Aşk-Sevgi ve Dostluk Üzerine...

3va

Multi Aktif Üye
Katılım
3 Ocak 2006
Mesajlar
12,737
Tepkime puanı
0
Yaş
41
ben teşekkür ederim KalbimSende..
 

canik

Multi Aktif Üye
Katılım
1 Ara 2005
Mesajlar
15,169
Tepkime puanı
0
Yaş
1020
verliebt' Alıntı:
  HAYDİ BUL YÜREĞİNİ..
   Duymuyor musun sesini? Ssssst..... Sessiz ol biraz. Kulak ver. Hala yok mu? O zaman önce yerini bulmalısın. Hayır,ben yardım edemem, sen bulmalısın; ama, tarif edebilirim. Önce tüm düşüncelerinden sıyrıl. Kendini sadece bu işe odakla. Kapat gözlerini. Bu arayışta gözlerin yardımcı olamaz sana.
   Elini göğsünün üzerine koy. Biraz bekle, sakince nefes al, heyecanlanma. Simdi elini yavaşça sol tarafına götür. Hayır,aşağı doğru değil, daha yukarıda. Sol koluna doğru. Evet, iyi gidiyorsun, parmaklarının altında hisset. Bir değişiklik var mi? Elinin altında bir şeyin attığını hissediyor musun? Yanlış yerde olmalısın o zaman. Çok mu yukarılara çıktın yoksa? Biraz aşağı indir elini. Avucunu tam olarak aç. İyice yasla göğsüne. Ya şimdi? Çok hafif bişey hissettin demek. Bu güzel, doğru yolda ilerliyoruz o zaman.
    Kapalı değil mi hala gözlerin? Simdi parmakların koltuk altına doğru ilerlesin. Evet, avucunun altında duruyor olmalı. Atisini hissediyorsun simdi. "Neden şimdiye kadar bulamadım " diye hayıflanma, geçmiş geçmişte kaldı. Sen bundan sonrasına bak artık.
    Buldun ya yüreğini, bundan böyle hayattaki en iyi rehberin o  olacak. Sesini dinlersen ve kaybetmezsen onu, sana hep doğru yolu gösterecek. Evet, bazen yanılıyor, bazen gittiği yolda tökezliyor; ama, olsun. Sen yine de dinle yüreğinin sesini. Bugüne kadar başka şeyleri dinledin de ne oldu? Hangisi mutlu etti seni? Mutlu etseydi arıyor olur muydun bugün yüreğini?
    Hayat, yürekte başlıyor ve diğer bütün duygular yürekte can buluyor. Yüreğinle konuşursan eğer, yüreğinle görmeyi, yüreğinle duymayı öğrenirsen senden daha mutlusu olmayacak dünyada. Bir insani sevmenin, aşkla bağlanmanın hazzını yaşayacaksın. Bundan daha müthiş ne olabilir ki?
    İyi bak yüreğine, oraya sadece senin izin verdiklerin girsin. Hoyrattır bazıları, kendi yürekleriyle yapamadıklarını senin yüreğinle yapmaya kalkarlar. Kullanırlar. Bu yüzden iyi korumalısın. Darbelere karşı güçlendirmelisin onu. Unutma, narindir yürek, çabuk kırılır, Başkalarının yüreklerinin de çabuk kırılacağını bilmelisin, kırmamalısın. Ve bir gün, o yüreğin gerçek sahibini bulduğunda ona tertemiz, saf, duru ve sevgi dolu bir yürek sunmalısın....

Mehmet Çoşkundeniz/ haydi bul yüreğini
mühteşem satırlar emeğine sağlık ;)
 

3va

Multi Aktif Üye
Katılım
3 Ocak 2006
Mesajlar
12,737
Tepkime puanı
0
Yaş
41
sende saol C@DI ;)
Mehmet Coşkundeniz'e de saygılar :)
 

3va

Multi Aktif Üye
Katılım
3 Ocak 2006
Mesajlar
12,737
Tepkime puanı
0
Yaş
41
GERÇEKTEN DOĞRUYA,
DENİZ KABUKLARININ YOLCULUĞU...


