Aşk-Sevgi ve Dostluk Üzerine...

3va

Yeni Üye
Katılım
3 Ocak 2006
Mesajlar
12,779
Tepkime puanı
0
Yaş
41
m53ol3mw.jpg

ADA SAHİBİ YA DA ADA OLMAK.!

Tanınmış gezgin Thomas Cook, bir araştırma gezisi sırasında Atlas Okyanusu'nun ıssız bir yerinde, çığlıklar atan milyonlarca kuşun havada daireler çizerek uçtuğunu gördü. Kulakları sağır edecek denli yüksek sesle çığlıklar atan kuşların kimileri yoruldukça, kendilerini okyanusun dev dalgaları arasına atıyorlardı. Onlar bu son hareketleriyle yaşamlarına son veriyorlar, kendilerini okyanusun dalgalarına bırakırken, çaresizlikten ölüme teslim oluyorlardı.

Bu olaya yalnızca Thomas Cook değil, o bölgede ki balıkçılarda yıllardır tanık olmuşlardı. Kuş bilimcileri ise, yaptıkları araştırmalarda göçmen kuşların farklı yönlerden gelerek okyanusta bu noktada birleştiklerini keşfediyorlar, fakat onların, birbirleri peşisıra kendilerini ölümün kucağına atmalarının nedenini bir türlü çözemiyorlardı.

Gerçek, geçtiğimiz yüzyılın ortalarında anlaşıldı. Bu trajik olayın yaşandığı yerde bir zamanlar bir ada vardı. Göçmen kuşların göç yolu üzerinde bulunan bu ada, bir deprem sonunda, okyanusa gömülmüştü. İnsanların, yok olduğunun bile ayırdına varamadıkları ada, göç yollarının ortasında kuşlar için vazgeçilmez "dinlenme" durağıydı. Kuşlar binlerce yıllık kalıtımsal alışkanlıklarıyla adanın yerini bilmekteydiler ve yıpratıcı, uzun yolculuklarının ortasında, biraz dinlenebilmek ve toparlanabilmek için, yine binlerce yıllık kalıtımsal güdüleriyle, okyanusun ortasındakiadaya geliyorlardı ama... Olması gereken yerde adayı bulamayınca, yorgunluktan bitkin bedenlerini çığlık çığlığa okyanusun sularına bırakmak zorunda kalıyorlardı.

Söz kendini toparlamaktan açılmışken soralım. Sizin hiç "kendinizi toparlayacağınız" bir adanız oldumu? Yaşamın uzun "göç yolları"nda acaba, sizinde bir yudum taze soluk alabileceğiniz, yolunuzun kalan bölümüne dinç olarak devam etmenizi sağlayabileceğiniz bir adaya sahip olabildiniz mi? Birgün yerinde bulamadığınızda ise, ona illede ulaşmak ve sığınmak için başınız dönercesine, dengeniz bozulurcasına çırpınıp kanat çırptığınız bir ada yaratabildiniz mi yaşamınızda kendinize?

Herşeyi sınırsızca paylaşabildiğiniz bir dost, yola birlikte çıkacak denli güven duyduğunuz bir arkadaş, size her zaman huzur verecek bir eş, ulaşmak için yıllardır uğraş verdiğiniz bir amaç edinebildiniz mi? Şöyle daha bir iyi bakın çevrenize... Size gelen, size sığınan...Sizin gittiğiniz, sizin sığındığınız...Sizin bulduğunuz dostlarınızı bir düşünüverin. Sonra da bir gerçeği görüverin gözlerinizle:

Sizin durup , soluklandığınız ve kendinizi toparlayabildiğiniz kaç adanız var çevrenizde ve...

Durup, sığınmak ve kendilerini toparlayabilmek gereksinimi duyan kaç dostunuz için siz bir adasınız?
 

Kalpsiz

Yeni Üye
Katılım
30 Kas 2005
Mesajlar
6,155
Tepkime puanı
0
Yaş
36
Öncelikle ßu mükemmel Yazı için Tşk Ederim!

