Herkese göre farklıdır dostluğun tanımı ve herkesin farklı ölçüleri vardır dostunu seçerken...
Kiminin ölçüsü manevi, kimininse maddidir... Kimi her ikisini de arar.....
Herkes dost seçerken sahip olduğu bu kriterleri kullanır ama,
kaçımız "Ben nasıl bir dostum ?" sorusunu sorarız kendimize ve dürüstçe yanıtlarız....
Aslında asıl eksik olan bu....
Herkesin içi "Vicdanını rahatsız etmeyecek kadar" rahat mı acaba?
Tabiki kriterler kültüre, alınan eğitime ve yaşanan olayların bıraktığı ize göre değisir... Ama ya ortak ve genel değerler....
Bunlara göre tartmak zor olmasa gerek dostluğa verdiğimiz değeri ve dostlarımıza gösterdiğimiz hassasiyeti....
Ama nedense pek düşünmeyiz bunları..... Sadece, yeri geldiğinde "Karşı taraftan şikayet" ederiz canımız yanınca, hayal kırıklığı yaşayınca....
Peki ya bizim hayal kırıklığı yaşattıklarımız...
Bize en çok ihtiyacı olduğunda yalnız bıraktıklarımız... Pek çoğumuz buna itiraz eder ve "ben kimseyi yüz üstü bırakmadım" deriz... Bilinçli olarak evet, kimse bırakmaz...
Peki ya "farkında olmadıklarımız"....
Bize ihtiyacı olduğunu farketmemiz gerekirken farketmediklerimiz..... Sıkıntısını, derdini paylaşmasını ve çare talep etmesini beklediklerimiz... Gurur denen olguyu es geçmişliğimiz hiç mi yoktur acaba... Hemen "Dostlukta gurur olmaz, olmamalı" demeyin öyle...
Aslında; dostluk, gururun en baskın oldugu statülerden biridir de kimse farkında değildir...
İnsan yabancı veya dışardan gördüğü birine karşı daha kolay eğer başını.. Çünkü siz hep yanındasınızdır ve size karşı eziklik hissetmek daha zordur... Ve birde "sizi kaybetme korkusu".... Hangimiz yaşamayız bu korkuyu; dostum dediğiniz kişi ihtiyacınıza duyarsız kalırsa yaşayacağınız burukluğun dostluğunuza, güveninize yansımaması mümkün müdür?
Bir dostum var, tam 10 yıldr her şeyi paylaşırız ama işin içine para girdimi asla bana yansıtmaz. Verdirtıiğim bütün sözlere ve bütün sitemlerime rağmen yol parası bile olmasa asla söylemez bana...
Düşünün ki, bu insanın kişisel-ailevi bütün sorunlarını bilirim... %100 oranındaki tek sırdaşıyımdır... Ama.. Ama.. Ama'sı var işte...
Garip dimi? Evet garip ama gerçek...
Ben bu konuda hep kendimi suçlarım, ona hala bu rahatlığı veremedim diye... Peki bunun gibi daha başka ne durumlar ve konularda eksiklerimiz var...
Bu benim farkında olduğum ve aşması için elimden geleni yaptığım bir konu...
Ya farkında olmadıklarımız....
Bir örnek de benden vereyim: Askerden geldiğim ve dükkanı yeni açtığım günlerden birinde akşam 4'e kadar siftah yapmadım ve cebimde hiç para yoktu... 1 simit bile alamıyordum ve önceki akşam yediğimle duruyordum, kahvaltı yapmamıştım... Gastritimin sancısıyla kıvranırken bile, ziyaretime gelen en az 6-7 dostuma hiç birşey diyemedim... Oysaki yemek ısmarlamak dostluğun en temel ve sıradan paylaşımlarından biridir... Ama aç ve parasız olan siz olunca durum değişiyor ve gururunuzu aşamıyorsunuz....
İşin ilginç yanı, o gün 4 kişiye hatla ismini yazıp hediye etmiştim ve teklif etmelerine rağmen para almamıştım, para alınca hediyenin anlamı olur mu diyerek..
Bu örnekte sadece hayatın ilginçliğini vurgulamak istedim, yoksa o gün uğrayanlar nerden bilsinler durumumu.... Benim vurgulamak istediğimde bu işte!
Nerden bilsinler.... Çeviriyorum cümleyi; nerden bilelim?
Soruyorum; kaçımız, çevremizdekilerin özel sıkıntılarını anlamaya, hissetmeye ve yardımcı olmaya çalşıyoruz.... Olay sadece maddi sorunlar değil... O sadece bir örnekti..
Ben şahsen çevreme baktığımda ilişkilerin çoğunu suni buluyorum... Kendimden biliyorum, ne zaman ciddi sorunlar yaşasam, ne zaman desteğe ihtiyacım olsa bir kaç istisna "adam gibi adam" dışında herkes kayboluyor..... Ve ne zaman işler yoluna girse vatandaşlar tekrar damlıyor.... Yani; "Bana ilişmediğin, sıkıntılarını bana yansıtmadığın sürece dostuz" yaklaşımı..
İyi de o zaman dostluk nerde kaldı... İnanın abartmıyorum, ben bunu son on yıldır gözlemliyorum ve her 2-3 ayda bir çevremi gözden geçiriyorum....
Olay, daraldığınızda destek almanız değil,
destek alacağınızı bilmenin güveni ve mutlulugu....
"Yalnız degilim" duygusu....
Elbetteki bunu hakediyor olmanızda gerekir....
Bununda ölçüsü şudur bence; "Aynı durumda ben de onun yanında olurdum maddi-manevi" diyebilmek ve bunu hissettirmek...
Ortak kazığı sebebiyle battığım ve her şeyimi kaybettiğim bir dönemde, geçmişte ciddi yardımlarım olmuş bir dostu olarak ilk kez desteğini rica ettiğim birisi şöyle demişti bana; "Arkadaşların hepsi arabalarını yeniledi, bir ben kaldım, kusura bakma.. Hem tatilede çıkıcam..." geyik değil, yemin ederim . Ciddiydi ve aldı yeni arabasını, benim evime icra gelmek üzereyken... Ben şoku atlatmaya çalışırken daha 1 hafta önce tanıştığım ve çok samimi olmadığım biri halimi hissedip ısrarla üstüme geldi ve konuşturdu beni.... Ve gidip "kendi adına borç alarak" getirdi bana lazım olan miktarı..... Var olanı vermedi, gitti buldu geldi, benim "talebim olmadan"..... Şimdi bu 2 insanı aynı kefeye koymak mümkün mü? Biri 15 yıllık dostumdu, diğeri "yeni tanışılmış bir dost adayı".....
Bunun gibi pek çok örnekler vardır sizlerde de... Bu tabi genel bir örnek değil,çok az insan bu kadar duyarsız olabilir.... Ama asıl önemli olan; bazen, yabancı dediklerimizin dost dediklerimizden daha samimi ve duyarlı çıkmaları.... Tersine çevirirsek, dost dediklerimizin, yabancı dediklerimizden "daha yabancı" davranmaları.... İstiyorum ki, herkes takkesini eline alıp düşünsün, bana ihtiyacı olan bir dostum var da, farkında değil miyim" diye.. İlla maddi olması gerekmiyor sıkıntının, ama gariptir ki uzaklıklar hep maddi konularda yaşanıyor....
Dünya işlerine öyle dalmışız ki, ben veya bir başkası, birileri dürtmeden aklımıza gelmiyor pek çok şey ve "hakeden" pek çok dost, biz farkında bile olmadan pek çok sorunla boğuşuyor... İnsanlığımız, dostluğumuz, müslümanlığımız sanki sadece "ramazanlara endeksli"..... Veya bir kazık yediğimizde deşiyoruz "vefa-paylaşım-güven-dostluk" kavramlarını... Dünya hayatı o kadar kısa ve hayat o kadar zor ki, "Ya adam gibi dost olalım birbirimize, ya da dostluk kavramını silip atalım sözlüklerden" diye düşünüyorum bazen....
Klasik sorudur "Nasılsın".. Ve klasik yanıttır "İyiyim"....
2 seçenek vardır önünüzde bu soruya yanıt verirken: Ya gurur yapar ve yalan söylersiniz "İyiyim" diye... Ya da "O'nu kaybetmeyi göze alarak "kötüyüm" dersiniz.... Gerçek dostunuzsa, "zamana yayıp unutturmadan ve kaynatmadan" elinden geleni yapar sizin için... Değilse; öyle kaynatır ve kaybolur ki, kurtulursunuz ondan da sahte dostluğundan da... Ama geriye öyle acılar kalır ki, işte ondan kurtulmanın bedeli çok zordr...... Ya içinize kapanır ve güveninizi kaybedersiniz dostluğa ve insanlara, ya da kan kusar ama kimseye açmazsınız yüreğinizi, oynarsınız tüm gün çevrenizdeki herkese her şey yolundaymış gibi...
Bu konunun asıl amacı kaç tane can dost bulduğumuz degil, KAÇ KİŞİYE CAN DOST OLDUĞUMUZDUR.. Önce evimizin önünü süpürelim ki, komşumuzu kapısını önünün kirini eleştirmeye hakkımız olsun....
Şimdi söyleyin bakalım,
YABANCI DOSTLARDAN MISINIZ,
DOST YABANCILARDAN MI?