Uzun uzun yıllar evveldi....
Uzak sahillerin, nemi yaprağı üzerinde, yemyeşil ormanlarında
güzeller güzeli bir kız yaşarmış.......
Adı yokmuş..
Bir isme de, ihtiyacı yokmuş zaten.
Duyamaz ve konuşamazmış, O......
Tüm gün topladığı deniz kabuklarıyla uğraşırmış sadece.....
Her sabah uyandığında,
“acaba bugün, hangi deniz kabukları bulma şansına sahibim” diye merak duyarmış.....
Kime sorsanız, tüm deniz kabuklarının birbirine benzediği o uzun sahillerde,
o aylardır yıllardır hep mutlu ve
her günü ayrı bir umut ve güzellik içinde, heyecanla yaşamaktaymış.....
Çünkü O zamanın, sevenler için sonsuz olduğuna inanırmış......
Çünkü O,zamanın, sevinenler için kısa
üzülenler için çok uzun,
korkanlar için çok hızlı ,
bekleyenler içinse çok yavaş olduğunu, bilirmiş......
O, sonsuzu seçen, seven , ama çok seven bir yüreğe sahipmiş......
Topladığı ve dokunduğu her deniz kabuğu ile, yüreğine bir parça daha sevgi biriktirmekteymiş......
O, deniz kabuklarında, kulaklarıyla duyamadığı, bilinmez nice sesleri dinlemekteymiş aslında......
Yüreğinin kumsalları ve suları, ona hiç gitmediği, hiç görmediği kıyıların,
nice hikayelerini anlatır durularmış......
Dünya, onun yüreğinde atarmış...
Dünya, onun yüreğinde ses verirmiş evrene......
O, dünyayı yüreğinden işitir, bilir ve yaşarmış......
_______________________________________
Bazen işittiklerimiz, yeter sanırız...bildiklerimiz gerçek sanırız.......
Ve bunlar mutlu etmez bizi.....
Çünkü mutluluk;
duyamadıklarımızda, gidemediklerimizde,
fark edemediklerimizdedir....
Oysa, görebildiklerimizden, daha fazlasıdır gerçekler........
Günlük döngüler içinde,
Sevdiklerimizle ve kendimizle paylaşabileceğimiz şeylerden uzak kalarak
yaşıyoruz hayatlarımızı maalesef.....
Hayat bu olmamalı.. Işler hiç bir zaman durulmayacaktır ki,
hep yoğun, hep çok olacaktır......
Ama sular bile durulur.
Durulur ve durulanır o zaman su;
sedeflenir, sakinliğin, dinginliğin tatlı huzuru , derinliği aks olur kumsallarda.....
Bu hayattır işte.. Hayat oradadır...
Dinlerken, beklerken, izlerken, durulanırken..
Hayat orada yaşanır gerçek anlamda..
Oysa bizler mekanik ve elektronik bir dünyaya hapis vaziyette şuursuz yaşıyoruz, “hayat, bu” diye.....
Yaşamımızı, hayata ve kendimize endeksleyebilmeliyiz...
Gerçekle, doğru arasındaki farkı görebilmeliyiz......
Hepimiz ....
Gerçekten mutlu olmak,
sadece yüreğin işidir...
Yüreklerimize fırsat vermeliyiz.....
Her yeni güne başlarken,
hangi deniz kabuğuna dokunarak,
bilinmedik hangi yaşama katılacağımız şansına gülümseyerek,
umutla uyanmalıyız......
Var olmanın güzelliği bu olsa gerek...
Acaba, bugüne kadar,
yüreğinizde kaç deniz kabuğu biriktirmişsinizdir ?
Sen...!
bugün hangi deniz kabuğunu dinledin,
ve bugün kaç deniz kabuğu topladın?
Insanın yüreği, belki de, deniz kabuklarından örülü olmalı.
Her yürek, bir kumsal olmalı belki de......
Kumsal gibi sonsuz olmalı.....
Kum tanelerinin kristallerinde, nice deniz çiçekleri, sedefleri açtırmalı her gün için..
Ve, her mevsimde ebruli olmalı o kumsal,
her koşulda kumsalda olmalı varlığımız.
Mesela, yazı, kumsal mevsimi biliriz sadece. Fakat, kışın da, oradayızdır.. Insanlar nedense, kumsalları, sadece yazın fark ederler......
Ne talihsizlik.!
Tıpkı, yüreklerimizi de, aynı talihsizliklerle fark edemediğimiz gibi
Belki de, maviyi görmek değildir önemli olan..
Belki, bakışlarımız gökyüzüne yöneldiğinde,
Önce, uçurtmayı görebilmeli gözlerimiz..
Önce uçurtmayı görebilirsek, mavileri de yakalarız zaten......
Uçurtma, mavidedir nihayetinde....
Eğer her gün, yeni bir var olma çiçeği açıyorsa gözlerimizde ve
Yüreğimizin ebruli kumsallarından, yepyeni deniz kabukları, sedefler toplayabiliyorsak,
Yokluk yok demektir, değil mi?