"Söz kendini toparlamaktan açılmışken soralım. Sizin hiç "kendinizi toparlayacağınız" bir adanız oldumu? Yaşamın uzun "göç yolları"nda acaba, sizinde bir yudum taze soluk alabileceğiniz, yolunuzun kalan bölümüne dinç olarak devam etmenizi sağlayabileceğiniz bir adaya sahip olabildiniz mi? Birgün yerinde bulamadığınızda ise, ona illede ulaşmak ve sığınmak için başınız dönercesine, dengeniz bozulurcasına çırpınıp kanat çırptığınız bir ada yaratabildiniz mi yaşamınızda kendinize?

Herşeyi sınırsızca paylaşabildiğiniz bir dost, yola birlikte çıkacak denli güven duyduğunuz bir arkadaş, size her zaman huzur verecek bir eş, ulaşmak için yıllardır uğraş verdiğiniz bir amaç edinebildiniz mi? Şöyle daha bir iyi bakın çevrenize... Size gelen, size sığınan...Sizin gittiğiniz, sizin sığındığınız...Sizin bulduğunuz dostlarınızı bir düşünüverin. Sonra da bir gerçeği görüverin gözlerinizle"


Sanırım ßenim ßitane Kaldı ona çok şey borçluyum bazen üzsemde tek varlığım o, belki eşim olmuyacak ama karşılaştığım ve karşılacağım son insan!!!!
 

Aragorn

Aktif Üye
Katılım
3 Ara 2005
Mesajlar
3,684
Tepkime puanı
0
Yaş
37
teşekkürler arkadaşım

Sizin durup , soluklandığınız ve kendinizi toparlayabildiğiniz kaç adanız var çevrenizde ve...

Durup, sığınmak ve kendilerini toparlayabilmek gereksinimi duyan kaç dostunuz için siz bir adasınız?
 

DeLi

Aktif Üye
Katılım
1 Ara 2005
Mesajlar
1,224
Tepkime puanı
0
Yaş
36
süper bu ya bunu ilk okuduğumda baya yüzüm asıldı gerçekten güzel bi yazı herkes kendine bi pay çıkartır bundan paylaşımın için teşekkürler verliebt
 

3va

Yeni Üye
Katılım
3 Ocak 2006
Mesajlar
12,779
Tepkime puanı
0
Yaş
41
arkadaşlar ben teşekkür ederim
herkesin durup soluklanacagı,kendini toparlayabilecegi bir adaya sahip olması ve bir ada olması dilegiyle...
 

