Bir Ayrılış Hikayesi...

3va

Yeni Üye
Katılım
3 Ocak 2006
Mesajlar
12,779
Tepkime puanı
0
Yaş
41
Erkek kadına dedi ki:
Seni seviyorum,
ama nasıl?
Avuçlarımda camdan bir parça gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya, çıldırasıya...

Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl?
Kilometrelerce derin, kilometrelerce dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beşyüz
yüzde hudutsuz kere yüz...

Kadın erkeğe dedi ki:
-Baktım
dudağımla, yüreğimle, kafamla;
severek, korkarak, eğilerek,
dudağına, yüreğine, kafana.
Şimdi ne söylüyorsam
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana...
Ve artık
biliyorum:
Toprağın
Yüzü güneşli bir ana gibi
En son, en güzel çocuğunu emzirdiğini...

Fakat neyleyim
saçlarım dolanmış
ölmekte olanın parmaklarına
başımı kurtarmam kâbil değil!
Sen yürümelisin,
yeni doğan çocuğun
gözlerine bakarak...

Sen yürümelisin,
beni bırakarak...

Kadın sustu.

SARILDILAR

Bir kitap düştü yere...
Kapandı bir pencere...

AYRILDILAR...
 

By_Senator

Aktif Üye
Katılım
4 Mar 2006
Mesajlar
153
Tepkime puanı
0
Yaş
1020
AnLatıLmak İstenen KeLimeLeri Çok GüzeL anLatmış Yazar. BizimLe PayLaştıgın için SaoL verliebt ( Artı Rep )
 

3va

Yeni Üye
Katılım
3 Ocak 2006
Mesajlar
12,779
Tepkime puanı
0
Yaş
41
teşekkürler By_Senator
okumana ve begenmene sevindim ;)
 

canik

Yeni Üye
Katılım
30 Kas 2005
Mesajlar
15,200
Tepkime puanı
0
Yaş
1020
paylaşımın için sağol veliebt ;)
 

3va

Yeni Üye
Katılım
3 Ocak 2006
Mesajlar
12,779
Tepkime puanı
0
Yaş
41
ben tşkr ederim KaraGözlüm ;)
 

3va

Yeni Üye
Katılım
3 Ocak 2006
Mesajlar
12,779
Tepkime puanı
0
Yaş
41
Özbenliğimiz kendimiz olamadığımızda bu durumu bize farkettirmek için her türlü deneyimi yaşatır. 

Saat çalmaya başladığında sabahın 7.00'siydi. Eliyle saatin zilini kapatmak üzere uzandı, öylesine isteksizdiki uyanmak için; dokunuşuyla saat yere savruldu. Başını yastığın altına soktu, hiç kalkmak istemiyordu.

Saatin çalışıyla birlikte düşüncelerde zihninde uyanış içerisindeydi ve herbiri kendisini ifade eden duygularıda çağırmaya başlamıştı. Unutmak istediği herşey uyanmaya başlamıştı. Aniden bir acı hissetti yüreğinde, midesi bulandı ve bu onun uyanmasına yetmişti. Doğruldu yatağın içinde ve başını ellerinin arasına alarak derin bir soluk aldı. Yeni bir gün başlamıştı ve hatırladığı ilk şey onun artık hayatında olmadığı, onu kaybettiği gerçeği idi. Tutkunun özlemini hissetti yeniden, onu kaybetmek istemiyordu... Ama nasıl?

İlerleyen zamana baktı, hazırlanmalıydı, çalışması gerekiyordu hiç istemesede! İstediği tek bir şey vardı, "O"... Banyoya girdi, duşu açtı, suyu tüm bedeninde hissetmeye başladı. Zihni yine onunla dolmaya başladığında suyu daha da soğuttu. Yok yok ondan kurtulmalıydı, iyiki bitmişti, bir anda tüm hayatının onunla yada onsuz mahvolduğunu hissetti... Buz gibi suyun altında kendine gelmeye çalıştı. Onun daha fazla zihninde kalmasına izin vermemeli, zihnini boşaltmalı ve yeni güne başlamalıydı her şeye rağmen...

Yola koyulduğunda saat 8.00'di. Oldukça yoğun trafiğin içinde yalnız ama zihniyle sohbetteydi. Onun hayali geldi gözlerinin önüne, içindeki arzu yeniden uyandı. Onu yeniden görmek istediğini bir kez daha farketti. Radyoyu açtı, çalan şarkı sanki özellikle seçilmişti, ayrılık acısını anlatmaktaydı şarkının sözleri. Midesine kramp girdi... İçinde cılız bir ses sormaktaydı "Bu acıyı daha ne kadar çekeceksin?" duymamazlığa geldi. Acı da olsa bu duyguları yaşamak güzeldi, adeta onu besliyordu...

Masasının başına geldiğinde yaklaşık 1,5 saat süren yolculuğunun nasıl geçtiğini farkında bile değildi. Aracının içinde otomatik bir robottan farkı yoktu. Herşey zihninde olup bitmekteydi, kendisi, çevresi, insanlar her şey yok gibiydi. Zihninin içinde yaşıyordu sadece. 10.30'da toplantısı vardı ona hazırlanmalıydı. Ama önce posta kutusunu kontrol etmek istedi. Tek görmek istediği ondan bir mesajdı. Her şeye rağmen! Kimbilir, belki... Ümit dolu düşünceler içinde mesajlara göz gezdirdi.. Henüz bir şey yoktu, ama gelebilir diyordu zihni...

Toplantı, öğle yemeği derken gün geçmişti. Bu süreç içinde onu düşünmeye vakti olamamıştı. Şimdi kendisini daha iyi hissediyordu. O zihninde değilken daha iyiydi. Hatta oldukçada keyifli geçmişti günü. Bu keyfi sürdürmeye karar vererek bir dostunu aradı. Birlikte birşeyler yiyerek laflayacaklardı. Aksi halde zihni onu yine ona mahkum edecekti. Nasılsa yine o girdaba yeniden girmeyi istemedi. Mantıklı yanı bu ilişkiyi hiç onaylamamaktaydı. Başlangıçta onca yıllık yaş farkını bir türlü kabul edemiyordu akıllı yanı ama ilişkinin devamında bunu hiç hissedemez olmuştu taki bu ona bir ihanetle hatırlatılana kadar. Evet bu ayrılık bir ihanetin sonucuydu kabul etmek istesede istemesede.

Yine aklı bulanmıştı. Gerçeklerle yüzleşmek enerjisini daha da düşürüyordu. En iyisi yine düşünmemekti, başarabildiğinde kendini daha iyi hissedebiliyordu hiç değilse. Gücünü yeniden toplayabilmesi için buna ihtiyacı vardı. Arkadaşıyla buluşmuşlar, ordan burdan laflamışlardı ama konu ona gelmişti. O anlattı arkadaşı dinledi, ondan başka bir şey konuşmanın anlamı yok gibiydi. Gece sonlanmış ve gene yatağında kendiyle başbaşaydı. İçindeki cılız ses biraz daha güçlü sorgularcasına çıkıyordu. "Neden yaşanmıştı tüm bunlar?"

Coşku ve sevgi dolu bir çocukluk dönemi geçirmişti. Ergenliğe adım attığı yıllarda okuduğu kitaplar, dinlediği müzik, özgürlük anlayışı, yaşama bakışı farklıydı diğer insanlardan. Çılgınlık onun için sıradandı. Keyifliydi o yıllar. Gençlik yıllarında aile içinde beklenmedik olaylar sonucunda kendisini aile bireylerinin sorumluluğunu taşıyan ve yaşamı kontrol eden bir kimlikte buldu. Hayallerini zihninde bilinmeyen bir zamana ertelenmişti ve orada kalmışlardı. Yaşamı yeni şartlarının gereği biçimlendi. Yani başkalarının çizdiği resmin içindeydi ve o aslında onun resmi değildi. Sorumlulukları gereği yıllarca başkalarını mutlu etmek adına bu resmin içinde varlık göstermeye devam etti. Birde bunları kendi mükemmelliyetçi yapısı destekledi. Meli- malılarla, kuralların içine sıkışıp kaldı yıllardır. Olgunluk çağlarında artık o resmin kendisine ait olmadığını farketmişti, çıkış bulmak arzusuyla bir arayışa girmiştiki çok geçmeden ona rastladı ve onu ilk gördüğünde kendi resmini yapmaya karar verdi farkında olmadan. Ama zaman zihninde bıraktığı yerde değildi ve yaptığı resimde şimdiki zamanına uymuyordu. Birbirlerine duydukları aşkın etkisi ile bir müddet ilişkileri mükemmel bir şekilde devam etti ama o kadardı işte. Zamanla da alev söndü, ilişki bitti. İçindeki cılız ses biraz daha güçlenmiş olarak bir soru daha yöneltti . Şimdi ne yapacaksın?

Mehtaplı bir gecede mehtabı izlerken derin bir nefes aldı, artık biten ilişkinin ardından gidemezdi. Yeni resmin de kendisine ait olmadığını biliyordu. Oysaki o mehtabın denize vuran yakamozlarının içinde özgür olmak, bir balık gibi kaybolmak istiyordu. Yaşananlar, herşeye rağmen çok güzeldi, onu zenginleştirmişti, aşkı yeniden yaşatmış, var olduğunu hissettirmişti ona acı içinde de olsa. Artık kendine yepyeni bir resim yapma zamanı geldiğini anladı. Bu kez içindeki o minik sesi, kendi özbenliğinin sesini dinleyecek, dengeler içinde gençliğini bıraktığı yerden yeniden yaşatacaktı. Bu deneyim ona farkında olmadan çok şey öğretmişti. Hiç bir şey coşku dolu bir hayatı yaşamak için geç değildi.

Özbenliğimiz kendimiz olamadığımızda bu durumu bize farkettirmek için her türlü deneyimi bize yaşatır. Yaşamda başımıza gelen herşey aslında ihtiyacımız olduğu için gelmektedir. Yaşanan her deneyimde amaç farkındalıklarımızın artmasıdır. Her deneyim bir ders içerir ve biz öğreneceklerimizi farkedene kadar da bazen aynı deneyim yıllarca başımıza gelmeye devam eder durur. Yaşanan tüm deneyimleri haklı, haksız, iyi, kötü, doğru, yanlış diye değerlendirirsek olayların içine sıkışır kalırız. Esas amacımız yaşadığımız deneyimlere dışardan bakarak olanı görebilmektir. Direnç göstermeden olanı olduğu gibi kabul edebilmektir. 

Rüya Yüksel
 

derin***

Yeni Üye
Katılım
18 Mar 2006
Mesajlar
11,193
Tepkime puanı
0
Yaş
36
tşkler verliebt bu güzel paylaşımların için ;)
 

3va

Yeni Üye
Katılım
3 Ocak 2006
Mesajlar
12,779
Tepkime puanı
0
Yaş
41
ben teşekkür ederim duygum ;)
 

JmB CooL

Aktif Üye
Katılım
3 May 2006
Mesajlar
1,242
Tepkime puanı
0
Yaş
44
''Özbenliğimiz kendimiz olamadığımızda bu durumu bize farkettirmek için her türlü deneyimi bize yaşatır. Yaşamda başımıza gelen herşey aslında ihtiyacımız olduğu için gelmektedir. Yaşanan her deneyimde amaç farkındalıklarımızın artmasıdır. Her deneyim bir ders içerir ve biz öğreneceklerimizi farkedene kadar da bazen aynı deneyim yıllarca başımıza gelmeye devam eder durur. Yaşanan tüm deneyimleri haklı, haksız, iyi, kötü, doğru, yanlış diye değerlendirirsek olayların içine sıkışır kalırız. Esas amacımız yaşadığımız deneyimlere dışardan bakarak olanı görebilmektir. Direnç göstermeden olanı olduğu gibi kabul edebilmektir.''


Thats CooL..
 

Saripapatya

Aktif Üye
Katılım
3 Ara 2005
Mesajlar
417
Tepkime puanı
0
Yaş
40
Bir kitap düştü yere...
Kapandı bir pencere...

AYRILDILAR...


cok guzeldi cnm saol paylasimin icin,, :'(
 

3va

Yeni Üye
Katılım
3 Ocak 2006
Mesajlar
12,779
Tepkime puanı
0
Yaş
41
İki özne bir yüklemdik.
Yine de eksiktik.
Sen bir özne daha dahil ettin cümlemize.
Ben düştüm sonra, iki kaldınız.
Nasılsa devrik bir cümleydik.
Ne süslü kelimelerdik, ne de bir anlam yüklendik.
Geçmiş zamanda başladık yazılmaya, şimdiki zamana yenildik.
Biz iki özne bir cümleye yetemedik.
İkimiz bir olup da bir yükleme denk gelemedik.

Şimdi ayrı hikayelerin ayrı cümlelerinde,
ayrı sevdaları taşıyoruz anlam diye.
Nesne acı, yüklem ayrılık.

Sen ihanete eş anlam,
ben kendi cümlesinde kaybolmuş gizli özne....
 

3va

Yeni Üye
Katılım
3 Ocak 2006
Mesajlar
12,779
Tepkime puanı
0
Yaş
41
Öteki'nin Gölgesinde Işıksız Kaldı Bu Aşk...

Gözlerinde daha önce hiç görmediğim o öfkeyle şok yaşarken, oturduğum koltukta, küçüldükçe küçülmüş, ezilmiş, teslim olmuş, korkmuştum. Gidemedim ve yenildim. Kapıdan çıkınca yeniden başlayacaktın çünkü.
Acımasız ve Merhametli...
Düşkün ve ezici...
Kirli ve Masum...
Sevgisiz ve şefkatli...
Saf ve hesapcı...

Ruhunun boğuk girdaplarında durmadan gidip gelen, yorulmadan gidip gelen, iyi kalpli bir kötüydün. Tıpkı İstanbul gibiydin. Tıpkı bu kent gibi bitmiyordun.

Öteki'nin gölgesinde ışıksız kaldı bu aşk..

Öteki'nin hırçınlığı, kötülüğü, onunla yaşadığın aşkı gerçek kılandı. Oysa ben ne zaman bağışlasam kötülüğüm kendi ayaklarıma dolandı. Beni sevmen için kötü olmayı bile denedim. Beni sevmen için gerçek-yalan ne varsa denedim.
Oysa İstanbul'um, sevgilim, eğer aşkla çıkılmamışsa her yolculuk yarım kalır.
Aşk yoksa bağışlayıcılık da yoktur.
Ben seni en imkansız zamanlarında sevdim.
Yine de hoyratlığın benım oldu, o sınırsız merhametinse Öteki'nin...

 

ayşem

Aktif Üye
Katılım
4 Haz 2006
Mesajlar
145
Tepkime puanı
0
Yaş
1020
verliebt çok saol canım çok güsel bi paylaşım gerçekten :) en güsel paylaşımı hep sen yapıosun :)
 

sebnemsever_42

Aktif Üye
Katılım
20 Mar 2006
Mesajlar
2,377
Tepkime puanı
0
Yaş
41
teşekkürler arkadaşım bu güzel paylaşların için yüreğine sağlık..
 

3va

Yeni Üye
Katılım
3 Ocak 2006
Mesajlar
12,779
Tepkime puanı
0
Yaş
41
teşekkür ederimmm ;)
bu arada aşkım :) muck
 

3va

Yeni Üye
Katılım
3 Ocak 2006
Mesajlar
12,779
Tepkime puanı
0
Yaş
41
Sustular öylece, çaylarını yudumladılar. O anı işaretledi kadın, o anda var olan bütün duyguları. "Şimdi" dedi ne önem taşıyor içimizde? Sustular yine, susadılar birbirlerine. Adam da kadında tenlerinde başlayan titremeyi yüreklerine taşıdılar. Kabardı yürekleri, kabardı istekleri. Tükendi bütün umutları. Anladılar o vakit vaktin çok geç olduğunu, utandılar birbirlerinden, usandılar yarınlarından. Kadın dudaklarındaki ruju sildi, hayatının şimdiki izlerini sildi. Anlarını, anılarını sildi. Yakın geçmişin tüm izlerini sildi.

Bir şeylerden kaçmaya başladı kadın. Görünme tanınma korkusuyla telaşlanmaya başladı. Kelimeler çabuk çabuk çıkıyor ağzından, gözleri sürekli adamdan uzakta etrafı kolluyordu. Kalkabiliriz dedi adam. Kadın yere düşmüş kâğıdı alırken öylece susakaldı. Konuşacaktı sustu. Ağzından kelimeler fışkıracaktı sustu. Ağlayacaktı sustu. Sustukça sustu kadın, içine çekildi. Heyecan ve korku dolu içine çekildi. Ağzını açtı sustu. Bu susuş yüzyıllarca sürdü kadında. "Kalkabiliriz istersen.." dedi adam. "Hayır" dedi kadın sözlerinin nereye gideceğini bilmeyen bir ses tonuyla, utangaç bir sesle. Korkak, cesur, onurlu bir insan sesiyle. "Hayır, şimdi değil" dedi kadın. Adam karar yetkisinin onda olduğunu bütün yetkiyi bir anda ona verdiğini, doğru zamanın onun tarafından belirleneceğini anladı. Maratonu zar zor bitirmiş bir atlet gibi soluksuz kaldı, yorgun düştü. Başını onaylar anlamında salladı.

Dışarıda yağmur başlamış, insanlar korunacak saçak arıyordu. Adam karşısında oturan çiftin neden olduğunu çözmeye çalıştığı kavgalarını izliyordu, anlayamıyordu. O noktada tuttu düşüncelerini, şehrin iki kilometre uzağında bekleyen sevgilisini düşünmeksizin "Seni Seviyorum" dedi. Sigara yaktı. Kadın şaşırdı derin bir nefes aldı sigarasından, elini nereye koyacağını şaşırdı. "Çok cesursun" dedi. Yağmur iyice bastırmıştı, adamın iki kilometrelik yolu vardı, altı saat geçmişti, "Yürüyelim mi?" dedi kadın. Adam isteksizce itiraz etti. Boynundan başlayıp ayakucuna giden bir ürpermeyle doldu bedeni, korktu. Dışarıya baktı. Adam, "Dışarısı, yani yürümek iyi bir fikir değil" dedi. Telefonu çaldı, kapattı telefonunu. Gözlerini kadına çevirdi. "Görüyorsun ya hayat gerçekten çok tuhaf.." dedi. Kadının telefonu çaldı, izin istedi, açtı telefonu konuşmak için dışarı fırladı. Dışarısı kalabalıktı, kalabalık yağmurdan kaçıyordu, yağmur hızını azaltıyordu. Kadın süratle konuşuyordu, zaman hızla akıyordu yetişemiyordu adam, yoruluyordu. Bekliyordu yıllardır, yüzyıllardır, bin yıllardır bekliyordu. Altı saattir merakla yolunu gözlüyordu adamdan iki kilometre uzakta şehrin anlamsız kalabalığında. Adam kadına bakıyordu, kadın gülümsüyordu, az kaldı işareti veriyordu gözleriyle. Adam kapattığı telefonu açtı, çaldı telefon kapadı yine, korktu. Kadın "Pardon" diyerek oturdu sandalyesine, "Konuşmak zorundaydım, günün bu en konuşulur vaktinde. Nişanlımdı" dedi kadın gözlerini kaçırarak.

Kadın eskiye dalmıştı, ellerinin terlediği ilk günü anlatmıştı. Adamın zaten bildiği bir günü adama anlatmıştı. Adam "Gittin ama" dedi. Kadın "Aldattın ama" dedi. Aldatmamıştı adam, aldatamazdı. Bilmiyordu kadın adamın içindeki o anlatılmaz bağlılığı. "Aldatmadım" dedi adam "Aldatamazdım.." İnanmıyordu kadın, inanmak için artık çok geç diyordu. Çıkılan yollar, ezberlenen hüzünler, şehirler, şiirler, insanlar, duygular girdi diyordu hayatımıza. Başka başka şehirlerde başka başka hayatlar sürdük sinsice, sessizce. Unuttuk geçmişin ayrıntılarını, aldattık yarınları, hastalandık. Gündelik hayatın günlük sıkıntılarında boğulduk.

Ayrıldık anlamadan ve belki istemeden. "Seni Seviyorum" dedi adam. Kadın ağlamaya başladı. Kadının gözlerinden bir dünya geçti, yıllar geçti. Okunulan kitaplar, geziler, sıcak saatler geçti. Kadın heyecanlandı, adamın elini tuttu. Elini çekmedi adam, uzattı daha rahat tutsun diye. "Sakın Dönme" çaldı o anda radyoda, kadın ağladıkça ağladı şarkıda. Kalktı sarılmak için adama, yerine oturdu yeniden. Buz kesilmiş sandalyesine, soğumuş çayından bir yudum aldı. Adama baktı, gözlerine düşen saçını geriye savurdu, ela gözlerini çıkardı, nemli, ıslak, uzun kirpikli gözlerini. Büyülendi adam. Büyüdü içindeki duyguları. Büyüdükçe boğuldu. "Seni Seviyorum" dedi. "Ne kadar cesursun" dedi kadın. Utanmadı adam. Ellerine baktı, beyaz ellerine, uzatılmış, ojeli tırnaklarına baktı. Tuttu kendini adam, tutmamak için kadının ellerini, anladı kadın. "Yapmalısın tutmalısın ellerimi" dedi. Adam cama vuran yağmura çevirdi yüzünü. Sustu...

Aydınlığım, adamlığım nerdesin diye sayıklandı durdu adam. Hep bir karanlığın içindeymiş gibi elleriyle yokladı yaşamını. "Kalkalım" dedi kadın, adam şaşırdı, bir anda ne diyeceğini nasıl diyeceğini bilemedi. Başıyla onayladı sadece, "duralım biraz daha" demesini bekliyordu kadın, biraz daha en azından beş dakika daha oturalım demesini bekledi kadın adam hiç ağzını açmadı çünkü kadındaydı tüm yetki çok değil bir saat önce vermişti yetkiyi nasıl isterse öyle olacaktı. Kadın adamın elini tuttu, dudaklarını dudaklarına değdirmek istedi, ateşli bir istekle öpmek için çıldırdı kadın. Öpemedi. Ürktü. Adam tüm bunlardan uzaktaydı kadının yanındaydı, geçmişin gölgelerindeydi. Sokağın başından çok basamaklı merdivenleri tırmanmaya başladılar. Şehir çok soğumuştu. Kadın daha da bir üşüdü.

Birazdan yine ayrılacaklardı, birazdan birbirlerinden olanca uzakta yaşamaya devam edeceklerdi. İçi titredi kadının, adamın elini tuttu basamakları yavaşça çıkarken, adam kadının tırnaklarına dokundu. "Eski alışkanlık işte" dedi kadın vazgeçememişsin...  "Vazgeçemedim" dedi adam. Merdivenlerin başında bir dilenci sadaka için dua ediyordu "Allah sizi ayırmasın yavrum, ne olur bir ekmek parası" Allah böyle iki sevgiliyi ayırmazdı kuşkusuz ama belli de olmazdı hani. Belki onları lanetlemişti. Uzun zaman önce ayrılmışlardı işte, hem de yakın bir zamanda ve bu ayrılıktan sonra ikisi de başka başka insanların tanımadıkları yüzlerinde huzur aramışlardı. Belki bulmuşlardı ama geçici bir heves gibiydi bu istekler. Fakat işte sonuçta başka insanlar vardı hayatlarında ve onlarla geçecekti hayatları.

Yolun sonu şimdi sen gideceksin sadece sen mi ben de bu soğuk şehirde seni bırakıp gitmek hem de ne zaman göreceğimi bilmeden yaşamak bundan sonrasında
Sırt sırta verdiler ve yollarına devam ettiler. Artık iki ayrı yolda ilerleyen ayrılmış sevgiliydiler. Ne ağlamanın ne de yalvarmanın sırasıydı. Ama ikisi de deliler gibi ağlıyordu işte sokak ortasında utanmadan sıkılmadan. Kadın adamın arkasından baktı. Köşede arkası dönük ağlarken gördü. Ona doğru yürümeye başladı vazgeçti. Seslenecekti vazgeçti. Ağladı ağladı ağladı. Adam yoluna devam etti arkasına bile bakmadan. İçerledi kadın. "Sevdim ne yapayım" dedi. Ne hayatı vardı gözlerinde, ne şimdi birlikte olduğu adam. Ama adam çok değil üç beş gün sonra evlenecekti. Kadın bilmiyordu. Adam yanına giderken alyansını çıkarmış yerine başka bir yüzük takmıştı. Kadın sonradan duydu adamın evleneceğini ve son kez de olsa konuşmak istedi. Uzaklardan da olsa. Mutluluklar dilemek istedi biraz arabesk bir edayla...

 
Üst