VE, her sabah ya da akşam üstleri,
Sulanmalı mutlak o var oluş çiçeklerimiz.......
Güne ya da akşama başlarken
Yürek su ister......Çiy ister... Şebnem ister......
Insanın en yalnız olduğu zaman dilimlerdir, sabahın eri ve akşamüstleri.......
Insanın en çok kendi olduğu, kendinde ve kendiyle olduğu vakitlerdir onlar.
Doğrularımızdan, gerçeğe yönelik yolculuğun başladığı vakitlerdir.
Sonsuza uzanan, uzanması gereken yürekler yollarını çiçeklendirme
ve deniz kabuklarını sevgilendirme vakitleridir.
Doğrularınıza sahip çıkın. Kendinizi yakalayın.
Sonsuzluğu, kendinizden esirgemeyin.
Bakın, dinleyin, dokunun, deniz kabuklarının size söyleyecekleri var..
Yüreğinizin, ebruli kumsalından ayrılmayın...
 

3va

Multi Aktif Üye
Katılım
3 Ocak 2006
Mesajlar
12,737
Tepkime puanı
0
Yaş
41
ARKADAŞLIK!!!!

Kötü karakterli bir genç varmış.
Bir gün babası ona
Çivilerle dolu bir torba vermiş.
Arkadaşların ile tartışıp kavga ettiğin zaman her sefer
bu tahta perdeye bir çivi çak" demiş.
Genç, birinci gün tahta perdeye 37 çivi çakmış.
Sonraki haftalarda kendi kendine kontrol etmeye çalışmış
ve geçen her günde daha az çivi çakmış.
Nihayet bir gün gelmiş ki hiç çivi çakmamış.
Babasına gidip söylemiş.
Babası onu yeniden tahta perdenin önüne götürmüş.
Gence "Bugünden başlayarak tartışmayıp, kavga etmediğin her gün
için tahta perdeden bir çivi çıkart, sök" demiş.
Günler geçmiş.
Bir gün gelmiş ki her çivi çıkarılmış.
Babası ona "Aferin iyi davrandın ama
Bu tahta perdeye dikkatli bak. Artık çok delik var.
Artık geçmişteki gibi güzel olmayacak" demiş.
Arkadaşlarla tartışıp kavga edildiği zaman
Kötü kelimeler söylenilir.
Her kötü kelime bir yara (delik)  bırakır.
Arkadaşına bin defa kendisini affettiğini söyleyebilirsin
ama bu delik aynen kalacak (kapanmayacak).
Bir arkadaş ender bir mücevher gibidir.
Seni güldürür, yüreklendirir.
Sen ihtiyaç duyduğunda yardımcı olur.
Seni dinler sana yüreğini açar" demiş.


Senin arkadaşlığın için çok teşekkür ediyorum.
Senin tahta perdene koyduğum çivi için
Beni affet...
 

3va

Multi Aktif Üye
Katılım
3 Ocak 2006
Mesajlar
12,737
Tepkime puanı
0
Yaş
41
Dostluk agacı

Bir varmış bir yokmuş. Belki dedemin, belki dedemin dedesinin zamanında efsaneler çokmuş… Anlatacağım hikaye Munzur dağının eteklerinde yüksek vadilerin ve çağlayanların arasında Erzincan’ın Caferli köyünde geçtiği bılınır ve öyle anlatılır...

Kimseye ait olmayan bir arazide kocaman mı? kocaman bir ağaç varmış… Çocuklar o ağacın adını Özgürlük ağacı; koymuşlar. Dostluk ve sevgi yemişi verirmiş her yıl bu ulu ağaç. Her bahar bembeyaz çiçeklerle süslenen dallarını, renk renk barış kuşları doldururmuş…

Her yıl sevgi ve mutlulukla beslenirmiş bu özgürlük ağacı. Sevgi, dostluk ve mutluluktan sağlarmış gereksinimini. Bu ağacın sevgiden oluşan sevgi meyvesi, diğer tüm ağaçlardan ayrı bir özellik katarmış ona. Yaprakları daha canlı, gölgesi daha serin, gövdesi daha güçlüymüş. Ona "Dostluk ve Sevgi Ağacı" denilmesinin nedeni tüm canlıları barındırırmış dallarının altında ve üstünde. Soğuktan yağmurdan kardan tutunda tüm kötülüklerden korur ve meyvesiyle beslermiş onları. Gölgesinde barınan hayvanların sevgisi, dallarında ötüşen kuşların neşesi, altında serinlenen yaşlıların, çocuklarını emziren annelerin mutluluğu özgürlük ağacını sevindirirmiş. Tüm varlıklar bu ağacın önünde saygıyla eğilir rüzgar bile selam dururmuş. Özgürlük ağacı her gün biraz daha yöredeki canlı cansız varlıklara sevgisini paylaşırken tüm hayvanları ve insanları da yemişiyle doyururmuş.

Yıllar yılı hayvanlar ve bu yöre halkı barış, dostluk, mutluluk ve güzellik içinde yaşayıp gitmişler. Çalışkan başarılı, sevecen,dürüst insanlarmış bunlar. Özgürlük ağacının bereketli yemişi o yöredeki bütün kuşlara, hayvanlara, insanlara ve çocuklara yeter de artarmış, bütün canlılar faydalanırmış yemişinden. Her yaz sanki bereketlenir bitmek nedir bilmezmiş, artan yemişler de saklanır bütün kış mevsimi yenirmiş. Köyde istemeyerek iki kişi arasında bir anlaşmazlık çıksa. Köyün Cafer Ağası hemen devreye girer, bu iki dargın insana dostluk ve sevgi yemişi sunarak barış şerbetinden içirip olay hemen tatlıya bağlarmış.

Tüm gücünü ve hakseverliğini özgürlük ağacından alan Cafer ağa “dur” dedi mi sular dururmuş, ‘yürü” dedimi dağlar yürürmüş o zamanlar. O nedenle köyde kimse dargın, kırgın durmazmış, sevgi ve dostluk içinde yaşayıp gitmişler yıllar yılı. Kimse kimsenin malına göz dikmez, kimse, kimsenin hakkını yemez, her tarafta barış, dostluk, sevgi, dürüstlük ve kardeşlik hüküm sürermiş…

Bu toplumu kıskanıp çekemeyen komşu köylerin ağaları ise bu köyün huzur ve mutluluğunu bozmak için çeşitli planlar yapıp, tuzaklar kurar dururlarmış. Amaçları ise bu köyün birlik ve düzenini bozup göz diktikleri verimli arazilerini ve dostluk ağacını ellerinden alıp işgal etmekmiş. Hemen işe koyulmuşlar tabi. Araya casuslar koyup Cafer ağanın sırrını anlamaya çalışmışlar ve avuçlar dolusu altın vaat etmişler bu sırrı çözeceklere. Bu köydeki hikmetin o özgürlük ağacı olduğunu ögrenen çevre köylerin ağaları bir plan hazırlayayarak bir gece gizlice gelip bütün dallarını kesip götürmüşler özgürlük ağacının…

Artık meyve vermez, kuşlara, çocuklara gülmez olmuş özgürlük ağacı, altında çocuklar oynamayan, kuşlar konmayan özgürlük ağacı üzülmüş, üzütüsünden hastalanmış ağlamaya başlamış kökleri. “Özledim” demiş onları, “dallarıma konan rengarenk kuşları özledim, altımda oynarken çocuklar cıvıl cıvıldılar neşe bulurdum onlarla, dallarımı kestiklerinden bu yana gölgeme yaşlı nineler, dedeler de gelmez oldu. Anneler o güzelim çoçuklarını emzirmez oldu dallarımın altında” deyip derinden derine iç geçirirmiş… Derken köylüler bir bakmışki, özgürlük ağacı kurumuş, cansız, bir odun parçasından farkı kalmamış…

Köylüler toplanıp ağlamış, adaklar adamış, ağıtlar yakmışlar, dualar etmişler ama fayda etmemiş, özgürlük ağacı yeşermemiş bir daha. Bir daha dostluk ve sevgi yemişi yenmemiş o köyde, barış şerbeti içilmemiş. Kısa bir zaman sonra bu mutlu toplulukta isyanlar ve kavgalar başlamış. Bunu fırsat bilen diğer köyün ağaları ise hemen savaş açmışlar. Kendi iç kargaşaları yetmezmiş gibi bir de diğer köylülerle yıllarca savaşıp iyice yılan bu insanlar, değişik kentlere göç etmeye karar vermişler...

