeli tam tamına altı yıl oldu. Dile kolay, seni düşünmekten öte seni anlamaya seni bilmeye ve seni yaşamaya çalışmakla geçen koskoca altı yıl. Ne kadarda haklıymış babam yere dökülmüş kirazları eliyle işaret edip ‘sen nefes alıp verene kadar küçük bir kiraz artık olgunlaşıp dalından düşüyor oysa onun var olmasıyla yok olup gitmesi arasında geçen zaman o kısacık anda saklı’. Belkide bu her şeyi anlatıyor.
Neden hatırlarım bunları bilmemki. Adam gibi şöyle güzel bir mektup yazsam sana nasılsın desem halini hatırını sorsam olmazmıydı.. ama suç benim değilki eğer seni sonsuzluğa bırakan o lanet olası kaza olmasaydı sen beni bırakıp gitmeseydin..
Seni seviyorum ve hastane koridorunda sen son nefesi verirken ‘ benliğim yenildi’ diyip boynuma sarılmasaydın da sonsuzluğu var edenin adına yeminler olsunki seni yine severdim...
:nazar love
 

Aragorn

Aktif Üye
Katılım
3 Ara 2005
Mesajlar
3,684
Tepkime puanı
0
Yaş
37
ben3nw.gif



Rengarenk bir yalnızlığım var şimdi.
Her giden, kendi rengiyle beraber yalnızlığını bıraktı bana..
En renkli, en çeşitli, ebrüli yalnızlıklarım boynumda...
Bütün kaybedişlerimi, bütün yanlış tercihlerimi atıp yalnızlığımın içine, yeniden yeniden deniyorum.
Yalnızlığım bir atkıdır boynumda daha kaç çilesi vardır örülmesi gereken bilirim.
Yalnızlığım, her rengini bilirim ben senin, ayrılıklarımın her rengini önceden tahmin edebildiğim gibi.


Her oyunda küçük görülenim, her kavgada dövülenim, hiç sözü dinlenmeyenim yalnızlığım benim.
Hep kaçan, hiç kovalanmayanım, hep saklanan ama hiç gizlenemeyenim, hep susup, hep suçlu bulunanım, yalnızlığım benim.
Dikkate alınmayan, hesaba katılmayanım, hiç çağrılmayanım, hep son anda unutulanım yalnızlığım.
İntikamı hiç sevmeyen ama başka çaresi de olmayan suskun yalnızlığım.
Yalnızlığım benim, söylemesi zor olsa da, insanın içine otursa da yani bizati kendim....
 

Aragorn

Aktif Üye
Katılım
3 Ara 2005
Mesajlar
3,684
Tepkime puanı
0
Yaş
37
Git...

Uzundur yolun geç kalma sakın. Bekleyenin vardır belki. Üzülmesin, ağlamasınlar sakın...


Sahipsiz sanmasınlar sen olmayınca. Saçlarının bir teline bile zarar gelmedin. Ben kendi başımın çaresine bakarım merak etme. Daha güçyülüm, daha olgun ....

Yanlız kalabilirim. Ağlamam..

Gece karanlıktanda korkmam. Helede yağmurlu gecelerde şimşekler çaktığı zaman hiç ama hiç umursamam. Yerimden bir milim dahi olsa kıpırdamam.

Güçlüyüm dedim ya. Anla ...


Bak ilk önce gözlerime. Sonra git ....



 

Aragorn

Aktif Üye
Katılım
3 Ara 2005
Mesajlar
3,684
Tepkime puanı
0
Yaş
37
teoman19ax.jpg


Sevme beni istemiyorum ne seni ne senden gelen güzel sözleri.Ne kadar zaman oldu ihanetin o soğuk yüzüyle karşılaşmam ne kadar, dün gibi geliyor bana .Şimdi gelmiş unut diyorsun son bir kez şans ver bana.Sular tersine akmaz diyorum kopan ipler bağlanmaz bağlansa da bir düğüm gelir hep eline ve canını acıtır anlamıyorsun.Senden sonra yüreğim başka sevdalara kanat çırptı belki yoruldu belki kanadı kırıldı ama pişman olmadı bilmiyorsun Hadi git sen artık burada istenmiyorsun….


