Malatyal? Ünlüler!

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Kalpsiz

Yeni Üye
Katılım
30 Kas 2005
Mesajlar
6,155
Tepkime puanı
0
Yaş
36

eref4ke.png


           1933 YILINDA MALATYA’DA DO?AN ORGENERAL E?REF B?TL?S,1952 YILINDA HARP OKULUNU,1954 YILINDA POLATLI TOPÇU OKULUNU B?T?REREK TOPÇU TE?MEN OLARAK ORDU SAFLARINA KATILMI?TIR.

         1964 YILINA KADAR SIRASIYLA, ELAZI?, UZUNKÖPRÜ VE ERZURUM’DA ÇE??TL? TOPÇU B?RL?KLER?NDE, BATARYA KOMUTANLI?I GÖREVLER?NDE BULUNMU?TUR.

         1966 YILINDA KARA HARP AKADEM?S?NDEN MEZUN OLMU? VE 1967 YILINDA ALMANYA’DA GOETHE ENST?TÜSÜNDE ALMANCA D?L Ö?REN?M? GÖRMÜ?TÜR. 1969 YILINDA S?LAHLI KUVVETLER AKADEM?S?NDEN MEZUN OLMU?TUR. AMASYA’DA TUGAY VE HAREKAT E??T?M ?UBE MÜDÜRLÜ?Ü VE KURMAY BA?KANLI?I GÖREVLER?NDEN SONRA, 1971-1973 YILLARI ARASINDA ALMAN HARP AKADEM?S?N? B?T?RM??T?R. B?R SENE KARA HARP AKADEM?S?NDE Ö?RET?M ÜYEL??? YAPTIKTAN SONRA, 1974-1975 YILLARI ARASINDA K.T.B.K.K.LI?I HAREKAT VE E??T?M ?UBE MÜDÜRLÜ?Ü VE KIBRIS TÜRK KUVVETLER? ALAY KOMUTANLI?I GÖREV?N? ?CRA EDEN ORGENERAL E?REF B?TL?S, 1 NC? VE 2 NC? BARI? HAREKATINA ??T?RAK ETM??T?R. ANAVATANA DÖNÜ?ÜNDE, Y.?.B.B. KOMUTANLI?I KURMAY BA?KANLI?I GÖREV?NDE BULUNMU?TUR. 1978 YILINDA TU?GENERALL??E YÜKSELEREK KOMANDO TUGAY KOMUTANLI?INA ATANMI? OLUP, DÖRT YIL SÜRE ?LE BU GÖREV? ?CRA ETM??T?R.

         1982 YILINDA TÜMGENERALL??E YÜKSELEREK ?K? YIL KIBRIS’TA 28’NC? P.TÜMEN KOMUTANLI?I GÖREV?N? YÜRÜTMÜ?TÜR. 1984 YILINDA 3’NCÜ ORDU KURMAY BA?KANLI?INA ATANMI? ORADAN, 1986 YILINDA KORGENERALL??E YÜKSELEREK, GEL?BOLU 2 NC? KOLORDU KOMUTANLI?INA TAY?N OLMU? VE 2 YIL KOLORDU KOMUTANLI?INDAN SONRA, TEKRAR ADAYA K.T.B.K. KOMUTANI OLARAK ATANMI?TIR.

         1990 YILINDA ORGENERALL??E YÜKSELEREK JANDARMA GENEL KOMUTANLI?INA ATANAN ORGENERAL E?REF B?TL?S BU GÖREV?NDE ?KEN 17 ?UBAT 1993 TAR?H?NDE ANKARA’DA MEYDANA GELEN UÇAK KAZASINDA ?EH?T OLMU?TUR.

 

Kalpsiz

Yeni Üye
Katılım
30 Kas 2005
Mesajlar
6,155
Tepkime puanı
0
Yaş
36
24.jpg


Turgut Özal (1927 - 1993)



Turgut Özal Malatya'da doğdu. 1950 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi'nden Elektrik Mühendisi olarak mezun oldu. 1952 yılında A.B.D'ne giderek ekonomi tahsili gördü. Türkiye'ye döndükten sonra Elektrik İşleri Etüd İdaresi Genel Müdür Yardımcısı oldu ve Türkiye'nin elektrifikasyonu ile ilgili projelerde çalıştı. 1961-62 yılları arasında askerlik hizmetini Milli Savunma Bakanlığı Bilimsel Danışma Kurulu üyesi olarak ifa etti ve Devlet Planlama Teşkilatı'nın kurulmasına katkıda bulundu. Bu sırada, Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nde ders de verdi. Bir süre Başbakanlık Teknik Uzmanlar Kurulu Üyesi olarak çalıştı ve 1967-71 yılları arasında da Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı görevini yürüttü. Ekonomik Koordinasyon Kurulu, Para ve Kredi Kurulu, RCD Koordinasyon Kurulu ve AET Koordinasyon Kurulu başkanlıklarında bulundu. 1971-1973 tarihleri arasında