O günden sonra herkes biribiriyle küs ve kavgalı olmuş, o gün bu gündür ne barış, ne huzur, ne de bereket kalmış o köyde … Mutluluk ve huzur da orda yaşayan insanlar gibi terkedip gitmiş buraları…

Ve diğer kıskanç çevre köylerin de o yıl bütün ekinleri, ağaçları kurumuş onlarında çoğunluğu göçüp gitmiş uzaklara...
 

3va

Multi Aktif Üye
Katılım
3 Ocak 2006
Mesajlar
12,737
Tepkime puanı
0
Yaş
41
SEVGi...
Bazen bir sarkiya dalar hüzünleniriz...
Bazen eski bir aniya...
Bazen tatli bir gülümseme gelir aklimiza,bazen tatli bir buse...
Hepsinde sevginin izleri vardir,gecmiste kalan ama hala yasanan...
Simdi herseyi bir kenara birakin! Ve gecmiste kalan tatli bir aninizi düsünün.
Düsünün hadi...
Tamam...
Simdi o aniniza geri dönün ve yine ayni seyleri yasamaya calisin...
Mutlu oluyorsunuz,degil mi?
İste bunun sebebi, icinizdeki o sevgi pinaridir.
Bazen gecmiste yasanan aci olaylar gelir aklimiza.
Düsünürüz!
Aci ile dolar yüregimiz. Ama yine de mutlu olmaya calisiriz... Cünkü yüregimizde hala sevgi kipirtilari  vardir.
İste, bu sevgi yener gecmiste yasadigimiz aci izleri...
Cogu zaman haksizliklarla karsilasiriz, kötülüklerle, yalanlarla, acilarla...
Ve bir an icimizdeki o sevgi bile zaptedemez bizi.
Karsilik vermek isteriz yapilan haksizliga, kötülüge.
Bu dünyada, arkamizdan övgüyle söz edilecek bir olay varsa, o da sevgi adina yaptigimiz bir olay olacaktir. Cünkü hersey bu dünyada kalir. Hic kimse cok sevdigi bir seyi beraberinde götüremez. Ancak, yaptigi ve yapacagi kalici seyler ona cok sey kazandirir.
Sevgi adina yapilan kalici seyler ne olabilir?
Bu soruya aslinda bir cok cevap verilebilir. insanlari sevmek, onlarla iyi gecinmek, sevgiyi inanarak yasamak bile sevgi adina yapilmis kalici seylerdir.
Tabi sevgiyi, sadece hissetmek yerine, bunu uygulamaya gecirmek daha kalici olur. Sevgiyi uygulamaya gecirmek, sevgiyi hissederek yasamaktir.
Sevgi bir umuttur,sevgi mutluluktur...
Sevgide ayip olmaz. Birakin ciksin icinizdeki duygular. Göstersin kendini insanlara. Onlar da mutlu olsun. Sizin mutlu oldugunuz gibi.
Bazen bir cocuk görürüz...
Yapayalniz,sogukta,ac ve caresiz...
Hüzünleniriz, gitmek isteriz yanina, kucaklamak, oksamak gelir icimizden cocugu. Yardim etmek isteriz ona. Kimsesizdir, sevgiye muhtac diye. Ama cogu zaman gidemeyiz yanina. Birsey engeller bizi.
"Mutlaka baska biri yardim eder" düsüncesine kapiliriz. Ama düsünemeyiz, o "Baska biri" nin biz olmamiz gerektigini.
"Baska biri" ni beklemeyin...
Sevgiyi göstermek icin gec kalmayin...
Cünkü "Baska biri" de,"Bir baska biri" ni bekleyecektir...
Unutmayin!
Sevgi ögrenilmez...!
Sevgi ögretilmez...!
Sevginizi paylasin...
Herkes ortak olsun sevginize...
Sevgi paylasilinca kutsallasir...
 

3va

Multi Aktif Üye
Katılım
3 Ocak 2006
Mesajlar
12,737
Tepkime puanı
0
Yaş
41
Zamana Karşı....