3va

Yeni Üye
Katılım
3 Ocak 2006
Mesajlar
12,779
Tepkime puanı
0
Yaş
41
Eski İspanyol haritacıların sevgilileri, harita çizilirken, "benim için de bir ada çiz" derlermiş. İspanyol haritacısı da sevgilisi için gerçekte olmayan bir ada çizermiş. Eski İspanyol haritalarında böyle "sevgiliye armağan adacıklar" olurmuş. Kendimizi bir an İspanyol haritacılarından biri ,yüreklerimizi de sonsuz bir okyanus olarak kabul edersek acaba bizim okyanusumuz üzerinde kaç tane dost adacıklarımız vardır!!  Oysa, herkesin kendi yüreğinde küçük de olsa adacıkları ve başkalarının yüreğinde de kendi adına bir adacığı olması gerekmez mi!! Bizim de “Bak bunlar da benim adacıklarım’ diyebileceğimiz , fırtınalarda, boranlarda sığınabileceğimiz , dostlarımızın sığınabilecekleri ,bizi her dertten koruyacak adalarımız olmalıydı-olmalı…  Deniz o kadar büyük ki.  Gönül dünyamızın dört bir tarafını saran O kadar çok okyanus var ki.. okyanusumuzu başkalarıyla kıskanmanın ancak koca okyanusun ortasında küçücük bir adada  yapayalnız kalmaktan öte ne gibi bir anlamı olabilir !! Bu anlamda pek çoğumuz  Robinson Crouse’un (sanırım doğru söyledim!) 21. yüzyıl versiyonu olmuyor muyuz aslında .. Peki ya çizecek bir haritamız yoksa..  ya çizecek haritası bile olmayanlar..
"Aynı şehirde olduğumuz ,  bir otobüslük mesafe kadar yakınlıkta olduğu  düşündüğümüz dostları şöyle bir düşün. Oysa hiç de yakın değilizdir.
Hale bak.. İnsan insanı kaybediyor ve bulamıyor. Aynı kentte olsa da.... Aynı semtte olsa da... Aynı evde olsa da....Sonra da hiçbir şey olmamış gibi soruyoruz... “"Neyim var,ne oluyor, eksiklik ne?" “
Eksilen ne mi?
“Eksilen insan , insanlık ve kendimiz. “
Bir haritaya basit küçük basit yeşil bir adacık çizip de "Bak bu da senin adan" demeyi unutuyoruz veya her nasılsa beceremiyoruz işte..
Gönlünün alınmasını beklediğimiz hep kendi gönlümüz..
İlgiyi ve sevgiyi hakkettiğine inandığımız sadece kendimiziz.
Hep birilerinin elimizden tutup bizi karşıdan karşıya geçirmesini bekliyoruz..  çünkü biz hep buna alışmışız. Kendimizi öyle alıştırmışız...Nasrettin Hoca hesabı ; elimizi ancak ‘ver elini’ diyene değil de ‘tut elimi’ diyene uzatıyoruz..
“Duyguları unutuyoruz. Düşünceleri, sevgiyi, sözleri, dokunuşları, davranışları, ve hepsinden gayrı dostluğu unutuyoruz. Vermeyi unutuyoruz. Kendimizi beklemeye alıştırıyoruz. Sonra da ne beklediğimizi unutuyoruz. Eksiliyoruz. Hem de hergün..  Neden eksildiğimizi bilmeden.” “



 

3va

Yeni Üye
Katılım
3 Ocak 2006
Mesajlar
12,779
Tepkime puanı
0
Yaş
41
bu yazıyı da sizinle paylaşmadan yapamadım
şunu da eklemeden edemiycem
ya arkadaşlar burası acayip bir yer
bağımlılık mı yaptı ne :)
burası da bir ada haline geldi benim için
bunaldıkça kaçıyorum,soluklanıyorum, paylaştıkca bişeyleri coğalıyorum sanki
ne güzel bişey yaa
herkese teşekkür ederim iyi ki varsın kalbimsende ;)
 

3va

Yeni Üye
Katılım
3 Ocak 2006
Mesajlar
12,779
Tepkime puanı
0
Yaş
41
tuy.gif
Sevgi Üzerine
tuy.gif

tuy.gif


Masumi Toyotome diye bir Japon yazmış bu yazıyı. Dünyada sevilmek istemeyen kişi yok gibidir diye başlıyor. Ama sevgi nedir, nerede bulunur, biliyor muyuz diye soruyor. Sonra anlatmaya başlıyor: Sevgi üç türlüdür. Birincinin adı "Eğer" türü sevgi. Belli beklentileri karşılarsak bize verilecek sevgiye bu adı takmış yazar. Örnekler veriyor: eğer iyi olursan baban, annen seni sever. Eğer başarılı ve önemli kişi olursan, seni severim. Eğer eş olarak benim beklentilerimi karşılarsan seni severim.
Birinci tür: Bir şarta bağlı sevgi

Toyotome en çok rastlanan sevgi türü budur diyor. Karşılık bekleyen sevgi. Sevenini, istediği bir şeyin sağlanması karşılığı olarak vaat edilen bir sevgi türüdür bu diyor yazar. Nedeni ve şekli bakımından bencildir. Amacı sevgi karşılığı bir şey kazanmaktır. Yazara göre evliliklerin pek çoğu "Eğer" türü sevgi üzerine kurulduğu için çabuk yıkılıyor. Gençler birbirlerinin o anki gerçek hallerine değil, hayallerindeki abartılmış romantik görüntüsüne aşık oluyor ve beklentilere giriyorlar. Beklentiler gerçekleşmediğinde, düş kırıklıkları başlıyor. Sevgi nefrete dönüşüyor. En saf olması gereken anne baba sevgisinde bile "Eğer" türüne rastlanıyor. Yazar bir örnek veriyor. Bir genç Tokyo Üniversitesi giriş sınavlarını kazanarak babasını mutlu etmek için çok çalışıyor. Okul dışında hazırlama kurslarına da gidiyor. Ama başarılı olamıyor. Babasının yüzüne bakacak hali yok. Üzüntüsünü hafifletmek için bir haftalığına Hakone kaplıcalarına gidiyor. Eve döndüğünde babası öfkeyle sınavları kazanamadın. Bir de utanmadan Hakone'ye gittin? diye bağırıyor. Delikanlı "Ama baba vaktiyle sende bir ara kendini iyi hissetmediğinde Hakone kaplıcalarına gittiğini anlatmıştın diyor. Baba daha çok kızarak delikanlıyı tokatlıyor. Çocuk da intihar ediyor. Gazeteler intiharın anlık bir sinir krizi sonucu olduğunu söylediler, yanılıyorlardı diyor yazar. Delikanlı babasının kendisine olan sevgisinin yüksek düzeydeki beklentilerine bağlı olduğunu anlamıştı. İnsanlar "Eğer" türü sevginin üstünde bir sevgi arayışı içindeler aslında. Bu sevginin varlığını ve nerede aranması gerektiğini bilmek bu genç adamın yaptığı gibi yaşamı sürdürmekle ondan vazgeçmek arasında bir tercih yapmakla karşı karşıya kaldığımızda önemli rol oynayabilir diyor Masumi Toyotome. İlginç değil mi?
İkinci tür: "Çünkü" türü sevgi

Toyotome bu tür sevgiyi şöyle tarif ediyor: Bu tür sevgide kişi bir şey olduğu, bir şeye sahip olduğu ya da bir şey yaptığı için sevilir. Başka birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir niteliğe ya da koşula bağlıdır. Örnek mi? Seni seviyorum. Çünkü çok güzelsin (Yakışıklısın). Seni seviyorum. Çünkü o kadar popüler, o kadar zengin, o kadar ünlüsün ki. Seni seviyorum. Çünkü bana o kadar güven veriyorsun. Seni seviyorum. Çünkü beni üstü açık arabanla, o kadar romantik yerlere götürüyorsun ki. Yazar, Çünkü türü sevginin Eğer türü sevgiye tercih edileceğini anlatıyor. Eğer türü sevgi bir beklenti koşuluna bağlı olduğundan büyük ve ağır bir yük haline gelebilir. Oysa zaten sahip olduğumuz bir nitelik yüzünden sevilmemiz hoş bir şeydir egomuzu okşar. Bu tür olduğumuz gibi sevilmektir. İnsanlar oldukları gibi sevilmeyi tercih ederler. Bu tür sevgi onlara yük getirmediği için rahatlatıcıdır. Ama derin düşünürseniz, bu türün Eğer türünden temelde pek farklı olmadığını görürsünüz. Kaldı ki bu tür sevgi de, yükler getirir insana. İnsanlar hep daha çok insan tarafından sevilmek isterler. Hayranlarına yenilerini eklemek için çabalarlar. Sevilecek niteliklere onlardan biraz daha fazla sahip biri ortaya çıktığı zaman, sevenlerinin, artık ötekini sevmeye başlayacağından korkarlar. Böylece yaşama sonsuz sevgi kazanma gayretkeşliği ve rekabet girer. Ailenin en küçük kızı yeni doğan bebeğe içerler. Sınıfının en güzel kızı, yeni gelen kıza içerler. Üstü açık BMW'si ile hava atan delikanlı, Ferrari ile gelene içerler. Evli kadın kocasının genç ve güzel sekreterine içerler. O zaman bu tür sevgide güven duygusu bulunabilir mi diye soruyor Toyotome. Çünkü türü sevgi de, gerçek ve sağlam sevgi olamaz diyor. Bu tür sevginin güven duygusu vermeyişinin iki ayrı nedeni daha var. Birincisi; acaba bizi seven kişinin düşündüğü kişi miyiz korkusu. Tüm insanların iki yani vardır. Biri dışa gösterdikleri öteki yalnızca kendilerinin bildiği. İnsanlar sandıkları kişi olmadığımızı anlar ve bizi terk ederlerse korkusu buradan doğar. İkincisi de ya günün birinde değişirsem ve insanlar beni sevmez olurlarsa endişesidir. Japonya'da bir temizleyicide çalışan dünya güzeli kızın yüzü patlayan kazanla parçalanmış. Yüzü fena halde çirkinleşince, nişanlısı nişana bozup onu terk etmiş. Daha acısı ayni kentte oturan anne ve babası, hastaneye ziyarete bile gelmemişler, artık çirkin olan kızlarını. Sahip olduğu sevgi, sahip olduğu güzellik temeli üstüne kurulmuş olduğundan bir günde ölmüş. Güzellik kalmayınca sevgi de kalmamış. Kız birkaç ay sonra kahrından ölmüş... Japon yazar toplumlardaki sevgilerin çoğu "Çünkü" türündendir ve bu tür sevgi, kalıcılığı konusunda insanı hep kuşkuya düşürür diyor.
Peki o zaman, gerçek sevgi, güvenilecek sevgi ne? Ve işte sevgilerin en gerçeği:

Üçüncü tür sevgi: "Rağmen"

Bir koşula bağlı olmadığı için ve karşılığında bir şey beklenmediği için? Eğer türü sevgiden farklı bu. Sevilen kişinin çekici bir niteliğine dayanıp böyle bir şeyin varlığını esas olarak almadığı için Çünkü türü sevgi de değil. Bu üçüncü tür sevgide, insan Bir şey olduğu için değil, Bir şey olmasına rağmen sevilir. Güzelliğe bakar mısınız? Rağmen sevgi. Esmeralda, Quasimodo'yu dünyanın en çirkin, en korkunç kamburu olmasına Rağmen sever. Asil, yakışıklı, zengin delikanlı da Esmeralda'ya çingene olmasına rağmen tapar. Kişi dünyanın en çirkin, en zavallı, en sefil insanı olabilir. Bunlara rağmen sevilebilir. Tabii bu sevgiyle karşılanması şartı ile. Burada insanın, iyi, çekici ya da zengin konum edinerek sevgiyi kazanması gerekmiyor. Kusurlarına, cahilliğine, kötü huylarına ya da kötü geçmişine rağmen olduğu gibi, o haliyle sevilebiliyor. Bütünüyle çok değersiz biri gibi görünebiliyor ama en değerli gibi sevilebiliyor. Japon yazar yüreklerin en çok susadığı sevgi budur diyor. Farkında olsanız da, olmasanız da, bu tür sevgi sizin için yiyecek, içecek, giysi, ev, aile, zenginlik, başarı ya da ünden daha önemlidir. Bunun böyle olduğundan nasıl emin olursunuz?
Haklı olduğunu kanıtlamak için sizi bir teste davet ediyor. Şu soruma cevap verin diyor. Kalbinizin derinliklerinde, dünyada kimsenin size aldırmadığını ve hiç kimsenin sizi sevmediğini düşünseydiniz, yiyecek, elbise, ev, aile, zenginlik, başarı ve üne olan ilginizi yitirmez miydiniz? Kendi kendinize yaşamamın ne yararı var diye sormaz miydiniz? Devam ediyor Toyotome: Şu anda en sevdiğiniz kişinin sizi sadece kendi çıkarı için sevdiğini anladığınızı bir düşünün. Dünya birden bire başınızın üstüne çökmez miydi. O an yaşam size anlamsız gelmez miydi? Diyelim sıradan bir yaşamınız var. Günlük yaşıyorsunuz. Günün birinde gerçek, derin ve doyurucu bir sevgi bulacağınızdan umudunuz olmasa, kalan hayatinizi nasıl yaşardınız? diye soruyor ve yanıtlıyor: Öyleleri ya iyice umutsuzluğa kapılıp intihar ediyorlar ya da iyice dağıtıp yaşayan ölü haline geliyorlar.
Toyotome, hem de nasıl iddialı savunuyor Rağmen sevgiyi. Bugün yaşamınızı sürdürebilmenizin nedeni Rağmen türü sevgiyi şu anda yaşamanız ya da bir gün bu sevgiyi bulacağınıza inancınızdır. Son sözlerinde biraz umutsuz, Toyotome. Bugün yaşadığımız toplumda herkesi doyuracak bu sevgiyi bulmak zor. Çünkü herkesin sevgiye ihtiyacı var. Kimsede başkasına verecek fazlası yok? diye açıklıyor. Anlatıyor: Yakınımızda olan birinin bu sevgiyi bize vermesini bekleriz. Ama o da aynı şeyi başkasından beklemektedir. Peki bu dünyada sevgi ne kadar var. Yazara göre, açlığımızı biraz bastıracak kadar. Ve de yemek öncesi tadımlık gelen iştah açıcılar gibi. Bu minnacık tadım, bizi daha müthiş bir sevgi açlığına tahrik ve teşvik ediyor. Bu minnacık tadım sevgiye ne kadar muhtaç olduğumuzu anlatıyor. Büyük bir hırsla ana yemeğin gelmesini ve bizi doyurmasını bekliyoruz. Hani nerede? Hepsi o. Ve asıl çarpıcı cümle en sonda.
DÜNYADAKİ EN BÜYÜK KITLIK, RAĞMEN TÜRÜ SEVGİNİN YETERİNCE OLMAYIŞIDIR.
İYİ DÜŞÜNÜN..........

Bu yılınızı iyi geçirdiniz mi?
Sağlıklı olduğunuz için hiç sevindiniz mi?
Bu yıl hiç gün ışığı ile uyandınız mı?
Kaç kez güneşin doğuşunu izlediniz?
Bir neden yokken kaç kişiye hediye aldınız?
Kaç sabah yolda bir kediyi okşadınız?
Bu yıl yeni doğmuş bir bebek parmağınızı sıkıca tuttu mu hiç?
Ve siz onu hiç kokladınız mı?
Yaz gecelerinde ne çok yıldız olduğuna hiç şaşırdınız mı? Kendinize bu yıl kaç oyuncak aldınız?
Kaç kez gözlerinizden yaş gelinceye kadar güldünüz?
Yaşlı bir ağaca sarıldınız mı bu yıl?
Çimlere uzandığınız oldu mu?
Çocukluğunuzdan kalan bir şarkıyı söylediniz mi hiç?
Hiç taş kaydırdınız mı bu yıl?
Kaç kez kuşlara yem attınız?
Bir çiçeği dalındayken kokladınız mı?
Bu yıl kaç kez gökkuşağı gördünüz?
Ya da hediye alan bir çocuğun gözlerindeki ışığı?
Kaç kez mektup aldınız bu yıl?
Eski bir dostunuzu aradınız mı hiç?
Kimseyle barıştınız mı bu yıl?
Aslında mutlu olduğunuzu kaç kez fark ettiniz bu yıl?
İyi bir yılın, bunlar gibi birçok "küçük şey"e bağlı olduğunu hiç düşündünüz mü?
Düşünün.
Yayılın çimenlerin üzerine
Acele edin....
Er veya geç...
Çimenler yayılacak üzerinize ;)
 

3va

Yeni Üye
Katılım
3 Ocak 2006
Mesajlar
12,779
Tepkime puanı
0
Yaş
41
ARKADAŞ!!!
Eski Türklerde Askerler savaşırken arkadan gelecek  herhangi bir saldırıyı kontrol edebilmek için sırtlarını bir ağaca, kaya veya taşa vererek ok atarlarmış. Atalarımız genelde bozkır hayatı yaşadıkları için bu sırt dayanan nesne genelde bir taş veya kaya olurmuş.
Yıllar sonra bu sırt dayanan taşın ismi ARKA-TAŞ dan ARKADAŞ şeklinde dilimize yerleşmiş ve bugün bile güvenebileceğimiz bizi arkadan vurmayacak olan samimiyetine güvendiğimiz kişilere verdiğimiz isimdir.

   Aşk ve arkadaşlik bir gün yolda karsilasirlar aşk, kendinden emin bir sekilde sorar; ben senden daha samimi ve daha cana yakinim sen niye varsin ki bu dünyada?

Arkadaslik cevap verir:

   "Sen gittikten sonra biraktigin gozyaslarini silmek için...."

  * Hiç bir zaman arkadassiz kalmamanız dilegiyle. Bütün sevdiklerinize ithafen sunlari göz önünde bulundurun.

* Eger bu sabah hastalikli degil de saglikli uyanmis iseniz, bir hafta sonrasini göremeyecek olan bir milyon insandan daha sanslisiniz.

* Bir harp tehlikesi ile, iskence görmek ihtimali ile sag kalma korkusu ile  karsi karsiya degilseniz, 500 milyon insandan daha iyisiniz.

* Buz dolabinizda yiyeceginiz, üzerinizde elbiseniz, basinizi sokup  uyuyabileceginiz  bir eviniz varsa, dunyadaki insanlarin cogundan daha zenginsiniz.

 * Bankada ve cuzdaninizda para varsa dünyanin en imtiyazli % 8'i arasindasiniz.

* Anneniz, babaniz sag ise siz bu dünyada nadir kisilerden birisiniz.

* Bu mesaji okuyabiliyorsaniz bu demektir ki; Birisi sizi düsündü ve bunu  gönderdi.. Çünkü okuma yazma bilmeyen 2 milyar kisiden biri degilsiniz

* Paraya ihtiyacin yokmus gibi calis..

* Kimse seni üzmemis gibi sev...

* Kimse seni seyretmiyormus gibi danset..

* Kimse seni dinlemiyormus gibi sarki söyle..

 

canik

Yeni Üye
Katılım
30 Kas 2005
Mesajlar
15,200
Tepkime puanı
0
Yaş
1020
verliebt' Alıntı:
bu yazıyı da sizinle paylaşmadan yapamadım
şunu da eklemeden edemiycem
ya arkadaşlar burası acayip bir yer
bağımlılık mı yaptı ne :)
burası da bir ada haline geldi benim için
bunaldıkça kaçıyorum,soluklanıyorum, paylaştıkca bişeyleri coğalıyorum sanki
ne güzel bişey yaa
herkese teşekkür ederim iyi ki varsın kalbimsende ;)


öncelikle bu değerli yazımları bizlerle paylaşmış olduğun için saygılar sunuyorum :$
ve hepsininde ,özenle seçildiği belli arkadaşım.yani okuyupta pay çıkarmamak elde değil alkış

:alkis :alkis :alkis tabiki tebriklemeyide unutmadım
saygılar devamı dileklerimle ;)
 

3va

Yeni Üye
Katılım
3 Ocak 2006
Mesajlar
12,779
Tepkime puanı
0
Yaş
41
C@DI cok teşekkür ederim :$
 

3va

Yeni Üye
Katılım
3 Ocak 2006
Mesajlar
12,779
Tepkime puanı
0
Yaş
41
ilgisini cekip okuyan herkese tşkr ler
bi tane daha geliyo ;)
 

3va

Yeni Üye
Katılım
3 Ocak 2006
Mesajlar
12,779
Tepkime puanı
0
Yaş
41
Kısa biir hikaye...
İki arkadaşın çölde yürüdüğünü anlatır.
Yolculuğun bir noktasında bir münakaşa olur ve biri diğerine tokat atar. Tokadı yiyenin canı acır ama bir şey söylemeden kuma şöyle yazar :
"BUGÜN EN iYi ARKADAŞIM BENi TOKATLADI".
Bir vahaya gelene kadar yürümeye devam ederler ve suya girmeye karar verirler. Tokadı yiyen bataklığa saplanır ve boğulmaya başlar ama arkadaşı kurtarir. Yarı boğulmadan kurtulduktan sonra bir taşa şöyle yazar :
"BUGÜN EN iYi ARKADAŞIM HAYATIMI KURTARDI".
Tokadı atan ve hayat kurtaran sorar : "Canını acıttığımda kuma yazdın neden şimdi taşa?"
Diğeri cevaplar : "Birisi canımızı yaktığında kuma yazmalıyız ki bağışlama rüzgarı silebilsin ama biri bizim için iyi bir şey yaparsa taşa kazımalıyız ki hiç bir rüzgar silemesin.

"ACILARINIZI KUMA VE iYiLiKLERi TAŞA YAZMAYI ÖĞRENiN".

Özel bir kimseyi bulmak bir dakika alır, unutmaik ise bir ömür..!

 

3va

Yeni Üye
Katılım
3 Ocak 2006
Mesajlar
12,779
Tepkime puanı
0
Yaş
41
C@DI cok teşekkür ederim
özellikle de o müthiş resim için
süpersin sen ya
iyi ki varsın...
 

canik

Yeni Üye
Katılım
30 Kas 2005
Mesajlar
15,200
Tepkime puanı
0
Yaş
1020
RİCA EDERİM
YAZILARININ DEVAMINI BEKLİYORUZ ;)
 

3va

Yeni Üye
Katılım
3 Ocak 2006
Mesajlar
12,779
Tepkime puanı
0
Yaş
41
  HAYDİ BUL YÜREĞİNİ..
   Duymuyor musun sesini? Ssssst..... Sessiz ol biraz. Kulak ver. Hala yok mu? O zaman önce yerini bulmalısın. Hayır,ben yardım edemem, sen bulmalısın; ama, tarif edebilirim. Önce tüm düşüncelerinden sıyrıl. Kendini sadece bu işe odakla. Kapat gözlerini. Bu arayışta gözlerin yardımcı olamaz sana.
   Elini göğsünün üzerine koy. Biraz bekle, sakince nefes al, heyecanlanma. Simdi elini yavaşça sol tarafına götür. Hayır,aşağı doğru değil, daha yukarıda. Sol koluna doğru. Evet, iyi gidiyorsun, parmaklarının altında hisset. Bir değişiklik var mi? Elinin altında bir şeyin attığını hissediyor musun? Yanlış yerde olmalısın o zaman. Çok mu yukarılara çıktın yoksa? Biraz aşağı indir elini. Avucunu tam olarak aç. İyice yasla göğsüne. Ya şimdi? Çok hafif bişey hissettin demek. Bu güzel, doğru yolda ilerliyoruz o zaman.
    Kapalı değil mi hala gözlerin? Simdi parmakların koltuk altına doğru ilerlesin. Evet, avucunun altında duruyor olmalı. Atisini hissediyorsun simdi. "Neden şimdiye kadar bulamadım " diye hayıflanma, geçmiş geçmişte kaldı. Sen bundan sonrasına bak artık.
    Buldun ya yüreğini, bundan böyle hayattaki en iyi rehberin o  olacak. Sesini dinlersen ve kaybetmezsen onu, sana hep doğru yolu gösterecek. Evet, bazen yanılıyor, bazen gittiği yolda tökezliyor; ama, olsun. Sen yine de dinle yüreğinin sesini. Bugüne kadar başka şeyleri dinledin de ne oldu? Hangisi mutlu etti seni? Mutlu etseydi arıyor olur muydun bugün yüreğini?
    Hayat, yürekte başlıyor ve diğer bütün duygular yürekte can buluyor. Yüreğinle konuşursan eğer, yüreğinle görmeyi, yüreğinle duymayı öğrenirsen senden daha mutlusu olmayacak dünyada. Bir insani sevmenin, aşkla bağlanmanın hazzını yaşayacaksın. Bundan daha müthiş ne olabilir ki?
    İyi bak yüreğine, oraya sadece senin izin verdiklerin girsin. Hoyrattır bazıları, kendi yürekleriyle yapamadıklarını senin yüreğinle yapmaya kalkarlar. Kullanırlar. Bu yüzden iyi korumalısın. Darbelere karşı güçlendirmelisin onu. Unutma, narindir yürek, çabuk kırılır, Başkalarının yüreklerinin de çabuk kırılacağını bilmelisin, kırmamalısın. Ve bir gün, o yüreğin gerçek sahibini bulduğunda ona tertemiz, saf, duru ve sevgi dolu bir yürek sunmalısın....
 
Üst