Dünya Bankası'nda danışman olarak çalıştı. Türkiye'ye döndükten sonra çeşitli sınai kuruluşlarda çalıştı ve 1979 yılı sonlarına doğru Başbakanlık Müsteşarı olarak atandı. Aynı dönemde Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı görevini de vekaleten yürüttü. 12 Eylül 1980 müdahalesinden sonra kurulan hükûmete ekonomik işlerden sorumlu Başbakan Yardımcısı olarak atandı. 1982 yılında bu görevinden istifa etti. 1983 yılında Anavatan Partisi'ni kurdu ve aynı yıl yapılan genel seçimlerde partisinin başarılı olması üzerine hükûmeti kurmakla görevlendirildi ve böylece Türkiye'nin 19. Başbakanı oldu. 1987 yılında yapılan seçimler sonrasında tekrar hükûmet kurdu ve başbakan olarak görev yaptı. 31 Ekim 1989'da TBMM tarafından Türkiye Cumhuriyeti'nin 8.Cumhurbaşkanı olarak seçildi ve 9 Kasım 1989 tarihinde bu görevine başladı. 17 Nisan 1993 tarihinde geçirdiği bir rahatsızlık sebebiyle görevi sırasında vefat etti .
 

Kalpsiz

Yeni Üye
Katılım
30 Kas 2005
Mesajlar
6,155
Tepkime puanı
0
Yaş
36
18.jpg


İsmet İnönü (1884 - 1973)




Malatyalı bir ailenin çocuğu olan İsmet İNÖNÜ 1884 yılında İzmir'de doğdu. İlk ve orta öğrenimini Sivas' ta tamamladıktan sonra Mühendishane İdadisini (Askerî Lise) bitirdi. 1903 yılında Kara Harp Okulu'ndan, 1906 yılında Harp Akademisi' nden mezun olarak, ordunun çeşitli kademelerinde görev yaptı. 1910-1913 yılları arasında Yemen İsyanı'nın bastırılması harekâtına katıldı. Bu ve bundan önceki görevlerinde hudut problemleri ve asilerle yapılan anlaşmalarda başarılı hizmetleri ve meslekî özellikleriyle dikkati çekti.


Birinci Dünya Savaşı sırasında Kafkas Cephesi'nde Kolordu Komutanı olarak Atatürk'ün emrinde çalıştı ve öğrencilik yıllarından beri devam eden dostlukları ile devletin geleceği hakkında ortak fikirleri gelişti. Suriye Cephesi'nde savaştı; Millî Mücadele sırasında Atatürk'ün en yakın silâh arkadaşı olarak çalıştı. Edirne milletvekilliği ve bakanlık yaptı. Albay İsmet Bey, mebusluk ve bakanlık da uhdesinde kalarak Garp Cephesi Komutanlığı'na getirildi. 25 Ekim 1920'den sonra Batı Cephesi Komutanı olarak Çerkez Ethem isyanını bastırdı. Birinci ve İkinci İnönü Savaşlarını yönetti. Tuğgeneral rütbesine yükseldi.


Sakarya Meydan Savaşı ve Büyük Taarruz'dan sonra kazanılan zafer üzerine Mudanya Mütarekesi'nde Büyük Millet Meclisi'ni temsil etti. Lozan Barış Konferansı'na Dışişleri Bakanı ve Türk heyeti başkanı olarak katıldı. 24 Temmuz 1923'te Lozan Andlaşması'nı imzaladı. Cumhuriyetin ilânından sonra 1923-1924 yıllarında ilk hükûmette Başbakan olarak görev aldı, 1924-1937 yılları arasında bu görevini sürdürdü.


İnönü, Atatürk İnkılâplarının gerçekleşmesinde ve Türkiye Cumhuriyeti'nin sağlam temeller üzerine oturtulmasında Atatürk'ün en yakın mesai arkadaşıydı. Atatürk'ün ölümünden sonra, 1938 yılında, TBMM tarafından Türkiye'nin ikinci Cumhurbaşkanı olarak seçildi. İkinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye'yi savaş felâketinin dışında tutmayı başardı. Savaştan sonra çok partili siyasî rejime geçilmesine büyük destek oldu. 1950 yılında, yapılan seçimleri kaybettikten sonra, 1960 yılına kadar Ana Muhalefet Partisi Başkanı olarak siyasî hayatını sürdürdü. 27 Mayıs harekâtından sonra Kurucu Meclis üyeliğine seçildi ve 10 Kasım 1961 tarihinde Başbakanlığa atandı. 1965 yılında bu görevden ayrıldıktan sonra milletvekili olarak siyasî hayatına devam etti.


1972'de Parti Genel Başkanlığı ve milletvekilliğinden istifa ederek; ölünceye kadar (25 Aralık 1973) Anayasa gereğince Cumhuriyet Senatosu tabiî üyeliği görevinde bulundu.
 