Ellerimizin arasından kayıp gider zaman. Oysa ona yetişmeye onla yol almaya ne çok uğraşırız... Yüreğimizde nice kaygılar barındırır ama yine de yol almaktan vazgeçemeyiz. Bir çoğu bizim gibidir, biliriz; bilsek de zaman zaman yalnız hissederiz. Bizim gibi acı çeken, üzülen, yaşama yetişemeyenler oldukça daha da emin adımlar atarız. Sanki bizim gibi acı çekenlerin varlığını hissettikçe azalır acılarımız. Kimbilir belki bu yüzdendir sevinçlerden çok acıları paylaşmamız. Yaşamı sindirmeye çalışırken hırslarımızın esiri olduğumuz amaçlar ediniriz. Öyle ki bizi bizden eder amaçlarımız. Etrafımızda kendi sesimizi bastıracak çok gürültü türetiriz. Kendi sesimizi duymak korkutur. Asıl korkutan, kısıtlı olan zamanımızdır. Sonra zamana sığmayan herşeyin peşinden koşulur. Durmak, kendimizle kalmak korkunçtur. Çünkü kendimizle kalırsak ne çok seyi ıskaladığımızı, ne çok şeye yetemediğimizi fark edeceğiz. Boş sayfalara dolu sözler yazarak bir ömür kazanmak telaşında savrulur herşey.
Geriye dönüp bakınca, bir tek tebessüm etmek yeter bana, diyerek yola çıkıp son durakta, inmek istiyorum, demeye çalışılır. Kocaman bir ömür, kocaman bir insan yaratmış olmalıdır. Hırslardan yana baskın mutluluk tarifleriyle, seçimler üzerine oturttuğumuz yaşamın seçilemeyen sonunda olmak telaşlandırır. Kimbilir sırada seçilemeyen daha neler vardır? Geride bıraktıklarımızın uğultusu kulaklarda... Belki de bu yüzden gidenlerin türküsüyle gelenleri karşılıyoruz. Belki de bu yüzden ne kadar dolu yaşıyor olsak da, hep birşeyleri yarım bırakıyoruz...

Kaybolan yanlarımız var, acımasız hayata adadığımız
Hergün kanayan ama, acısına alıştığımız yaralarımız
Biz hüzünleri hayatın bir yanı diye yaşarız
Sevinçlere ise alışmamaya çalışırız.


 

3va

Multi Aktif Üye
Katılım
3 Ocak 2006
Mesajlar
12,737
Tepkime puanı
0
Yaş
41
Binde bir karşımıza çıkan dostluk, arkadaşlık, sevgililik fırsatlarını ne yapıyoruz?

Akşam üstünün bir saatinde yorgun gövdemizi yaslayıp mırıl mırıl konuşabileceğimiz, omzumuza dolanan bir kolun, başımızı yaslayabileceğimiz bir omzun, belimizi kavrayan bir elin, uzun yollara dayanıklı ayakların sahibi karşımıza çıktığında tanıyabiliyor muyuz onu, değerini biliyor, biricikliğini, benzersizliğini anlayabiliyor muyuz? ...

Yoksa hayatı sonsuz, fırsatları sayısız sanıp kendimizi hep ilerde bir gün karşılaşacağımızı sandığımız bir başkasına, bir yenisine ertelerken hayat yanımızdan geçip gidiyor mu? Karşımıza erken çıkmış insanları yolumuzun dışına sürüklerken bir gün geri dönüp onu deliler gibi arayacağımızı hiç hesaba katıyor muyuz?

Hayat her zaman cömert davranmaz bize, tersine çoğu kez zalimdir, her zaman aynı fırsatları sunmaz, toyluk zamanlarını ödetir. Hoyratça kullandığımız arkadaşlıkların, eskitmeden yıprattığımız dostlukların savurganca harcadığımız aşkların hazin hatırasıyla yapayalnız kalırız bir gün...

Bir akşamüstü yanımızda kimse olmaz  ya da  olanlar olması gerekenler değildir. Yıldızların bizim için parladığını göremeyen gözlerimiz, gün gelir kayan yıldızların gömüldüğü maziye kilitlenir...

Kendi hayatımızdaki olağanüstü anları ve olağanüstü kişileri yakalamak....

Bazılarının gelecekte sandıkları 'bir gün' geçmişte kalmıştır oysa; hani şu karşıdan karşıya geçerken, trafik ışıklarında rastladığınız, omzunun üzerinden şöyle bir baktığınız sonra da boşverip 'Nasıl olsa ilerde bir gün tekrar karşıma çıkar.' dediğinizdir.

Oysa tam da o gün bu zalim şehri terk etmiştir O...
Boş yere bu sokaklarda aranırsınız...
 

3va

Multi Aktif Üye
Katılım
3 Ocak 2006
Mesajlar
12,737
Tepkime puanı
0
Yaş
41
Cesaretin bittiği yerde esaret başlar..