Sende sevme beni arkadaş.Yüreğim öylesi dolu ki yalnızlığımla sana da yer yok orada anla .Senin için liman olamam ben ,kıyıma yanaşan gemileri bir bir batırıyorum batarsın uzak dur.Sen yine eskisi gibi güzel hayaller kur ama içinde ben olmayayım benim hayallerim başkasında kaldı bırak beni ben o hayallerle avunayım. Benim aşkım alaturka , tat vermez sana,Benim aşkım hicaz okur , ve ağlatır yokluğumda .Benim aşkım tek kişilik ve zaten rezerve sen yol yakınken vazgeç git başka yüreklere





beni sevme

sen bilmezsin benim yalnızlığımı
yaşayamazsın sokaklarında
umutsuzluğumun
için üşür
kış akşamları indiğinde üzerine
yalnızlığımda batırırsın
kağıttan gemilerini
dudaklarından kan sızar çatlak çatlak
kaybolursun bir kadının
peşinden koşarken
burnuna çalar kokusu
tenindeki yağmurun
hep geceyi görür gözlerin
bir rüzgar eser denizimin üzerinden
yapraklar çıldırır ayaklarının altında
saçlarını dağıtır ,
umutsuzluğumun fırtınası
yüreğinle solursun yalnızlık tozunu
kaybolursun
düşüncemden büyük bir parça alıp
hayalini alıp yokluklarda
durmaksızın gidersin sonsuzluğuma
hiç bitmez yolculuğun.

sen bilmezsin benim yalnızlığımı
yaşayamazsın sokaklarında
umutsuzluğumun
şehrimin içerisinden doğar karanlık
beni sevme
bu zamansızlık boşluğunda
nefesin tıkanır yollarımın yarısında
düşüp kalır avucuna yüreğin
alev alev
gözlerin kayar
kırmızı yıldızlarıma
ölü denizimden çığlıklar sarar etrafını
gölgeler üşüşür başına
kuraklığında çöllerimin
-beni sevme-
zamansızlık dört bir tarafım
pusulasız bir gemi atışları yüreğimin
kaybolmuş bir hikaye
sonunu bilmediğim
-beni sevme-
belki bir dakika sonra (belki şimdi)
kendi şehrimin içerisinden gideceğim

-beni sevme-
yorulursun
belki bir dakika sonra (belki şimdi)
öleceğim...


 

Aragorn

Aktif Üye
Katılım
3 Ara 2005
Mesajlar
3,684
Tepkime puanı
0
Yaş
37
Uyandığın ilk sabahı hatırlıyor musun? Mis gibi sabun kokan çarşaflar arasında, küçük nazik bir dokunuş vardı yanağında. Yanağının ılıklığında hava bir de, odanın içinde. Düşlere gereksinim olmadığı günlerdi o günler, düş yaşamın kendisiydi.

Düşler nelerden yapılır dostum?

Bu satırları yazdığım kağıdın üzerinde bir cümle var. “Yaşam cevaplara gereksinim duyar” diyor. Defterin her sayfasında aynı ezici cümle. Gözüm takılıyor, içim daralıyor. İtiraz etmekten kendimi alamıyorum. Önce soruları bir sor da… Soruların ve cevapların sahnesidir düşler dostum. Ham maddesi kelimeler olan tek kişilik evrenler belki de..
Ben masallarla büyüdüm. Ak kızları, kör kuyuları, demir çarık ve demir asaları, güvenilmez köse adamları tıka basa doldurdum düşlerime. Yıldız tozları serpiştirdim üstlerine. Bilseydim bir yaşam peşime takılacaklarını bırakırdım belki onları çocukluğun sisli hatıralarına. Ama olmadı, yaşam düşe, düş yaşama aktı.
Gökten üç elma düştü.
Ben hiçbirini yakalayamadım.

Düşler nelerden yapılır?

Hint safranı, horoz ibiği, kakule, deniz minaresi. Hiç çıkılmamış yolculukların eskimiş, sararmış biletleri. Oysa o gemi düş rıhtımında her gece umutla beklemektedir, ezeli ve tek yolcusunu. Akşam yemeğinde kaptanın sunduğu kadehte kendini göreceğinden korktuğu için midir nedir, bir türlü binemez gemiye o yolcu.

Düşler nelerden yapılır sevgilim?

En çok aşk değil midir düşlere rengini veren? Ve yine en çok istenilen değil midir usulca süzülmek sevilenin düşüne. Tüm söylenmemiş sözlerin, görülmemiş hesapların, içten özürlerin, geç kalmış öpüşlerin, iade edilmemiş fotoğrafların hüzünlerinin evidir düşler. Söyle, sen benim düşümün neresindesin?

Okuma yazma öğrenirken kırpılanlardan arta kalmış fiş cümleleridir düşler.
“Ali topu tut”,
“Yaşam acıtır”,
“Gitmeyi öğrendim”,
“Seni çok sevmiştim”…

Düşler nelerden yapılır?

Yaşam düşün, düş yaşamın aynası mıdır?

Ve son noktada ölüm seçimini hangisinden yana kullanır?


 
Üst