Kalpsiz

Yeni Üye
Katılım
30 Kas 2005
Mesajlar
6,155
Tepkime puanı
0
Yaş
36
battal01.jpg


BATTALGAZİ KİMDİR ?

Adı dilden dile, ünü kuşaktan kuşağa yayılan Seyyid Battal Gazi'nin kimliği, ailesi ve soyu konusunda farklı bilgiler verilmektedir. Azımsanmayacak kaynakta ortak görüş olarak benimsenmiş ve yaygınlaşmış olanı şöyle özetlenebilir: 674/680-740 yılları arasında yaşadığı kabul edilen Seyyid Battal Gazi, Malatya Serdarı (komutanı) Hüseyin Gazi'nin oğludur. Asıl adının Abdullah ya da Ebu Hüseyin olduğu ileri sürülmektedir. Adının Cafer olduğunu benimseyenler ise, O'nun Peygamber soyundan geldiğine, atalarının İmam Cafer, İmam Zeynel Abidin yoluyla İmam Hüseyin'e, dolayısıyla da Hz. Ali'ye ulaştığına inanırlar ve seyyidlik unvanını da soy geçmişinin kanıtı olarak gösterirler. Battal adının yiğitliğinin, cesaretinin ifadesi olduğu, gazilik sanının da gazalarda gösterdiği kahramanlıktan dolayı verildiği belirtilmektedir. Öbür değerlendirmelere gelince; Taberi başta olmak üzere kimi tarihçilere göre O'nun asıl adı Amr ya da Omar'dır. Antakyalı veya şamlıdır. Bazılarına göre de Emevilerin azatlı kölesidir. Çalışkanlığı ve kahramanlığı sayesinde komutanlığa, hatta Misis şehri valiliğine kadar yükselmiştir. Ölüm yeri konusunda da farklı bilgiler verilmekle birlikte çoğunlukla Afyon yakınları veya bugünkü Seyitgazi olduğu, ölümünün de Akrenion savaşları sırasına rastladığı ortak görüş halindedir. F.R. Haslok'a göre: "Kahramanın kendisi Abdullah Ebül Hüseyin el Entaki ismindeki tarihi şahıs olup el Battal (kahraman) bir övünç unvanıdır. Zamanındaki Arap ve Bizans kaynaklarına göre sekizinci asırda Arapların Bizans seferlerine katılmış ve Milâdi 740'da Akroneos (Afyonkarahisar) çarpışmasında yaralanarak bugün ismini taşıyan tekkenin birkaç mil güneyinde şehit düşmüştür. Karl Wulzinger'e göre de: "Cafer Bin Hüseyin Seyyid Battal Gazi, tarihi bir kişi olup babası Hüseyin Gazi'nin ve kendisinin biyografisi destanlarla süslenmiştir. İslâmi tarihçilerin yanında Theophones de halen Bonn'da bulunan Chanographia (Zamanın kronolojisi) adlı eserin 633. sayfasında ondan söz etmektedir. Theophanes'e göre Battal ve Melik 20 bin kişilik bir kuvvetle Akroenes (Akrenion) yakınlarında Leon ve Konstantin komutasındaki Bizans ordusu ile çarpışmakta olan İslâm ordusunun yardımına gelirler. Savaş çok şiddetli geçer ve her iki taraftan da çok sayıda insan ölür. İslâm ordusu Symnada (Şuhut)'ya çekilirken Battal da yaralı olarak III. Leon'a esir düşer ve yolda ölmesi üzerine de Akrenion'a yaklaşık 100 km. uzaklıktaki bugün Seyitgazi olarak anılan yerde vasiyeti uyarınca defnedilir. Babası Hüseyin Gazi de bazı kaynaklara göre Bizans'a yapılan bir akında şehit düşmüştür. Makamı Ankara yakınlarında kendi adıyla anılan Hüseyin Gazi tepesindedir. Annesi Saide Hatun ile eşi Zeynep Hanım'ın ve iki oğlunun mezarları ise eski Malatya'dadır. Annesi Saide Hatun'un peygamber sülalesine ulaştığını söyleyenler de vardır. Ancak soy süreğinin babadan geçtiğine inananlar bunu kabul etmezler.” Prof.Dr. Mükrimin Halil Yinanç'ın 1940'lı yıllarda Almanya'da bulduğu bir nesepname'de Battal Gazi'nin soy kütüğünün Hz. Hüseyin'e ulaştığı gösterilmektedir. Prof. Dr. Fuat Köprülü'ye göre O, "Müslümânlığı kabul eden Türk gazileri arasında yaşamış bir destan kahramanıdır.11 Claude Cahen'e göre de "Bizans savaşlarının bir Arap komutanıdır.12 İslâm tarihçisi ve bu alanın tanınmış araştırmacısı Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak'a göre ise Battal Gazi; "Ünü Orta Asya'dan Endülüs'e kadar yayılmış, tarihi kimliği, efsanevi" kişiliği tarafından yutulmuş bir Arap mücahididir. Seyyid'lik unvanı ona XIII. ya da XIV. yüzyıllarda Anadolu'da verilmiştir. Onun Hz. Ali ya da İmam Hüseyin soyundan geldiğinin kanıtı olduğu iddia edilen siyadetnamenin ise tarihen ispatı ve geçerliliğinin kanıtlanması mümkün değildir.