Bir Hint masalına göre,
kedi korkusundan devamlı endişe içinde yaşayan bir  fare vardır.
Büyücünün biri fareye acır ve onu bir kediye dönüştürür.
Fare, kedi olmaktan son derece mutlu olacağı yerde
bu kez de köpekten korkmaya başlar.
Büyücü bu kez onu bir kaplana dönüştürür.
Kaplan olan fare, sevineceği yerde avcıdan korkmaya başlar.
Büyücü bakar ki, ne yaparsa yapsın
farenin korkusunu yenmeye imkan yok.
Onu eski haline döndürür.
Ve der ki,
"Sen cesaretsiz ve korkak birisin.
Sende sadece bir farenin yüreği var.
O yüzden ben sana yardım edemem."

Ünlü yazar Shakespeare, bu konuda şöyle diyor:

"İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için sevmekten korkuyor..
Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.
Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.
Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğin kıymetini bilmediği için.
Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için.
Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için..."
 

3va

Multi Aktif Üye
Katılım
3 Ocak 2006
Mesajlar
12,737
Tepkime puanı
0
Yaş
41
Adam ve hayattaki tek arkadaşı olan köpeği bir kazada birlikte ölmüşlerdi ... Gökyüzüne çıktıktan sonra bembeyaz bulutların arasında dolaşmaya başladılar...  Adam çok susamıştı.. Biraz su bulabilmek ümidiyle yürümeye devam ederken, birden kendilerini muhteşem bir manzaranın karşısında buldular.. Rengarenk çiçeklerle süslü bir bahçe, altından yapılmış bir bahçe kapısı, ve onları karşılayan beyazlar içinde bir kadın..

Adam köpeğiyle birlikte kadına yaklaştı ve sordu:
"Afedersiniz...burası neresi?"
Kadın ona gülümsedi: "Burası Cennet, efendim"

Adam bunun üzerine sevinçle "Harika...!!!" dedi. "Peki bana biraz su verebilir misiniz, gerçekten çok susadım"....
Kadın cevap verdi: "Tabi efendim, içeri girin... içerde dilediğiniz kadar su bulabilirsiniz....."

Böylece adam köpeğine döndü, "Hadi oğlum içeri giriyoruz" diyerek kapıya yürüdü.........
Ama kadın onu birden durdurdu:
"Üzgünüm efendim, köpeğiniz sizinle gelemez.. hayvanları içeri almıyoruz..."

Bunun üzerine adam bir an durdu.. Düşündü.. Ve geri dönüp köpeğiyle birlikte geldikleri yolun tam ters yönünde yürümeye koyuldular.... Bir süre geçtikten sonra kendilerini bu kez tozlu çamurlu bir yolda buldular, ve yolun sonunda karşılarına çiftlik girişini andıran bir kapıyla yırtık pırtık elbiseli bir dede çıktı...
Adam sordu:
"Afedersiniz.... bana biraz su verebilir misiniz??"
Dede "İçeri gel" dedi.. "Kapıdan girdikten sonra sağ tarafta bir ceşme var..."
Adam sordu: "Peki arkadaşım da benimle gelip ordan içebilir mi?"
Dede " Tabii..."dedi.. "Çeşmenin yanında köpeğinin de su içebileceği bir kase bulacaksın..."

Bunun üzerine adam kapıdan girdi... Biraz yürüdükten sonra sağ tarafta çeşmeyi buldu.. Adam ceşmeden köpek de oracıktaki kaseden doya doya içerek susuzluklarını giderdiler... Derken adam geri giderek girişte bekleyen dedeye sordu:
"Su için çok teşekkür ederim... Peki burası neresi..?"
Dede "Burası cennet" dedi..
Bunu duyan adam şaşırdı:
"Ama nasıl olur..? az önce burası gibi kırık dökük olmayan muhteşem bir yere gittik ve orasının da Cennet olduğunu söylediler..."
Dede "şu rengarenk çiçeklerle süslü altın kapılı yer mi?" dedi... "Ama orası Cehennem..."
Adam iyice şaşırmıştı: "Peki ama orası sizin adınızı kullanarak insanları kandırıyor diye hiç kızmıyor musunuz..??"

Dede gülümsedi: "Kızmıyoruz..... Çünkü onlar kendi çıkarı için en iyi arkadaşını yarı yolda bırakanları Cennet'ten uzak tutuyorlar...."
 

