Aşk neyin kısaltılmışı ????

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

aroses

Aktif Üye
Katılım
19 May 2006
Mesajlar
1,269
Tepkime puanı
0
Yaş
36
Allah'ın Şaşkınları Kulübü

Aşık olduğum zaman kendimi düpedüz 'şaşkın', 'sarsak' ve 'aptal' hissediyorum. Bunu bir başkasından duysam canımın çok sıkılacağı açık; ama, söz konusu aşk olunca şaşkın olmak üzmüyor beni. Kalbimde denetleyemediğim bir çarpıntı başlıyor, elimi kolumu nereye koyacağımı bilemiyorum. Sözcüklerle aram genelde iyi olmasına rağmen ağzımdan çıkacak her söz yersiz geliyor bana.

Dünyaya bakışımın yavaş yavaş değiştiğini hissediyorum. Aklım gazete okurken bile tuhaf çalışmaya başlıyor. Siyasa haberleriyle magazin sayfalarına, felsefe yazılarıyla 'Güzin Abla' köşesine aynı dikkat ve ilgiyle yaklaşırken yakalıyorum kendimi. Bu da içimdeki şaşkınlığı biraz daha besliyor ve kahkaha atmak geliyor içimden. Dünyanın bütün karanlığını örtmek isteyen dev bir kahkaha. Aşkın getirdiği şaşkınlığın kahkahası. Bir patladı mı kulübümüzün duvarlarında sonsuza kadar yankılanmaya aday.

Arabesk Şairler Krallığı




Aşkın içimdeki şairi uyandırdığı da bir gerçek. Ama bir uyandı mı öyle çok saçmalıyor ki o şair, yeniden uyutana kadar akla karayı seçiyorum. Durduk yerde kafiyeli sözler söyletiyor insana, hece ölçüsüyle şiirler yazdırıyor. Sonra yavaş yavaş hayata şiirin tül örtüsünün ardından baktığımı fark ediyorum.

Başka zaman olsa içime baygınlık verecek çiçekli böcekli şiirler, en acılı şarkılara karışarak günlerimi işgal ediyor. Okuduğum şiir ne kadar bayağıysa, içimde uyandırdığı sapıkça zevk de o kadar büyük oluyor. Hatta kendim de yazmaya başlıyorum o şiirlerden. Parmaklarımla hece sayıyor, kalemimin arkasını dişleyerek ciddi ciddi kafiye düşünüyorum. Artık sevgilinin adına yazılmış akrostişler mi istersiniz, sakız manisi tadında şiir kırıntıları mı... Rezilliğin bini bir para!

Alaturka Şarkılar Korosu

Ben İstanbul dışında hiç aşık olmadım. Herhalde bu yüzden, ömrü kaç yıl olursa olsun 'sahih' aşklar, ancak İstanbul'da başlarmış gibi geliyor bana. Arka planda mutlaka boğaz görünecek. Aşıboyalı bir ev geçmiş günlerin dalgınlığıyla tatlı tatlı gülümseyecek.

Tek başımızayken bize yüz vermeyen vapurlar, önümüzden düdüklerini çalıp selamlayarak geçecek.

Tahtakale'de pazarlık yapan delikanlılar, Laleli'de cep telefonuyla konuşan Rus kızlar, Yeniköy'deki köhne bir konağın penceresinde, belki de hiç gelmeyecek evladını bekleyen o yaşlı ve unutulmuş teyze tanıklık edecek aşkımıza.

Sevgilimiz her göründüğünde, uzaklardan bir fasıl duyulacak. Sonra yavaş yavaş yaklaşacak o fasıl. Utla kanun birbirine karışır, varlığımızı ipince bir sultaniyegâh doldururken, konağın ahşabından gönlümüze doğru bir sarmaşık uzanacak. 'Sarmaşık' ile 'aşk'ın aynı kökten geldiğini bize hatırlatmak ister gibi.

Aşkı Şehvetle Karıştıranlar

Bu konuda masum olduğumu söyleyemem. Aşkın kendisi şehvetle karışmaya o kadar teşne ki, benim özel bir şey yapmama gerek kalmıyor. Sevgililerin uzaktan bakıştığı, birbirlerine dokunmaya utandıkları 'temiz' bir aşk var mıydı gerçekten, ondan bile emin değilim.

Hem aşkın 'kirli' olanı bence daha makbul.

Ayakkabılarını çıkarıp toprakta koşmuş bir genç kızın ayaklarının altı gibi pis ve sınırsız olmalı. Temizliği deterjan reklamlarıyla beyaz dizilere bırakmış, hayatın çamuruyla yoğrulmaya hazır... Aşkın nerede bittiğini, şehvetin nerede başladığını asla bilememeli insan. En ummadığı anda şehvete dönüşmeli duyguları ve tenlerle kokuların birbirine karıştığı o inanılmaz burgaçta ruhu yitip gitmeli.

Yitip gitmenin tadını çıkarmalı insan.

Akşamı Şarapla Karşılamak

Şarabın kırmızı olması. Radyodan odaya akan cızırtılı bir keman. Önce yanaklarımızı, sonra da akşamı pembeleştiren bahar sarhoşluğunun iki insanı birbirine iten suçlu meltemi. O meltemi bahane edip sevgilinin tenine biraz daha yaklaşmak. Onun bizi mahsusçuktan iter gibi yapması. Bizim küsmüş gibi yapmamız. Bütün bu yapmacık davranışların, çocuksu oyunların altında yatıp geceye asıl gerçekliğini katan vanilya, çilek, hindistancevizi kokuları. Burundeliklerimizin egemenliğine giren ruhumuzun, tek bir nefes daha çekebilmek için her şeyi göze almış olması. Akşamın ve şarabın sevgilimizin teniyle karışarak adım adım bir bağımlılığa dönüşmesi.

Akşamın geceye, şarabın sarhoşluğa, aşkın iki bedeni sabaha kadar savuracak bir fırtınaya dönüşmesi. Şarapla karşıladığımız akşamın, veda ederken ruhumuzdan bir anı koparması.

Kimi zaman bir dokunuş; sonsuza doğru kıvrılan bir saç telinin bölük pörçük görüntüsü ya da.
 

3va

Yeni Üye
Katılım
3 Ocak 2006
Mesajlar
12,765
Tepkime puanı
0
Yaş
41
:) :)
çok güzel tanımlamışlar aşkı
teşekkürler aroses ;)
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst