Hep konuşuyoruz, kadın erkek ilişkilerinden, kadınların tavrı ve hislerinden, erkeklerin tavrı ve kadınlara inat farklı hislerinden. Konuşuyoruz da, çözümsüz, hep ortaya konuşuyoruz.
Kadın; ilişkisinin, beraberliğinin temelinde aşk yatmasını istiyor. Tüm hayatını aşk üzerine kurabiliyor. Kadın, karışık bir duygu yumağı. Kadın, cinselliğini sadece sevdiğiyle yaşayabilecek, aksi takdirde bu durumu aklına bile getirmeyecek, güçlü bir ruh.
Erkeğe gelince; avcı! Var oluştan bu yana avlanmış erkek. Sadakat duygusu veya sevgisi kadınınkinden çok farklı. Cinsel dürtüleri, acilen çözüm bekliyor. Bu ihtiyacını gidermek için de, kadının aksine, aşık olması gerekmiyor. Sadakat, aşk ve seks farklı noktalarda duruyor erkeğin hayatında. Onlara göre, bunların hepsi birbirinden ayrı konular.
Erkek: sen aşk istiyorsun
ben aşk istemiyorum
sen aşkla sevişmek istiyorsun
ben aşksız da sevişmek istiyorum
“Ben aşk olmadan sevişmek istiyorum. Yada kolay aşık oluyorum. Aynını başkasının neden yapmadığını anlamak istemiyorum. Bir kadını beğenmek, çekici bulmak neden yetmiyor anlamıyorum. Seni çok beğendim, neden sevişmiyoruz desem çok kızarlar mı?”
Sanırım kadınlar için bu kadar kolay izah edilebilir bir durum değil sevişmek. Detay istiyoruz biz, aşk varsa görmek istiyoruz. Hem zaten erkekler gibi acelemiz de yok!
“Teklif etmek bile, hayır cevabına hazır olsak da, sadece sormak istemiş olsam da ayıptır değil mi?”
Evet, bir kadına böyle bir teklifle gitse bir erkek, büyük bir ihtimalle ya sert bir bakıştır alacağı ya da kafasına bir çanta darbesi. Bunun tersi olma ihtimali, kadının “peki canım” deme ihtimali yok mu? Var ama o kadar az bir oran ki!
“Aşıkmış gibi yapabilme okulu var mı acaba? Ya da sabır ilacı? Beklesem kaç günde o moda gelir? Çok beğeniyorum, sadece bir kere sevişelim istiyorum, hiç olmazsa bir kere, vallahi aklım kalacak yoksa, tenin çok güzel, sesin çok güzel, saçların çok güzel, gözlerin çok güzel, ayak bileklerin çok güzel, parfümün çok güzel desem, bunlar yeterli olmaz mı?”
Bildiğim kadarıyla çok erkek, kırk yaşını aştıktan sonra, otomatikman bu okuldan mezun oluyor. Yani bu bir sürünceme dönemi demek ki erkekler için, kırk yaşına kadar olan süre! Bir kadın ne kadar çok arzulanır ve istenirse ve bu lafları ne kadar sık duyarsa, o kadar “off” olur. Kadını cezbeden, söylenmemiş kelimelerdir, söylenenler değil. Bu kadar şey saymak bir kadına, değil yeterli, tamamen gereksizdir. Maça hükmen mağlup başlamaktır.
“Biz erkeklerin kapasitesi bu kadarsa, neden suçlu insan olmak zorundayız. İçimizden bazıları dahi olabilir, daha iyisini verebilir, ama diğerlerine yapılan bu muamele insan haklarına aykırı değil mi?”
Erkeklerin kapasitesi değil hormonları bu durumu yönlendiren. İçinizden bazıları da dahi değil, belli bir yaşı aşmış, kadını kısmen de olsa çözmüş, nabza göre şerbet vermenin ilmini okumuş, doktorasını yapmış erkeklerdir. Yoksa özde onların da hormonları aynı düzeyde çalışır, sadece bu durumu lehlerine çevirmeyi öğrendiklerinden, dahi izlenimi verebilirler.
“Aşık etmezsen, sevişemezsin de ama aşık olman bile yetmiyor. Aşksız olmaz kısmı yalan, adamda aşk olsa da, hep beraber ‘kollej kollej’ demeden olmuyor. Al o duygularını , sok bir tarafına deniyor. Aşk göstergesini de kadınlar okuyabiliyor bir tek. Yani adam aşığım dese de, yanılıyorsun , sen bana aşık değilsin’ i çok rahat söyleyebiliyor kadınlar. İspatlamak için canını versen, geride sevişecek bir can kalmayacak zaten. Bir can için canını vermek. Can Yücel’in dediği gibi ‘bir ömür için bir ömrü veriyoruz’. İşin özeti nedir?”
Bir kadın, bir erkeğin aşkına inanmıyorsa, kesinlikle yukarıda belirttiğim toy hallerden birisi mevcuttur. Fazlaca ortaya dökülen hormonsal davranışlar, kadında bir bahane bulup uzaklaşma hissi uyandırırlar. Yani aslında inanmıyorum değil, istemiyorum demek ister kadınlar.
“Aslında neden yazıyorum bunları? Felaket durumdayım. Seçip sayıyı azaltsam da kolay olmuyor, yine sıfır. Bir de erişememe acısı var. Yada o moda gelememe. Kendimi güçsüz hissedip oyuncak olma. Sigarayı bıraktığındaki gibi el ayak titremesi, koluma birisi giriverse, yok!”
Yine kadın ve erkek yapılarındaki farklılığa geliyoruz burada. Kadınlar erkeklerden daha dayanıklılar. Acıya, yalnızlığa. Bir kadın sırf ihtiyacını gidermek için bir erkekle beraber olmaz, olan da vardır ama yukarıda da söylediğim gibi, oran oldukça azdır. İşte erkek burada cidden zayıf! Fakat bunun çözümü de yok, yani erkeğin doğası bunu gerektiriyor.
“Çok cici internet, telefon hede hödö sohbetlerini aşamıyorum. Bir kaç saat buluşuyoruz. Hiç bir karşılık göremeden, yanaklara güzel birer öpücük, sonra eski tasa iniş. Hamamın çinileri değişse de, suyun rengi yeşil aksa da, aynı hamam.”
Tabi ki, kadınlar nasıl değişir ki. Saç renkleri, boyları, kıyafetleri, konuşma tarzları, kaprisleri farklı olabilir ama kadınlar özde aynıdır. Erkeklerin alacağı tepkiler ya da duyacakları şeyler de, aşağı yukarı birbirine benzeyecektir şimdiye kadar konuştuğumuz konularda.
“Çok sıkıldım. Can Yücel’in dediği gibi: ‘Ölüm var zira. Ölüme inat tutunmak lazım. İnadına kök salmak lazım. Bari ufak kaçışlar yapabilsek. Var tabii yapanlar. Ama az. Sadece kaymak tabakası. Hepimiz kaçabilsek...Bütçe, zaman, keyif...Denk olsa. Gün içinde mesela...Küçücük gitmeler yapabilsek. Ne mümkün. Sabah 09:00, aksam 18:00. Sonra başka mecburiyetler. Sıkışıp kaldık. Sırf yeme, içme, barınmanın bedeli bu kadar ağır olmamalı... Hayatta kalabilmek için ömür veriyoruz. Bir ömür karşılığı bir omur yani... Ne saçma. Bahar mıdır bizi bu hale getiren? Galiba. Ben her bahar aşık olmam ama her bahar gitmek isterim. Gittiğim olmadı hiç. Ama olsun... İstemek de güzel’
Hiç gitmedim, orada olmadım diyen erkek yalan söyler. Gitmiştir. Yapmıştır. Her daim böyle olmamıştır durum. Ya da geçen ay bir sevgili vardır da, bu ay yalnız diye zayıf duruma düşmüştür. Şimdi beğendiği bir kadınla sevişse, yarın yeni bir çağ yaratır. İşinde tavan yapar, sosyal cimcime olur ama geri dönüp de dün onu mutlu eden kadını aramaz. Yani, gelecek ay yine yalnız kalacaktır. Gitmeyi bilmek gibi, birlikte gitmeyi de bilmek gerekmez mi? Yada bazen durmak!!
>>>Alıntıdır<<<