İşte Size türk Sinemasında yer almış Battalgazi Filmlerinde Birisi

109.jpg


Yönetmen : Atıf Yılmaz
Senarist : Atıf Yılmaz
Firma : Uğur Film
Yapımcı : Memduh Ün
Oyuncular: Cüneyt Arkın,Fikret Hakan,Meral Zeren,Reha Yurdakul
Notlar

Öldürülen babasının intikamı için Bizanslılarla mücadele eden Battal Gazi`nin öyküsü. Battal bu mücadele ünlü savaşçı Hammer ve güzel Bizans prensesi Eleanora ile yakınlık kurar.


Bütün Parçaları İndirmeniz Biraz Zaman Alacak Ama Bu Filmin Hastası Olan Hemşerilerimiz İçin Şimdilik Başka Birşey Gelmiyor Elimizden


http://rapidshare.de/files/35799025/Cuneyt.Arkin--Battal_Gazi_Destani_ByWebarsivnet.part1.rar
http://rapidshare.de/files/35799104/Cuneyt.Arkin--Battal_Gazi_Destani_ByWebarsivnet.part2.rar
http://rapidshare.de/files/35799201/Cuneyt.Arkin--Battal_Gazi_Destani_ByWebarsivnet.part3.rar
http://rapidshare.de/files/35799296/Cuneyt.Arkin--Battal_Gazi_Destani_ByWebarsivnet.part4.rar
http://rapidshare.de/files/35799400/Cuneyt.Arkin--Battal_Gazi_Destani_ByWebarsivnet.part5.rar
http://rapidshare.de/files/35799513/Cuneyt.Arkin--Battal_Gazi_Destani_ByWebarsivnet.part6.rar
http://rapidshare.de/files/35799604/Cuneyt.Arkin--Battal_Gazi_Destani_ByWebarsivnet.part7.rar
http://rapidshare.de/files/35798967/Cuneyt.Arkin--Battal_Gazi_Destani_ByWebarsivnet.part8.rar

Bütün Filmler ve Çekildiği Yıllar

Battal Gazi Destanı Battal Gazi 1971

Battal Gazi'nin İntikamı Battal Gazi 1972

Battal Gazi Geliyor Battal Gazi, Seyyit Battal 1973

Battal Gazi'nin Oğlu Battal Gazi 1974
 

Kalpsiz

Yeni Üye
Katılım
30 Kas 2005
Mesajlar
6,155
Tepkime puanı
0
Yaş
36


GENÇ OSMAN KİMDİR ?

Osmanlı Devleti zamanında, koyunları ile Fırat'ın azgın sularını geçerek bir aile gelip Malatya'ya yerleşir. Aile reisi, ahali içinde koyunları ile geldiği için "Koyun Ağa" olarak anılır. Eşi Hesna Hatun'la evliliğinden de Osman adlı bir evlâtları olur.

      Osman, gözü pek ve çevresinde sevilen bir delikanlıdır. Kabına sığmadığı günlerde IV. Murat'ın Bağdat seferine çıktığı haberi yayılır. Sultan, Safevi Devleti ile yıllardır süren anlaşmazlığa son vermek, büyük dedesi Kanuni Sultan Süleyman'ın hediyesi Bağdat'ı geri almak muradındadır.

      Padişah fermanı, Devlet-i Âliyye'nin-her tarafına duyurulur. Eli silâh tutan, gözü pek yiğitler orduya alınacaktır.

      Genç Osman, bunu duyar. Hemen sefere katılmaya karar verir. Memleketi için savaşacak, düşmana bir ders verecek, ölürse Peygamber'in müjdelediği şahadet mertebesine ulaşacaktır.

      Ancak bu heyecanı fazla sürmez. Sefere katılmak için gittiğinde "Senin daha bıyıkların bile terlememiş." diyerek askere almak istemezler. Buna çok üzülen Genç Osman, muhafızların uyarmalarına ve engellemelerine aldırmadan Padişah'ın huzuruna ulaşmayı başarır. Dileğini iletir, ancak padişahtan da çocuk olduğu uyarısını alınca, cebinden çıkardığı tarağı dudaklarına saplar. Yiğitliğin ve cesaretin sakal ve bıyıkla olmayacağım gösterir.

      Bunun üzerine IV. Murat, onun sefere katılmasına izin verir. Savaş esnasında büyük kahramanlık gösterir Bağdat'ın kale kapısını açar Genç Osman. Savaş esnasında şehit olur. Şehadeti ise mucizevi bir şekildedir. Şehit olduktan sonra da, kellesi koltuğunda üç gün savaştığı söylenmektedir.

      IV. Murat, Genç Osman'ın ailesi ile seferden sonra ilgilenir. Oğlunu Bağdat'a Tatarbaşı olarak tayin eder.

      Genç Osman'ın kahramanlığı halkın hafızasında efsaneleşir ve destanlaşır.

GENÇ OSMAN DESTANI

Bağdat 'a girilmez tozdan dumandan.
Her ana doğurmaz böyle bir aslan
Kelle koltuğunda geliyor aslan
Allah Allah deyip geçti Genç Osman.

Bağdat'ın kapısını Genç Osman açtı
Cümle kâfirler tedbirin şaştı
Kelle koltuğunda üç gün savaştı
Şehitlere serdar oldu Genç Osman

MEHTER MÜZİĞİMİZDE İSE BU DESTAN ŞÖYLE GEÇİYOR

Of of Genç Osman dediğin bir küçük uşak
Beline bağlamış ibrişim kuşak of of.

Aman Askerin içinde birinci uşak
Allah Allah deyip geçti Genç Osman of of.

Of of Genç Osman dediğin bir küçük aslan
Bağdat’ın içime girilmez yastan of of.

Aman her ana doğurmaz böyle bir aslan
Allah Allah deyip geçti Genç Osman of of.

Of of Bağdat’ın kapısını Genç Osman açtı
Düşmanın cümlesi önünden kaçtı of of.

Aman kelle koltuğunda üç gün savaştı
Allah Allah deyip geçti Genç Osman of of.


İndirip Dinlemek İsteyenler İçin Mp3 ünü

http://api.fmanager.net/api_v1/xmlapi.php?dev-t=HTYW0OMA183&with=mod=file,id=18581

tıklayarak indirebilirsiniz
 

Kalpsiz

Yeni Üye
Katılım
30 Kas 2005
Mesajlar
6,155
Tepkime puanı
0
Yaş
36

fahrikayahan.jpg


MALATYALI FAHRİ KAYAHAN

Eserleri bir döneme damgasını vurmuş, yaşamı hakkındaki söylentiler magazin dünyasını uzun bir süre meşgul etmiş olan Malatya'nın "Halk şarkıları bestekârı" ve "Tambur üstadı" Fahri Kayahan hakkında bildiklerimiz, onun büyük şöhretine bakıldığında fazla değildir. Bazı magazin mecmualarında gazetelerin sanat sayfalarında, il yıllıklarında, dernek ve vakıfların özel dergilerinde Fahri Kayahan'la ilgili kısıtlı bilgileri elde etmek mümkünse de bunların hiçbiri bir sanatçı monografisi oluşturmaya yeterli belge ve bilgileri içermemektedir... Buna karşın Kayahan'ın yakın çevresinden ve diğer kaynaklardan elde ettiğimiz belgeler sayesinde, bu sanatçının yaşamı hakkında kısa da olsa bazı önemli kesitleri buraya aktarmaya çalışacağız.

Fahri Kayahan 1918 yılında Malatya'da doğdu. Babası Gaffar Ağa sülalesinden Mustafa Bey, annesi Şam Kadısı'nın kızı Şerife Hanım'dır. Şerife Hanım ile Mustafa Bey'in Makbule ve Fahri adında bir kız bir erkek çocukları olur. Fahri Kayahan'ın kız kardeşi Makbule 11 yaşındayken ateşli bir hastalıktan ölür. Ailenin tek çocuğu olarak kalan Fahri büyük bir özenle yetiştirilir.

İlk, orta ve lise tahsilini Malatya'da tamamlar. Babasının Malatya'nın en büyük manifatura dükkanına sahip olması genç Fahri Kayahan'ı bu dükkanda çalışmaya mecbur eder. Ancak O'nun gözü müziktedir... Bir enstruman çalmak, türkü söylemek ister hep. Fırsat buldukça dağda bayırda arkadaşlarıyla gramafon dinlemeye giderler. Kendi yöresinin dışındaki müziklerle tanışması da bu dönemde başlar. İlk önceleri bağlamaya heves eder ve bir süre bağlama çalar. Daha sonra Karaköylü Reşat Dayı'dan tambur dersleri alır. Fahri Kayahan'ın bizler için son derece karanlıklarla kaplı bu yılları O'nun sonraki yaş**yasak**nda etkin rol oynayacaktır. Kayahan'ın meslek yaş**yasak**ndaki önemli olaylardan biri de bağlamayı bırakıp Tambur çalmasıdır.