3va

Multi Aktif Üye
Katılım
3 Ocak 2006
Mesajlar
12,737
Tepkime puanı
0
Yaş
41
dostluk100209dk.jpg
 

derin***

Multi Aktif Üye
Katılım
18 Mar 2006
Mesajlar
11,170
Tepkime puanı
0
Yaş
36
hepsi birbirinden güzel ama ada sahibi olmak yada olmak bunu keyifle okudum sağolasın yüreğine sağlık ;)
 

3va

Multi Aktif Üye
Katılım
3 Ocak 2006
Mesajlar
12,737
Tepkime puanı
0
Yaş
41
bu sayfayı okuyanların oldugunu bilmek güzel...

ben teşekkür ederim pepe baba ve derin  ;)
 

3va

Multi Aktif Üye
Katılım
3 Ocak 2006
Mesajlar
12,737
Tepkime puanı
0
Yaş
41
“Neyi arıyorsan sen, O’sundur” der Mevlana..
Zulmün peşindeysen zalimsin, aşkı arıyorsan aşık....
Elinden tuttuğumuz her sevgili, bizi sürükleyip,
kendi iç dünyamızın derinliklerinde bir keşif gezisine çıkarır.
Her ilişki, benliğimizde bir kazıdır aslında,
her sevda ruhumuzun bir başka yüzü...

Her aşkta kendimizi ararız, o yüzden bulduklarımız benzerimizdir.
Resimlerini yan yana koyun sevdiklerinizin ve
dikkatle bakın yüzlerine, onların suretlerinden
kendi yüzünüz bakacaktır size...
Aşk denilen kaleydoskobun buzlu camına gözünüzü dayadığınızda,
binbir cam rengarenk ışıklar saçarak döndüğünde,
her seferinde bambaşka şekiller ördüğünü görürsünüz.

Her camda, farklı bir renginiz vardır;
her şekilde  sizden bir parça...
Aşklarınız hülasanızdır.

Sevdiginiz her adam, beğendiğiniz her kadın
farklı ruh hallerinizi ele verir;
arada bir çevirdiniz mi kaleydoskobu,
cam paralar yer değiştirip yeni şekiller alır;
hepsi siz...

Sevgilinizin gözlerindeki dolunay,
sizdeki ışığın yansımasıdır aslında;
dilindeki sizin ilhamınız, tenindeki sizin yansımanızdır.
Yoksa halâ bir sevdiğiniz, o henüz kendinizi
bulamadığınızdandır...

Aşk, anarşizmdir.
Sevda, çevrildikçe içinizin farklı ışıklarını yakan
eğlenceli bir kaleydoskop gibi başımızı döndürüyor.
Ve biz, hep baharı takip ederek dünyayı gezen bir
gezgin gibi içimizdeki eski baharları arıyoruz.

Narcissusu’u bilirsiniz; Öyle heybetli ve güzelmiş ki,
bakmaya dayanamazmış kendine...
Gün boyu ayna karşısına geçip kara gözlerini, incecik burnunu,
dar kalçalarını, kıvırcık saçlarını seyredermiş
Hayran hayran...
Bir gün ırmak kenarında gezinirken,
sudaki yansımasına ilişmiş gözü.
Uzanıp, iyice bakmak istemiş. Tam gördüğünde kendisini,
dengesini kaybedip düşüvermiş ırmağa,
kapılıp gitmiş suya...
Yeryüzünün en güzel insanının öldüğünü duyan Tanrı,
unutulmaması için
O’nu her bahar açan gözel kokulu bir çiçeğe dönüştürmüş,
Narcissus, nergis olmuş.

Kıssadan hisse, benden size tavsiye,
taze bir nergis verin bugün sevgilinize...

Sonra da, nerede baharsa mevsim, rotasını oraya
çevirip içinizdeki eski baharlara koşan bir gezgin gibi
“Bahar getirdim sana” deyin.
Baharın elinizde olduğunu unutmadan..
Gözlerindeki ırmağa baktığınızda kendinizi göreceksiniz;
Dikkat edin de hayran olup düşmeyin...
Düşüp bahar kokulu bir çiçeğe dönüşmeyin...
 

derin***

Multi Aktif Üye
Katılım
18 Mar 2006
Mesajlar
11,170
Tepkime puanı
0
Yaş
36
tekrar sağol canımcım çok güzel paylaşımlar bunlar,o güzel yüreğine sağlık ;)
 

3va

Multi Aktif Üye
Katılım
3 Ocak 2006
Mesajlar
12,737
Tepkime puanı
0
Yaş
41
sen saol canımcım ;)
 
Üst