Henüz ilk gençlik çağlarını yaşayan Malatya'lı Fahri, şehir merkezinde katıldığı bir şenlik sırasında Fahriye isminde genç ve güzel bir kızla tanışır. Malatya'nın ileri gelen ailelerinden olan Hamikoğulları'ndan Hacı Ağa'nın kızı Fahriye ile 1933 yılında evlenir. Hacı Ağa'nın konağına iç güveyi giren Fahri kısa zamanda bu konakta yapılan müzik toplantılarının tanınmış simaları arasına girmeyi başarır. Konakta keman, piyano, ud, tambur gibi enstrumanlar bulunmaktadır. Hacı Ağa keman çalmakta, damadı Fahri de ona tamburu ve sesi ile eşlik etmektedir. Bir süre sonra Fahriye Hanım hamile kalır ve 1934 yılında Suade adını verdikleri bir çocukları doğar. Fahriye ve Fahri Kayahan çifti mutluluk ve esenlik içinde yaşamlarını sürdürmektedirler. Ancak 1936 yılının Ocak ayının son gününde Fahri Kayahan'ın daha sonraki yaş**yasak**nda derin izler bırakacak
o talihsiz olay yaşanır. Fahriye Hanım hayatını kaybeder. Fahri Kayahan eşini kaybetmenin derin acısına dayanamaz. Bu olay karşısında iki yaşındaki kızı ile annesi ve babasını da alarak Malatya'yl terkeder; İstanbul'a gelir. Kendisini İstanbul'un usta müzisyenlerinin ve bestekârlarının arasında bulur. Selahattin Pınar, Artaki Candan gibi ünlü isimlerle tanışır. O yıllarda İstanbul'un canlı müzik merkezleri konumunda olan Borsa Kıraathanesi'nde Belvü Çay Bahçesi'nde, 'nde tamburu ve sesiyle başarılı programlar yapar. 1937 yılında Almanya'ya giderek Polydor Plak firmasına yedi adet plak doldurur. İstanbul'un müzik yaşantısını kısa zamanda öğrendiği gibi yurt dışındaki müzik atmosferini
de öğrenmiştir artık. Yurda döndükten sonra Malatya'lı Fahri Kayahan adıyla ünlenecek onlarca plağa sesinin ve sazının nağmelerini kaydettirecektir. Yine pekçok besteye bu dönemde imzasını atar. Malatyalı Fahri'nin tüm yurdu saran şöhreti 1940'lı 50'li yıllarda hep sürecektir...

1937 yılında Dolmabahçe Sarayı'nda Atatürk'ün huzurunda çalıp söyler. 1939 yılında bedelli kısa dönem askerlik görevini tamamlar.

Fahri Kayahan Malatya'nın sayılı manifaturacılarından birinin oğlu olması sebebiyle daima şık ve temiz giyinen bir kişidir. Yaşamı boyunca hiç içki ve sigara kullanmadığı söylenir. İIk evliliğinden yıllar sonra Sadiye Arcuman'la kısa bir evlilik daha yapmıştır. Hayatı boyunca gerek iş ve sanat çevresinden, gerekse memleketinden pek çok arkadaşı ile muhabbette olmasına rağmen o yalnız ve içine kapanık bir insandır.

1940'lı yılların yükselen değerlerinden biri de ses sanatkarlarının film çevirmesidir. Müzeyyen Senar ile Kerem ile Aslı, Suzan Yakar ile Saz ve Caz filmlerinde oyuncu olarak rol almıştır. Bu filmlerde olduğu gibi bazı filmlerde yalnızca tamburu ve sesiyle film müzikleri yapmıştır. Bununla birlikte Fahri Kayahan'ın senaryolarını burada anmadan geçmemek gerekir. Çoğu Anadolu insanının yaş**yasak**ndan kesitleri içeren bu senaryoların bazıları filme çekilmiştir. Tamamı 60 civarında olan senaryolarından bazıları şunlardır; Sarı Kordela, Şirvan ile Abuzer, Ezo Gelin, Bülbül, Öldüren Yumruk, Gümüş Kırbaç, Perçemli Aslan, Yıldızlardan Gelen Dilber, Sokak Rakkasesi...

Fahri Kayahan'ın ilk gençlik yıllarından itibaren gerek görüntüsüyle gerekse davranışlarıyla daima elitist bir hal sergilediğini yakınları söylemektedir. Böylesi bir hayat tarzı O'nu devletin en üst düzeyindeki simalarla da buluşturmuş ve bu kişilerle uzun süreli birliktelikler yaşamıştır. Bunlardan biri Atatürk'le olan beraberliğidir. Sık sık Atatürk'ün huzurunda çalıp söylediği ve sohbet ettiği anlatılır. Bu türden yakınlaşmaların en yoğunu ise İnönü ailesiyle olmuştur. İstanbul'a geldikleri ilk günden itibaren İnönüler'in Kayahan Ailesi'ne himmetleri anımsanmayacak derecededir. Fahri Kayahan'ın İsmet Paşa'yla ilişkileri hep sıcak bir zeminde gerçekleşmiştir... Askeri ve bürokrat çevreyle ilişkileri ise sürekli devam etmiştir. Bununla birlikte o dönemdeki (1940-60) kırsal kesimin müzik anlayışının farklı bir tarzla şehir ortamında Fahri Kayahan'la taş plaklara aktarıldığını görüyoruz. Bu konudaki ayrıntıları diğer bölümde vermeye çalışacağız.

Malatyalı Fahri'nin yukarıda aktardığımız üst düzeydeki (bilhassa yönetimdeki) kişilerle olan ilişkilerinin yanında, özellikle hemşehrisi ve arkadaşlarıyla olan ilişkileri özel hayatının en yoğun ve duygulu kısmını oluşturur.
Ahmet Fırat, Mehmet Kığılı, Asım Kurdal, Mahmut Hoşhanlı, Nazım Uzun Hekimoğlu, Şefik Kayahan, Ziya Soylu, Enver Bengü, Mustafa Kılıçaslan, Faruk Diyarbakırlı, Çakır Ahmet ve Beşiktaşlı Arap Zeki en yakın dostlarıdır... Dost meclislerindeki Fahri Kayahan sakin, duygulu, samimi kişiliğiyle tanınmıştır. İçki ve sigara kullanmayışı onun hiçbir zaman "aşırı" davranışlarda bulunmamasının sebebi olarak gösterilir.

Ancak bu fazlasıyla hassas mizacı kendisine her zaman ağır faturalar çıkarmıştır. Bilhassa hayatının son döneminde yaşadığı talihsiz olay karşısında dayanma gücünü yitirmiştir. 1969 yılının ilk yarısıdır. Kayahan o sıralar Galatasaray Kalyoncu Kulluk'ta Ömer İnönü'ye ait bir evde oturmaktadır. Bir gece akrabalarından Avni Kurtbilek'in evine misafir olarak gitmiştir. Gece yarısı eve döndüğünde evinin soyulduğunu görür. Bütün plakları, elbiseleri, kıymetli özel eşyaları, evinde ne varsa yasakürülmüştür. Olay karşısında şok geçiren Kayahan hastaneye kaldırılır. Çilelerle ve sıkıntılarla dolu bir yaş**yasak**n ardından yaşanan bu olay karşısında vücudu ve gönlü dirençsiz kalmıştır. Yaklaşık bir ay hastanede yatar. Doktorların olağanüstü çabalarına rağmen kurtarılamayarak 22 Nisan 1969 Salı günü hayata veda eder.

Sanatçımızın mezarı zincirlikuyuda olup, Sabancı aile mezarlığının hemen altından geçen yolun başındaki demir boruyla yükseltilmiş bir musluğun 4-5 mezar altında PAFTA 16'da yeralmaktadır. Mezar taşında "MALATYA EŞRAFINDAN GAFFARZADE FAHRİ KAYAHAN" yazmaktadır. Böyle ses ve deha bir daha gelmez. Allah rahmet eylesin.

Kayısının dalında bülbüller öter,
Yeşil bahçelerde menevşe biter,
Herkesin sevdiği gözünde tüter,
.....
Al eyvana yatak serdim yumuşak,
Öpme bilmez, sıkma bilmez, gonuşak.
....
Gözümün bebeği yâr, elimin emeği yâr,
Mihnet ile kazandım, soframın ekmeği yâr...
....
....
Çekin kır atımı nalbant nallasın
Verin parasını hakgı galmasm,
Benden sonra binen murat almasın
Endi mi Mehralı bey Yemen'e
Çayır çemene?
....



BU ünlü Malatyalı üstadımızdan seçme eserler dinleyebilirsiniz.

1-Askinla Olsemde Pisman Degilim.mp3
2-Ay Dogdu Duze Dustu.mp3
3-Bozulmus Gonlumun Bostani Bagi.mp3
4-Daglar Basi Oldu Yurdum.mp3
5-Derin Hulyalara Kapildi Gonlum.mp3
6-Dert Bende.mp3
7-Ezo Geliin.mp3
8-Felek Birak Yakami.mp3
9-Gidecegim Bu Yolumu.mp3
10-Ismet Pasa.mp3
11-Istersen Halime Gul.mp3
12-Karadir Kaslarin.mp3
13-Mapushane.mp3
14-Nazli Yare Fiske Ile Tas Attim.mp3
15-Ordegin Surusu.mp3
16-Oyle Bir Gun Olurki.mp3
17-Ruyamda Gordum Mahini.mp3
18-Sana Dedim Guzel.mp3
19-Sari Gelin.mp3
20-Sari Kurdele.mp3
21-Sensiz Sonmez Su Kalbimin Atesi.mp3
22-Su Daglari Delmeli.mp3
23-Su Fani Dünyayi Tarif.mp3
24-Tabip Acma Eyilesmez Bu Yarami.mp3
25-Yolum Dustu Suriyeye Halebe.mp3

Dosya Boyutu : 71.33 MB




http://www.datenschleuder.eu/get_b8e1332a7f8a13ebfa8c4eb00c366c03.html

Download şekli; Yukardaki linki tıklayın.  Sonra karşınıza çıkan zip dosyası resminin hemen altında 10 dan geriye doğru sayı sayar ve sayı sıfırlanınca download yazısı çıkar. Orayı tıklayıp, sorunsuzca indirin. İyi dinlemeler.
 

Kalpsiz

Yeni Üye
Katılım
30 Kas 2005
Mesajlar
6,155
Tepkime puanı
0
Yaş
36
planindir5po.jpg


Çanakkale Zaferi’nin yıldönümü kutlamaları sırasında ortaya çıkan ve Çanakkale Savaşı’nı simgeleyen fotoğraftaki 2 askerin Malatya’nın Kadiruşağı Köyü’nden Mehmet Alioğlu Abdulvahap ile Ahmetoğlu Hüseyin olduğu ortaya çıktı.

Fotoğraftaki 2 askerin çocukları ve torunları olduğunu iddia eden kişiler Malatya’da yaşıyor. Fotoğrafta sağ tarafta bulunan Ahmetoğlu Hüseyin’in torunu olduğunu ileri süren 57 yaşındaki Mehmet Demir, fotoğrafın gazetelerde yayınlanması ile çok heyecanlandıklarını ifade ederek, her yıl gidip kabrini ziyaret ettiği dedesinin fotoğrafına sahip olmanın gururunu ve mutluluğunu yaşadığını kaydetti. Dedesinin, babası 6 aylık iken köyün diğer gençleri ile birlikte cepheye gittiğini anlatan Demir, “Dedem bir daha geri dönmedi. Babam Mahmut Demir 18 yaşına kadar dedeme bağlanan maaşı aldı. Ben her yıl gidip dedemin kabrini ziyaret ediyorum. Bu fotoğrafı görünce çok sevindik ve heyecanlandık. Babamın gençlik fotoğrafı ile tıpatıp aynı. Köyün daha ileri gelen yaşlılarına da gösterdik. Hepsi dedemi tanıdı. Bizim için büyük gurur kaynağı.” dedi. Demir Ticaret sahibi Mehmet Demir’in tek isteği ise o dönemde savaşa giden herkese verilen madalyalardan kendilerine de verilmesi.

Fotoğrafta sol tarafta duran askerin torunu olduğunu ifade eden Nihat Yılmaz (42)’ın anlattıkları yürek parçalıyor. Babaları Mevlüd Yılmaz’ın 6 aylık iken dedelerinin savaşa gittiğini söyleyen Yılmaz, “Dedemin Ahşan ve Fatma adında iki ablası varmış, onlar açlık ve sefalet nedeniyle hayatlarını kaybetmişler. Babama fotoğraftaki diğer asker olan Ahmetoğlu Hüseyin’in annesi yani babamın halası bakıp büyütmüş.” dedi. Dedelerinin savaşa davullarla gönderildiğini ifade eden diğer torunu Vahap Yılmaz (36) ise, dedelerinin fotoğrafının gazetelerde yer almasının kendilerine büyük bir gurur kaynağı olduğunun altını çizdi. Fotoğrafı 10 yıl önce vefat eden babalarının görmesini çok arzu ettiklerini belirten Yılmaz, “Babam bu fotoğrafı görse kim bilir ne kadar duygulanırdı. Biz maddi durumumuz iyi olmadığı için dedemin kabrine hiç gidemedik. Ancak bir defa bir televizyon kanalında Çanakkale ile ilgili bir programda kabrini görme imkanı bulduk. Hamallık yapıyoruz. Maddi imkân bulur bulmaz gidip dedemizin kabrini de ziyaret edeceğiz.” şeklinde konuştu. Malatya Emniyet Müdürü Ali Osman Kahya, maddi imkansızlık nedeniyle Çanakkale’ye gidemeyen Yılmaz ailesinin fertlerini Çanakkale’yi gezdirme sözü verirken, “Bu vatan için her şeylerini ortaya koymuş insanların torunlarını, onların kabirlerine yasakürmek bizim için bir görevdir.” dedi.

Çanakkale’deki askerlerin akrabası olan Saim Çolak (45) ise büyükannesinden dinlediği bir hatırayı şu ifadelerle anlatıyor: “Fotoğrafta sağ taraftaki Ahmetoğlu Hasan Hüseyin onbaşı topçu bir askermiş. Bir Alman komutanın emrinde görev yapıyormuş. İngiliz gemileri geçerken Alman komutanlar içki âlemindeler. Ateş emri vermiyorlar. Hasan Hüseyin onbaşı izinsiz olarak ateş ediyor ve iki gemiyi batırıyor. Ancak Alman subay Hasan Hüseyin onbaşıyı izinsiz ateş ettiği için şehit ediyor. Türk subaylar gelip binbaşı olan Alman subayın rütbesini söküp Hasan Hüseyin onbaşının cenazesine takıyorlar.”


mehmetcik1915.jpg
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst