A'dan Z'ye Tüm Hastalıklar

Kalpsiz

Multi Aktif Üye
Katılım
1 Ara 2005
Mesajlar
6,135
Tepkime puanı
0
Yaş
36
KULAK KISTLERI VE TUMORLERI


Yağ (sebase) kistleri,deri bezlerinin ürettiği peynirsi bir maddeyle dolu keseciklerdir. En sık geliştiği yerlerden biri kulağın arkası ya da kafa derisidir. Yağ kistleri selimdir ve genellikle farkına varılmaz.

Belirtiler

-Kulak kanalında ya da kulağın önünde veya arkasında kitle.

-Kulak kirinin birikmesi.

-Kulakta rahatsızlık hissi.

-İşitme kaybı.

Kemiğin aşırı büyümesi de kulak kanalının selim tümörlerine(ekzositoz) neden olabilir. Bütün tümörler kulak kanalını tıkayacak kadar büyüyebilir ve böylece kulak salgısı birikerek işitmeyi etkileyebilir. Bununla birlikte egzositozlar çok yavaş büyür ve çoğu kez herhangi bir soruna neden olmazlar.

Teşhis

Sık olarak sizde kist olduğunun farkına varmazsınız. Kulağın arkasındaki kemik çıkıntısının üzerinde ya da kulağın önünde yumuşakça bir kitlenin varlığının farkına varabilirsiniz. Kulağın dışındaki bu tür kistler nadir olarak rahatsızlığa neden olsalar da bazen mikrop kapabilirler. Bu tür kistlerde ağrı olmaya başlarsa doktorunuza başvurun;muhtemelen bir antibiyotik yazacaktır.

İnsanlar çoğu kez selim tümörlerin de farkına varmazlar ve kemiksi ya da siğilimsi büyüme genellikle herhangi bir soruna neden olmazlar. Bununla birlikte ara sıra bu tür bir büyüme kulak kanalını kısmen tıkayabilir. Eğer kulağınızda ağrı başlar ya da işitmenizde azalma olursa doktorunuza başvurun. Doktorunuz otoskopla kulak kanalınızı muayene edecektir.

Tedavi

Bir selim tümör dış kulak kanalını tıkayacak kadar büyürse,doktorunuz cerrahi yolla çıkarılmasını önerecektir. Girişim küçük bir ameliyattır ancak egzositozun üstünü örten derinin yerinde bırakılması gereklidir çünkü bu deri,enfeksiyona yerine gelişebilecek deriden daha dirençlidir. Selim tümörler ve kistler genel sağlık sorunlarına neden olmazlar.
 

Kalpsiz

Multi Aktif Üye
Katılım
1 Ara 2005
Mesajlar
6,135
Tepkime puanı
0
Yaş
36
KULAK LABIRENT ILTIHABI

Labirent iltihabı, iç kulağın dengeyi ve işitmeyi kontrol eden sıvı dolu bölümü olan labirentin iltihaplanmasıdır. Enfeksiyon bakteriden (akut kulak iltihabı veya cerahatlı menenjit in yayılması sonunda) veya virütik menenjit sonrası meydana gelebilir. Bakteriden kaynaklanan enfeksiyonun neden olduğu işitme kaybı giderilemez.

Belirtiler

- Aşırı baş dönmesi (denge kaybı olun yada siz veya oda dönüyor hissi gelin).

- Bulantı, kusma

- Gözlerin kontrol dışı hareketleri.

Teşhis

Eğer bulantı, baş dönmesi hissediyorsanız, gözleniniz bin yana kayıyor ve sonra yerine dönüyorsa ve bin kulağınızda tamamen işitme kaybı varsa, bu labirent iltihabı olabilir. Doktorunuz kulağınızı muayene edecek ve yakında orta kulak iltihabı geçirip geçinmediğiniz dahil olmak üzere, bazı sualler soracaktın. Labirent iltihabı belirtileri korkutucu olabilir, ancak doğru tedavi uygulandığında bu durum tehlikeli değildir.

Tedavi

Eğer bakteriden kaynaklanan labirent iltihabınız varsa, doktorunuz antibiyotik verecektir. Hem bakteriden hem virüsten oluşan labirent iltihabında bir bulantı kesici ilaç ve bin sinirleri yatıştırıcı ilaç verilebilir. Bu baş dönmesini olumlu etkiler. Üç beş gün yatak istirahati gerekir.

Baş dönmesinin şiddeti üç beş günle bin hafta içinde geçer. Dengesizlik hissi üç beş hafta hatta aylarca sürebilin. Özellikle ani hareketler yaptığınızda bu his duyulun. Labirent iltihabı nadiren tekrarlar.
 

Kalpsiz

Multi Aktif Üye
Katılım
1 Ara 2005
Mesajlar
6,135
Tepkime puanı
0
Yaş
36
KULAK TUPLERI (COCUKLARDA)


Kulak iltihabını cerrahi metotla tedavi etmenin bir yolu, kulak zarından ufak bir plastik tüp sokmaktır. Cerahat bu yoldan boşaltılır. Ancak bu metodu Kulak-Burun-Boğaz uzmanınızla görüşün. Bu uygulamayla ilgili olumlu ve olumsuz görüşler aşağıda verilmiştir.

Olumlu (Destekleyen)

1. Bu uygulama kulak iltihabı rahatsızlığının sık tekrarlama olasılığını ve şiddeti-

ni ekseriyetle azaltır.

2. işitme duyusu geri gelir.

3. Bu ameliyat orta kulakta ventilasyona (hava akımı, hareketi) neden olur, böylece hücre cidarlarında uzanan enfeksiyondan meydana gelebilecek kalıcı değişiklik riski azalır.

Olumsuz (Karşı çıkan)

1. Hastanede kalmak gerekmese de bu uygulama genel anestezi gerektirir

2. Tüp yerleşmişken kulağı su kaçırmamak şarttır.

3. Nadiren kulak zarında şiddetli zedelenme veya kalıcı delik oluşur.
 

Kalpsiz

Multi Aktif Üye
Katılım
1 Ara 2005
Mesajlar
6,135
Tepkime puanı
0
Yaş
36
KULAK ZARINDA YIRTILMA


Kulağınıza hiçbir zaman hiçbir şey sokmamanız önerilir. Çünkü bu harekette kulak zarını parçalama riski vardır. Bazen kulak zarı, pamuk sarılmış ufak kulak temizleme saplarıyla veya küçük sivri şeylerle temizlenirken veya kaşınırken delinebilir. Diğer delinme sebepleri kulağa atılan bir tokat ve patlamalar olabilir. Her ikisi de kulaktaki hava basıncında ani olarak değişiklik yapar.

Belirtiler

- Kulak ağrısı

- Kısmi işitme kaybı

- Hafif kulak kanaması veya akıntısı.

Orta kulaktaki bir enfeksiyon (bk. Kulak iltihabı) kulak zarında iltihap yapabilir, hatta zarı kısmen tahrip edebilir. Kulak zarı delinmesinin en sık görülen sebebi budur. Ufak delikler kapanabilir. Ancak büyükler kapanmaz ve mikroplu maddelerin orta kulağa girmesine neden olur.

Teşhis

Eğer kulağınızda bir gün içerisinde,giderek artan bir ağrı ve işitme kaybı olursa ve bu durumun ardından kulağınızda kanama ve kanama sonrasında ağrının hafiflediğini görürseniz,kulak zarınız orta kulak iltihabı sonucu yırtılmış olabilir. Hemen doktorunuza başvurun.

Doktorunuz,kulak kanalının görülmesini sağlayan bir alet olan otoskopla kulağınızı muayene edecektir; kulak zarınız delinmişse, yırtık alanı ve orta kulaktaki kemikler (kulak zarının arkasında olan) görülecektir.

Yırtılmış bir kulak zarı,özellikle başlangıçta,çok ağrılı olabilir. Bazen yırtıklar herhangi bir sorun yaratmadan kendiliğinden iyileşmektedir; bu durumda işitme kaybı olmamakta ya da çok az olmaktadır. Geniş yırtıklar tekrarlayan orta kulak iltihabına neden olabilirler.

Tedavi

Eğer kulak zarınızın yırtıldığından kuşkulanıyorsanız hemen doktorunuza başvurun, Başlangıçta aspirin veya diğer bir ağrı kesiciyle ağrınızı hafifletebilirsiniz. Kulağın üzerine konulacak ılık(sıcak değil) ve kuru bir bez de yardımcı olacaktır.

Doktorunuz, orta kulakta enfeksiyon gelişmesini önlemek için bir antibiyotik verebilir. Bazen kulak zarı iyileşirken, deliği kapamak için bir parça plastik ya da kağıt ile yama yapılabilir. Ayrıca iyileşme sürecinde kulağınızı kuru tutmanız gerekir.

Kulak zarınız genellikle iki ay içerisinde iyileşir. Bu süre içinde iyileşmezse, doktorunuz yırtığı onarmak için küçük bir ameliyat önerebilir.
 

Kalpsiz

Multi Aktif Üye
Katılım
1 Ara 2005
Mesajlar
6,135
Tepkime puanı
0
Yaş
36
KULAKTA KIRECLENME (OTOSKLEROZ)


Otosklerozda (kireçlenmede) iç kulağın kemik duvarı bozulur ve iç kulak girişinde sünger gibi anormal kemik oluşur. Üzengi kemiği de iç kulağa ses dalgalarını geçirmek için titreşim yapan ufak kemikten etkilenmiş olabilir ve hareket edemez. Bu iletişime bağlı işitme kaybı birbirine bağlı kemikler yoluyla orta kulaktan titreşimleri ileri geçiren mekanizmanın çalışmamasıdır. İletişime bağlı işitme kaybı, düzelebilir. İç kulak sinirlerine bağlı işitme kaybı gibi değildir. 0 düzeltilemez.

Belirtiler

- Kulaklardan birinde veya her ikisinde ağır ilerleyen işitme kaybı

- Kulak çınlaması.

Genç yetişkinlerde otoskleroz (kireçlenme) en sık görülen orta kulak işitme kaybı nedenidir. Otoskleroz Amerikan nüfusunun yüzde onunu bir dereceye kadar etkiler. Otoskleroz aileden geçer ve erkeklerden daha çok kadınlar arasında yaygındır. Zencilerden, Amerikan yerlilerinden (Kızılderililerden) ve Asyalılardan (sarı derililerden) daha çok beyazlarda görülür.

Belirtiler 15 ila 35 yaşları arasında ortaya çıkar. Bu durum yavaş ilerler ve tek kulağı veya her iki kulağı birden etkiler. İşitme kaybı hafif veya ağır olabilir. Kireçlenmesi olan kadınların işitme kaybı yüzdesi hamilelik sırasında artabilir. Eğer işitme duyunuz gitgide zayıflıyorsa, doktorunuzu görün.

Teşhis

Eğer işitme duyunuzun giderek azaldığını fark ederseniz, doktorunuza başvurun. Doktorunuz kulağınızı muayene edecek, işitme testleri yapacak ve herhangi bir akrabanızda erken işitme kaybı olup olmadığını soracaktır.

Otoskleroz genel sağlığı etkilemez ve çoğu zaman iyileştirilebilir bir hastalıktır. Bununla birlikte, sağırlık duygusal olarak zorlayabilir ve çevreden uzaklaşmaya neden olabilir.

Tedavi ve Cerrahi Tedavi

Otoskleroz çoğu kez, stapedektomi denilen bir ameliyatla ki bu ameliyatta, kulak kanalının derisi kesilir ve kulak zarı kaldırılır; böylece üzengi kemiği çıkarılır ve yerine ince bir tel ya da paslanmaz çelikten bir protez takılır. Daha sonra kulak zarı eski haline getirilir ve 1-2 hafta içerisinde iyileşme olur. Bazen üzengi kemiğinin tabanında küçük bir delik açmak ve protezi yerleştirmek için lazer kullanılabilir.

Ameliyattan sonra birkaç saat baş dönmesi olabilir, ancak daha sonra geçer. İşitme yeteneğiniz hızla eski haline gelir ve birkaç hafta içinde normal etkinliklerinize dönebilirsiniz. Ara sıra orta kulakta bir kan pıhtısı oluşarak ses iletimini etkiler. Genellikle bu pıhtı birkaç haftada ortadan kalkar.

Stapedektomi ameliyatı otosklerozlu hastaların çoğunda başarılı olur, ancak her 100 kişiden bir, ikisinde ameliyattan sonra tam bir işitme kaybı olabilir. Bu, ameliyattan önce düşünülmesi gereken bir durumdur. Eğer iki kulağınızda da otoskleroz varsa, önce bir kulağınızdan ameliyat olmanız, sonucu gördükten sonra ikincisini ameliyat ettirmeniz daha uygun olur. Eğer iç kulakta bir hasar varsa, stapedektomi ameliyatı sorunu çözmeyebilir.

İlaç Tedavisi

İlerleyen kemik bozulmalarını ve sünger benzeri kemiklerinn sertleşmesiyle oluşan işitme kaybını önlemek için sodyum fluorid, kalsiyum ve vitamin D tabletleriyle tedavi uygulanır. Ancak ne derece yararlı oldukları konusunda tartışmalar devam etmektedir.

İşitme Aletleri

Otoskleroza bağlı işitme kaybını düzeltmenin bir başka yolu da işitme aletleridir. Eğer bir veya her iki kulağınızda da kireçlenme (otoskleroz) varsa, doktorunuz sizi işitme aleti yerleştirmesi için bir odiolojiste gönderebilir.
 

Kalpsiz

Multi Aktif Üye
Katılım
1 Ara 2005
Mesajlar
6,135
Tepkime puanı
0
Yaş
36
LARENJIT (GIRTLAK ILTIHABI)


Larenjit, larynx (ses telleri) in enfeksiyonu veya tahrişidir. Ses telleri şişer veya tahriş olursa sesler bozulur ve boğuk çıkar, bazen de anlaşılamayacak kadar hafiftir.

Belirtiler

- Kısık ses,

- Boğazda gıdıklanma ve boğazda kuruluk,

- Sürekli boğazı temizleme ihtiyacı.

Akut ve kronik olmak üzere iki tip larenjit vardır. Belirtiler ve tedavi her ikisinde de aynıdır. Akut larenjite genelde virüsler sebep olur ama bakterilerin enfeksiyonuna da rastlanır. Virüs nedeniyle olanlar tedavisiz geçebilir. Başka bir hastalık sırasında, örneğin basit üşütme, bronşit, grip, veya zatürree geçirirken de larenjit olunabilir. Kimyasal maddelerin solunması da kısıklığı veya sesi kaybetmeye neden olabilir. Kronik larenjit fazla içki veya sigaradan. sürekli tahriş yüzünden de olabilir.

Teşhis

Larenjitin ilk belirtisi ses kısıklığıdır. Sesteki değişiklikler enfeksiyonun ya da tahrişin derecesine bağlıdır; hafif bir ses kısıklığından fısıltı halinde çıkan ses kaybına kadar değişebilir. Boğazda gıcıklanma olduğu için sık sık boğazınızı temizleme gereksinimi duyabilirsin iz. Basit larenjit genellikle birkaç günde geçer; 2-3 günde geçmez ya da başka şikayetler de eklenirse doktorunuza başvurun.

Çoğu kişi için larenjit kendiliğinden geçen veya antibiyotik tedavisiyle düzelen bir rahatsızlıktır. Ses kısıklığı. kronik bronşit, işyerinin açık ve cereyanlı olması veya alkolizm yüzündense esas neden düzeltilmelidir.

İlaçla Tedavi

Larenjite bakterinin mi. virüsün mü sebep olduğunu anlamak için laboratuvar muayenesi gerekir. Bakteriden olduğu saptanırsa antibiyotik tedavisi uygulanır. İlk tabletlerden sonra belirtilerin hafiflemesi gerekir. Virüs veya yakıcı yabancı maddelerin solunmasından olan larenjitte sesinizi dinlendirmeniz, buhar solumanız önerilir. Ilık ve rahatlatıcı sulu maddeler için.

Kronik larenjitte asıl neden ortaya çıkarılmalıdır. Sigara içiyorsanız derhal bırakın. Kronik bronşitten olmuşsa, antibiyotikle geçmesi gerekir. Alerjiden olmuşsa antihistaminik türü ilaçlar almalısınız
 

Kalpsiz

Multi Aktif Üye
Katılım
1 Ara 2005
Mesajlar
6,135
Tepkime puanı
0
Yaş
36
LENF BEZLERININ BUYUMESI


Şişmiş bezeler genellikle vücudun hastalıklara karşı korunma mekanizmasının iyi çalıştığını gösterir. Fakat aynı zamanda ciddi hastalıkların da habercisi olabilirler. Bunun ayırdına nasıl varacaksınız?

Çoğumuz, kulak altında, boyunun her iki tarafında, çene ve koltuk altlarında büyüyen bezelere yabancı değilizdir. Genellikle şişmiş bezeler, bölgesel bir enfeksiyonun sonucu oluşurlar. Daha çok koltuk altı, boyun ve kasık bölgelerinde şişen bezeler, beyaz kan hücreleri ve vücudu hastalıklara karşı koruyan antikorları içeren bir sıvıyla dolar.

Enfeksiyonlarla savaş

Lenf bezleri bütün vücuda yayılmıştır.Çene altı,kulak arkası,ve kasık lenf bezleri büyüdükleri zaman belirgin bir hal alır.Buna karşılık daha derinde bulunan ,göğüs ve karın bölgesindeki lenf bezlerinin şişmesi özel muayenelerle anlaşılabilir.Normal olarak bezelerin çapı yarım santimetreyi geçmez, ancak enfeksiyon kaptığınızda, lenf bezleri beyaz kan hücreleri üreterek zamanla büyür. Bunlar daha sonra kan dolaşımına katılarak vücuttaki mikroplarla savaşırlar. Bu bir bakıma vücut içindeki enerji savaşıdır. Genellikle vücudun savunma mekanizması mikroplarla olan bu savaşı yener. Fakat bütün bu aktiviteler aynı zamanda hassas ve ağrılı lokal şişmelere de neden olur. Boğazınızda oluşan bezeler, birkaç gün dinlenmenizi gerektirebilir. Sıcak içecekler, tuzlu su, antiseptik gargara yapmak boğazınızdaki şişliğin geçmesine yardım etse de bezeler bir süre sonra kendi kendilerine kaybolacaktır. Eğer geçmiyorlarsa, ciddi bir enfeksiyon olup olmadığını öğrenmek için doktora başvurun.

Nedenini öğrenin

Bezeler, lenf bezlerinde beyaz kan hücresi dediğimiz lenfositlerin göllenmesiyle oluşur. Deri ve solunum sisteminin bazı basit enfeksiyonları bezelere neden olabilir.Örneğin bademcikler ve apandis öncelikle lenfatik hücrelerden oluştukları için kolaylıkla şişebilirler. Lenf bezleri vücudun herhangi bir bölgesinin tahriş olması veya kesilmesi sonucu enfeksiyon kapmasıyla da şişebilirler. Örneğin koltuk altınızda beze şişmişse, o bölgeye en yakın olan kollarınızı ve ellerinizi kontrol edin. Eğer herhangi bir kesik veya tahriş olmuş yer varsa, o bölgeyi ılık su ve antiseptik ile silin. Ancak beze iyileşmiyor ve daha da şişerek ateşli bir hal alıyorsa böyle bir belirtiyi gözardı etmeyerek doktor kontrolüne girin. Çünkü bu durum ciddi kan zehirlenmelerine de sebep olabilir. Kasıklardaki bezelerse bacak ve ayaklarınızdaki rahatsızlıkların habercisidir. Bu yüzden herhangi bir enfeksiyon veya yara olup olmadığını kontrol edin. Özellikle şeker hastaları bu çeşit enfeksiyonlara yatkındırlar.

Bazı bakteriyel hastalıkların etkisiyle vücuddaki bezeler daha da yaygın hale gelebilir. Bunun nedeni, vücuttaki bakterilere karşı savaş veren beyaz kan hücrelerinin sayısı artmasıdır. Ayrıca eklem yerlerinde oluşan bezeler de büyük bir olasılıkla eklem romatizmasının bir işaredir. Bu yüzden, sağlıklı bir beden için kadınların göğüslerini herhangi bir kist olup olmadığını kontrol etmelerine benzer şekilde koltukaltı ve kasıklarımızı da kontrol etmemiz gerekir.

Günlük hastalıklar

Vücudunuzun herhangi bir yerinde şişlik bulmak belki önemsiz görünebilir. Özellikle gelişme çağındaki çocuklarda sık sık bezeler oluşur ve çoğu zaman fiziksel bir halsizlik verir, birkaç gün dinlenmeyle de geçerler. Bazen şişen lenf bezleri, başlarda farkedilemeyen ciddi solunum hastalıklarının da habercisi olabilir. Örneğin göğüste şişen lenf bezleri ancak X ışınlarıyla görülebildiğinden, tüberkülozun farkedilmesi oldukça güçtür. Ancak diğer belirtileri izlenebilir; bazen kan kusma, ısı kaybı, kilo vermek, geceleri terlemek ve boyunda şişen bezeler.

Doktorunuza görünün

Her büyüyen lenf bezi karşısında endişeye kapılmanıza gerek yok.Örneğin dişiniz apse yaptığında çene altınızda şişen bezeler,veya soğuk algınlığıyla şişen bademcikleriniz bir süre sonra kendi kendilerine ortadan kaybolurlar.Ancak hassas ve şişkin bezeler nadiren de olsa kanserin habercisidir. Kanserli tümörler,komşu lenf bezlerine yayılarak,şişmelerine neden olurlar. Örneğin sağ göğüsteki kanser yayılarak sağ koltuk altındaki bezeleri kaplar. Lenf bezleri şekilsel olarak arttıklarında ağrı da olmasa ihmal etmeden GP nizi çektirin. Lenf bezi hücrelerindeki anormal çoğalma, bazen Hodgkin adı verilen ve genç erkeklerde görülen bir hastalığa da neden olabilir. Boyundaki lenf bezleri zamanla ağrısız olarak şişer. Hastalık ilerledikçe diğer lenf bezleri grupları da şişerek solunum darlığı,karaciğer ve dalağın şişmesine neden olur. Erken teşhis edilirse tedavi şansı yüksektir. Bu nedenlerden dolayı vücunuzun herhangi bir bölgesinde şüpheli bir şişkinlik olursa, ağrısız dahi olsa takibe alın.

OLASI HASTALIKLAR

• Kulak enfeksiyonları: Orta ve dış kulaktaki enfeksiyonlar, lenf bezlerinin şişmesine ve ateşlenmeye sebep olur.

• Alman Kızamığı: Boyunun arka bölgesinde şişen bezeler, kırmızı isilik gibi görünen Alman kızamığının habercisi olabilir. Bu çocuklar için ciddi bir hastalık olmasa da, hamile kadınların geçirmesi oldukça tehlikelidir.

• Fıtık: Kasıklarda üzerine basıldığında kaybolan yumuşak şişkinlikler genellikle doğuştan gelen bir rahatsızlıktır.

• Kabakulak: Hemen hemen her çocuğun geçirdiği kabakulak hastalığı, tükürük bezlerinin şişmesiyle oluşur.

• Toxoplazma: Bezelerin şişmesiyle görülen bu hastalığa kedi, köpek gibi hayvanların dışkısından insanlara bulaşan bir mikrop neden olur. Diğer belirtileri yüksek ateş ve halsizliktir.
 

Kalpsiz

Multi Aktif Üye
Katılım
1 Ara 2005
Mesajlar
6,135
Tepkime puanı
0
Yaş
36
LENF VE LENF DAMARLARI(AKKAN VE AKKAN DAMARLARI)


Lenf adı verilen sıvı, kılcal damarlarla hücreler arasında bağlantı kurar. Sürekli hareket halinde olan lenften hücreler gerekli maddeleri alırlar ve artık maddeleri lenfe bırakırlar. Sonra lenf, giderek birleşip kalınlaşan özel kanallarla (lenf kanalları) toplanır. Lenfi alan ince lenf damarları birleşerek göğüs ve karın boşluğunda yer alan göğüs lenf kanalını oluşturur. Göğüs lenf .kanalı, omurga boyunca gider ve içindeki lenfi sol köprücük kemiği altı toplar damarına döker. Baş ve boynun sağ tarafı ile sağ kol ve göğsün yukarı bölümlerinden lenfi toplayan ikinci bir kısa lenf damarı olan büyük lenf kanalı daha vardır. Bu damar da lenfi sağ köprücük altı toplardamarına döker. Lenf için ikinci bir kaynak da, bağırsaklarda sindirimden oluşan sıvıdır.

Bağırsak tümürlerindeki lenf damarları sindirilmiş yağları alarak göğüs lenf kanalına verirler. Bu nedenden ötürü, özellikle fazla yağlı yemekler yenildiğinde, lenfte yağ damlacıkları çok olduğundan, göğüs kanalındaki lenf, süt gibi beyaz olur. Kasların çalışması, solunum hareketleri vb. lenf damarlarına değişik ölçülerde basınç yapar ve bu basınçlar aracılığıyla lenf damarları içindeki lenf ileri doğru süzülür. Lenf damarlarında bulunan kapakçıklar toplardamarlarda ol.. duğu gibi, lenfin geri akmasını engeller.

Lenf damarları, yolları üzerinde bulunan lenf düğümlerine uğrarlar. Bu lenf düğümlerine, lenf bezleri adı da verilebilir. Lenfi getiren küçük birçok lenf damarı lenf düğümünün içine girdiği halde, lenf sıvısı ancak büyük tek bir damarla düğümden çıkar. Lenf düğümlerine gelen lenf, düğümdeki sayısız hücrelerin arasından geçerken içinde bulunan tüm zehirli maddeleri bu hücrelere bırakır. Zehirli maddeleri alan hücreler bunları zararsız bir hale sokar. Böylece lenf düğümleri vücudun filtreleri görevini yapar. Lenf düğümleri zehirli maddeler ve bakterilerin etkisiyle iltihaplanır ve şişer. Koltuk, altında, kasıkta ve boyundaki lenf düğümleri elle dokunulduğu zaman hissedilebilir. Lenf düğümlerinde bulunan lenf hücrelerini üretmek görevi dalağındır. Lenf hücreleri, akyuvarların özel bir şekli sayılabilir. Bazı durumlarda lenf düğümleri şişip patlayarak dışarıya iltihap akıtır.

LENF BEZLERİ VE DAMARLARI İLTİHABI

Lenfadenit, lenf bezlerinin iltihabıdır. Mikroplara karşı bir süzgeç görevi yaptığı için kendi bölgelerindeki iltihaplar sonucu şişerler ve iltihabın şiddetine uyarak patlayıp iltihap akıtabilirler. Lenfanjit, lenf damarlarının iltihabıdır. İltihaplanmış yaralardan ya da el ve ayak parmaklarındaki iltihap kaynaklarından başlayarak kol boyunca yukarı uzanan kırmızı çizgiler halinde belirlenirler.

Tedavi: Etkenin belirlenerek ortadan kaldırılmasıdır
 

Kalpsiz

Multi Aktif Üye
Katılım
1 Ara 2005
Mesajlar
6,135
Tepkime puanı
0
Yaş
36
LICHEN PLANUS


Lichen planus, nadir görülen, tekrarlayan kaşıntılı döküntüdür. Karakteristik özelliği ciltte parlak kırmızımsı mor lekeler ve ağızda gri-beyaz lekelerdir. En büyük çoğunlukla orta yaşta görülür. Ilk atak haftalarca veya aylarca sürebilir ve ondan sonraki nüksetmeleri yıllarca devam edebilir. Ağızda kuruluk, metalik bir tad veya yanmadan ibaret olan ağız şikayetleri ilk olarak çıkar ve hastalığın tek belirtileri olabilir.

Bileklerde (kol) bacaklar, gövdede, genital organlarda ağızda ve dudaklarda kaşınan yerler bulunur.

Leichen planusun nedeni bilinmiyor. Nöbetler stresle bağlantılı görülmektedir. Döküntü, tırnaklarda kabarıklar yapabilir ve ciltte koyu renk lekeler bırakabilir.

Teşhis muayene veya biyopsiyle konur.

Tedavi

Kortikosteroid merhemler kaşıntıyı rahatlatabilir. Ağır vakalarda kortikosteroid tabletler verilir.
 

Kalpsiz

Multi Aktif Üye
Katılım
1 Ara 2005
Mesajlar
6,135
Tepkime puanı
0
Yaş
36
LIKEN PLANUS


Hastalığın nedeni belli değidir, psikolojik etkenler üzerinde durulmaktadır. Quinacrine adlı madde uzun süre alındığında bacaklarda liken planus gelişebilir.

Liken planus, özellikle 20-50 yaşları arasında ve daha çok erkeklerde görülen bir cilt hastalığıdır. Çocuklarda nadiren görülür. Hastalıkta meydana gelen kabarıklıklar; 2-4 mm çapında, çok köşeli, üzeri düz ve basık, kırmızı veya livid renkli ve serttir. Bazı kabarıklıklar genişler ve ortaları çöker. Eski kabarıklıkların üzerleri genelde kuru, beyaz, zemine yapışık, ince bir kabuk ile kaplıdır. Kabarıklıklar bir araya gelerek genelde 1-2 cm çapında, yuvarlak veya oval plaklar yaparlar. Zaman içerisinde bu plakların ortası koyu lacivert bir renk kazanır.

Liken planus, genelde bilek ve kolların iç yüzünde, genital bölge (peniste (liken niditus)) ve bacaklarda (liken corne) meydana gelir. Daha nadiren de gövdede ve başta meydana gelir. Hastaların %50 sinde ağız tutulumu vardır. Ağız içerisinde meydana geldiğinde genelde son azı dişi hizasında, yanakların iç yüzünde beyaz porselen görünümündedir.

Genellikle çok kaşıntılı olan hastalığın gelişimi yavaştır, bazen aylarca ve senelerce hastalık devam edebilir. Ancak aniden başlayan olgular da bildirilmiştir. Tedaviden sonra tekrarlayabilir.

Tedavi

Herhangi bir şikayete yol açmayan durumlarda tedavi gerekmez. Plaklara sürülmek üzere kortizonlu pomatlar kullanılır. Kaşıntıyı gidermek için yatıştırıcılar ve antihistaminikler, düşük etkili kortizon ve vitaminler verilebilir. Ağızda meydana gelen plaklar için yemeklerden önce lidokainli sıvı ile gargara faydalıdır. Hastalık genelde sınırlı kalır (tüm vücudu kaplamaz) ancak yıllar sonra tekrarlayabilir
 

Kalpsiz

Multi Aktif Üye
Katılım
1 Ara 2005
Mesajlar
6,135
Tepkime puanı
0
Yaş
36
LUPUS (SISTEMIK LUPUS ERITEMATOZUS)


En sık olarak genç kadınları etkileyen Sistemik lupus eritematozus (SLE), otoimmün hastalıklardan birisidir; yani insanın kendi bağışıklık sisteminin kendi vücuduna ait bir bileşeni yabancı gibi algılamasından kaynaklanır. Hafif seyredebileceği gibi hayatı da tehdit edebilir. Eklem iltihabına, deri değişikliklerine, sinirlerde hasara ve hipertansiyonla sonuçlanan böbrek rahatsızlıklarına neden olabilir. Tedavi amacı ile kullanılan ilaçlar genelde bağışıklık sistemini baskılamaya yöneliktir. Bu ilaçlar atakları önlemede son derce etkili olabilirler ancak kısa sürede hastanın durumunun iyileşmesi ve bu ilaçları daha az kullanmaya gereksinim duymalarının sağlanması gerekir. Kadınlarda 4 kat fazla görülür.

Aşağıda SLE li hastalar için bazı öneriler sıralanmıştır:

- Proteinli besinleri (et gibi) son derece az tüketin. Nişastalı besinleri ve sebze-meyveyi bol miktarda yiyin. Süt ve süt ürünlerinden uzak durun.

- Doymamış yağlardan (poliansatüre) uzak durun. Sadece saf zeytinyağı kullanın.

- haftada 3 kez sardalya yiyin (kesinlikle tuzlama OLMASIN) veya keten tohumu yağı (uygun formda) alın.

- günde iki kez 500 miligram siyah kuşüzümü yağı alın, bulamıyorsanız siyah kuşüzümü yiyin. Çuhaçiçeği ve siyah kuşüzümü yağları; gammalinolenic acid adı verilen değişik bir yağ asidinin doğal kaynaklarıdırlar. Normal yediklerimizle alınması son derece nadir olan bu yağ son derece etkili bir anti-inflamatuvar (iltihap giderici denilebilir) bir maddedir. Bu madde aynı zamanda deri, saç ve tırnakların sağlıklı bir şekilde gelişmelerini (büyümelerini) sağlar. Adet öncesi ağrıların giderilmesinde de son derce etkilidir. Ancak ani etkiler beklememek gerekir, en az 6-8 hafta kullanılmalıdır.

- omega-3-yağ asidi içeren besinler tüketin.

- eklem iltihabı gelişmişse, migren için sıklıkla kullanılan gümüşdüğme (pire otu) (Tanacetum parthenium) bitkisini alın. Bunların kapsülünü bulabilirseniz, günde bir kapsül yutun. Eklem şikayetleriniz devam ettiği sürece kullanabilirsiniz.

- çok su için (en az 3 litre)

- bol bol dinlenin.

- düzenli olarak, aerobik egzersizler yapın. eklem şikayetleriniz varsa yüzün.

- hekiminiz dahil hiç kimsenin sizi ümitsizliğe sevketmesine izin vermeyin. Daima bir doktor kontrolünde olun.

- rahatlama ve stres atma egzersizleri deneyin.

- hayatınızda sıkıntı ve bitkinlik hissi olmasın
 

Kalpsiz

Multi Aktif Üye
Katılım
1 Ara 2005
Mesajlar
6,135
Tepkime puanı
0
Yaş
36
MANTAR


Mantar hastaligina kuçuk bir mantar neden olur. BaSlica Sekilleri, Ringworm denilen ve baS ve vucut derisinde görulen mantar hastaligi ile öAtlet ayagiö olarak bilinen mantar hastaligidir.|BAs ve vuCUT MANTARI|BaS ve vucut derisinde meydana gelen mantar hastaligidir. BulaSicidir. Kafa derisinde (çocuklarda) ve vucudun baSka yerlerinde görulebilir. Mantar hastaligi, kafa derisinde kuçuk, yuvarlak, pul pul ve kirmizi olarak da görulebilen bir leke halinde baSlar. Leke giderek buyur, buradaki saçlar zayiflar ve kirilip dökulerek kel bir yer birakir. Bu, bir veya birkaç yerde olabilir. Vucudun baSka kisimlarinda ise, bu hastalik, genellikle kisa bir sure sonra pul pul ve kirmizi bir durum alan yuvarlak veya oval bir leke olarak baSlar. Daha sonra lekenin ortasi, etrafinda yuzuk Seklinde bir yara birakarak iyileSir. Hastalik, hastalikli bir kiSinin hastalikli yerine dokunmakla bulaSabilir. Hasta birinin havlu ve saç firçasi gibi özel eSyalarini kullanmakla da geçebilir. Mantar hastaligini, çok kez ayni evde oturanlar, birbirlerinden ya da kedi köpek, kobay gibi hayvanlardan kaparlar. En xxx ergenlik çagi öncesi çocuklarda görulur. Mantar hastaligi tedavi edilmezse aylar veya yillarca devam edebilir.|Tedavi:|Doktorunuz, hastalikli yerlere surmeniz için krem verebilir. Bazen ayni zamanda tablet de almaniz gerekebilir. Belirtilerin 2-6 haftada geçmesi gerekir. Bununla beraber tedavi bazen aylarca surebilir.|onlemler:|Hastaligin yayilmasinin engellenmesinde temizlik son derece önemlidir. Hastaligi kapmiSsaniz, baSinizin derisini hirpalamadan, her gun, dayanabileceginiz kadar sicak su ile baSinizi yikayin. Evdekilerden ayri bir havlu kullanin. Tek baSiniza yatin ve baSka hiç kimsenin saç firçanizi, taraginizi ve havlunuzu kullanmasina izin vermeyin. Yatak çarSaflarinizi, yastik kiliflarinizi ve havlularinizi haftada en az iki kez sicak su ile yikayip, guneSte kurutun. Evdeki herkesin de kendi saç firçasi, tarak ve havlusu olmali ve onlar da xxx xxx baSlarini yikamalidirlar. Kedi ve köpeklerin tuylerini duzenli olarak kontrol etmek iyi olur. Eger mantar hastaligi belirtisi varsa veterinere muracaat edin. Tuyleri guve yemiS gibi, yer yer dökulmuS bir kedi yavrusunda hemen hemen kesinlikle mantar vardir ve çocuklardan uzak tutulmalidir.|Okuldan Alikoyma: Uygun tedavi baSlayana kadar çocuklar okuldan uzak tutulmalidir.|AYAK MANTAR HASTALIĞI|Ayak mantar hastaligini hafif geçirenlerde, ayak parmak aralarinda, çogu kez çatlaklarin da oluStugu beyazimsi bir deri görulur. siddetli geçirenlerde, ufak su toplamiS kabarciklar, derisi siyrilmiS kisimlar ve pul pul olmuS yerler görulebilir. Mantar hastaliginin bu Sekli, genelde genç yetiSkinlerde ve ayaklari çok terleyenlerde görulur. Ayak mantar hastaligi, hastalikli kiSiden baSkalarina, banyodaki halilardan ve islak döSemelerden veya yuzme havuzlarinin soyunma odalarindan geçer. Sicak havalarda daha yaygindir.|Tedavi:|Doktorunuz, hastalikli yerlere surmeniz için krem verebilir. Bazen ayni zamanda tablet de almaniz gerekebilir.|onlemler:|Ayak parmaklarinin aralarini özenle kurulayiniz. ozellikle yuzme mevsiminde ayaklariniza mantara karSi ilaçli-pudra dökunuz. Sandal ayakkabi giyerseniz, ayaklarinizin mantar hastaligina egilimi azalir.|Di¦ER BoLGELER|Mantar hastaligi, vucudun baSka yerlerinde de olabilir. Genellikle erkeklerde kasik çevresi, kadinlarda ise meme altlari gibi devamli temas halindeki deri yuzeylerini etkiler. Buralardaki mantar hastaligi, ciltte islakliga ve Siddetli kaSintiya neden olur. Kirmizi, kabarmiS kisimlarla akintili islak yerler görulebilir. Mantar hastaligi çok terleyen insanlarda olur. Fazla yikanma ve giysilerin cilde surtunmesi, özellikle de fazla dar iç çamaSiri durumu kötuleStirebilir. Kasiklardaki mantar hastaligi, dar blucin veya naylon iç çamaSirlari giymekle daha da kötuleSebilir.
 

Kalpsiz

Multi Aktif Üye
Katılım
1 Ara 2005
Mesajlar
6,135
Tepkime puanı
0
Yaş
36
MANTAR HASTALIKLARINDAN KORUNMA

Mantarlar, tıpkı bakteriler gibi normal koşullarda da vücutta bulunabilen mikroorganizmalardır. Havadan, topraktan, hayvanlardan ve diğer insanlardan bulaşabilir. Sıcak, nemli ve hava almayan ortamlarda kolay çoğalırlar. Ortak kullanılan yerler ve eşyalar mantarın yayılmasına sebep olabilir.


Vücudunuzda küçük, kepekli, beyaz, açık sarımsı, kahverengi ve koyu renkli lekeler, halk arasında ‘samyeli’ de denilen bir mantar hastalığı olabilir.


Tırnakta renk ve şekil değişikliği, kalınlaşma, tırnak mantarı belirtilerindendir. Tırnak mantarı en sık ayak baş parmağında ve erişkinlerde görülür. Genellikle ayak parmak aralarında kaşıntı, pullanma gibi belirtilerle seyreden ayak mantarlarını takiben gelişir.


Mantar hastalıkları, havuz, hamam, spor salonları, duş gibi mekanlardan ve ortak kullanılan havlu, terlik gibi eşyalardan kolaylıkla bulaşabilir. Farklı mantar tipleri farklı organ ve dokularda mantar enfeksiyonu oluşturabilir.


Mantardan korunmak için ;


• Ayaklarınızı her gün yıkayın.


• Özellikle ayak parmak araları olmak üzere, ayaklarınızı tamamen kurulayın.


• Yazın dar ve kapalı ayakkabı giymekten kaçının.


• Pamuklu çoraplar giyin ve hergün çoraplarınızı değiştirin. Sentetik materyelllerden yapılmış çorapları giymeyin.


• Mümkünse evde ayaklarınız açık olsun.


• Başkasının havlu ve terliğini kullanmayın.


• Tırnaklarınızı kısa tutun. Tırnaklarınızı deterjan ve kimyasal maddelerden koruyun.


Tedavi;


Mantar enfeksiyonunun yeri ve şiddetine göre değişir. Doktor kontrolünde yapılmalıdır. Ağızdan alınan veya hastalıklı bölgeye sürülen ilaçlar kullanılabilir.


İlaç kullanım süresini doktorunuz belirleyecektir. Eksik tedaviler mantarın kısa sürede tekrarlamasına yol açar. Tedavi sonrasında da mutlaka korunma önlemlerine dikkat etmeniz gerekir.
 

Kalpsiz

Multi Aktif Üye
Katılım
1 Ara 2005
Mesajlar
6,135
Tepkime puanı
0
Yaş
36
MENENJIT


Bazı menenjit tipleri çok hızlı şekilde beyin hasarına ya da ölüme neden olabilir. Öte yandan bazı virüslerin yol açtığı menenjit hafif seyreder. Menenjit aşıları özellikle salgınlar sırasında uygulanır ve çocuklara rutin aşılama yapılmaz.
Menenjit, meninksin (beyni ve omuriliği örten zarlar) iltihaplanmasıdır. Çoğunlukla vücudun başka bir bölgesindeki enfeksiyondan tipik olarak kan dolaşımı yoluyla meninkse ulaşan mikroorganizmaların yol açtığı enfeksiyon sonucu oluşur. Doktorunuz omurilik sıvısından aldığı örneği inceleyerek menenjit tanısı koyabillr. Bebeklerde ve genç çocuklarda belirtileri saptamak zor olabilir.

MENENJİT TİPLERİ :
Viral menenjit: Çoğunlukla görece hafif seyreder ve ABD de bakteriyel menenjitten daha yaygın olarak ve daha çok kış aylarında salgınlarla görülür. Genellikle tedavi gerekmez ve çoğunlukla 2 hafta içinde iyileşir.
Bakteriyel menenjit: Yaşamı tehdit edici olabilir ve hemen tedavi edilmesi gerekir. Günümüzde, Streptococcus pneumoniae ve Neisseria meningitidis (meningococcus) tek tek vakalar ya da salgınlar şeklinde görülen bakteriyel menenjitin önde gelen nedenleridir. Haemophilus influenzae tip b, ABD de 1990 lı yıllardan önce 6 yaşından küçük çocuklarda menenjitin önde gelen nedeniydi. Ancak çocuklara rutin aşılamanın bir parçası olarak uygulanan aşılar, bu tip menenjit insidansını düşürmüştür. Yeni doğanlarda, grup B streptococcus ve E. coli gibi başka bakteriler menenjite yol açabilir

BELİRTİLER:
- Yenidoğan bir bebekte huzursuzluk ya da uyuşukluk olabilir ve beslenemez. Hafifçe içe göçük olan başın yumuşak bölümü (bıngıldak = fontanel) gergin ya da dışarı çıkık duruma gelir. Daha büyük bir çocukta şiddetli ve sürekli baş ağrısı ve/ya da ense sertliği, alışılmadık biçimde sessizlik, parlak ışığa karşı duyarlılık, bulantı ya da kusma hissi.
- Bakteriyel menenjitte belirtiler hızla, bazen birkaç saat içinde gelişir. Belirtilerin ortaya çıkmasından sonra uyuşukluk başlar ve bazen bilinç kaybı olur. Vakaların yarısında koyu kırmızı ya da morumsu lekeler görülebilir.
- Viral menenjitte belirtiler daha hafiftir ve gribe benzeyebilir.
KORUNMA:
Bakteriyel menenjitin belirli suşları için aşılar mevcuttur ve bunlar salgınları kontrol altına almaya ya da belirli bölgelere seyahat edenlere yardımcı olabilir. Enfekte kişiyle yakın temasta bulunanlar (aile üyeleri) enfeksiyondan korunmak için antibiyotik kullanabilir. Enfekte kişinin ağız salgısından uzak durulması (öksürükten ve öpüşmekten kaçınmak) ve ellerin dikkatle ve sık yıkanması da alabileceğiniz diğer önlemlerdir.
 

Kalpsiz

Multi Aktif Üye
Katılım
1 Ara 2005
Mesajlar
6,135
Tepkime puanı
0
Yaş
36
MENIER SENDROMU

Menier sendromu belirtileri yüz yıl evvel Prosper Meniere adında bir Fransız tarafından açıklandı. Tarif ettiği tipik belirtiler gelip giden işitme kaybı ile beraber baş dönmesi, kulak çınlaması ve etkilenmiş olan kulakta bir basınç hissi duyulmasıdır. Menier sendromu ekseriyetle önce bir kulağı etkiler ve vakaların yüzde yirmibeş ila yüzde ellisinde ilerde ikinci kulak da etkilenir. Bu hastalığın nedeni henüz bilinmiyor. Labirent denilen iç kulakta sıvı artışı görülüyor. Bu sıvı fazlası labirent zarında basınç yapar. Bu zarı bozar ve bazen de yırtar. Neticede denge ve işitme duyuları bozulur.

Belirtiler

- Şiddetli baş dönmesi ve beraberinde bulantı ve kusma

- Kulak çınlaması.

- Soğuk ve bozuk işitme.

- işitme kaybı.

Teşhis

Menier hastalığı, dönem dönem ataklarla ortaya çıkar. Bu dönemler arasında herhangi bir belirti görülmez; hastalık dönemlerinin arası birkaç saat, birkaç ay ve hatta birkaç yıl olabilir. Hastalığın ortaya çıktığı dönemler de birkaç saat, bir gün ya da daha uzun sürebilir.

Hastalık belirtileri hafif ya da ciddi olabilir. Genellikle değişen düzeylerde baş dönmesi (çoğu kez bulantı ve kusmaya neden olacak kadar şiddetlidir), kulak çınlaması ve özellikle düşük frekanslarda işitme azalması ya da kaybı görülebilir. Hastalık dönemlerindeki şikayetler giderek daha ağırlaşır.

Bu belirtilerin herhangi biri ortaya çıkarsa, gecikmeden doktorunuza başvurun. Doktorunuz çeşitli ses frekanslarında ne kadar işittiğinizi ölçmek için bir test yapacaktır. Bu test yetersiz kalırsa, teşhis koymak için başka testler de gerekebilir.

Bu tür bir testte (elektronistagmografi) kulağa sıcak ve soğuk su verilir. Bu işlem yapıldığında gözlerinizde çeşitli hareketlerin olduğunu fark edersiniz. Gözlerdeki bu hareketler değerlendirilir. Bu test farklı sıcaklıklardaki sularla tekrarlanır; her kulağın verdiği yanıt kaydedilir ve diğer kulakla ve normal yanıtlarla karşılaştırılarak iç kulağın denge işlevinin normal olup olmadığı belirlenir.

Bazı kimselerde bu arada sırada gelen krizlerdir ve esasında sadece zorluk yaratan bir durumdur. Fakat daha az sayıda da olsa bazılarında tamamen sağırlık, sık gelen ve güçsüz bırakan baş dönmesi ve bulantı yapar.

İlaçla Tedavi

Doktorunuzun baş dönmesini ve arkasından gelen bulantı ve kusmayı durdurmak için ilaç vermesi olasıdır. Diğer bir tedavi yolu da idrar sökücü ilaç alıp vücuttaki sıvı miktarını azaltmak olabilir. Kafein, alkol ve nikotini kesmek de yararlı olabilir. Şiddetli bir krizin sebep olabileceği gerginliği gidermek için sakinleştirici ilaçlar da verilebilir. ilaç tedavisinin uzun süren tedavilerde ne zaman yararlı olduğunu söylemek zordur. Çünkü Menier Sendromu hafifleyip kendi kendine ortadan kaybolabilir.

Ameliyat

ilaç tedavisi krizlerin sıklığını ve şiddetini kontrol edemezse, ameliyat gerekebilir. Ameliyatla iç kulaktaki ve zarlarındaki basınç ortadan kaldırılır. Bazen dengeyi kontrol eden sinir kesilir. Hasta kulakta çok veya tamamen işitme kaybı olduğunda ve baş dönmesi çok şiddetli ise tüm iç kulağın yok edildiği bir uygulama önerilebilir. Bu durumlarda denge sağlama görevi diğer kulağa ve adaletin kendiliğinden verdiği işaretlere (impulse) ve görme duyusuna geçer. Eğer her iki kulakta da Menier Sendromu varsa tedavi daha zordur. Ameliyat güçsüzlük

yaratan krizleni durdurabilmek için daha zayıf olan kulağa yapılır. Kulağa toksin (zararlı, zehirli madde) etkisi yapan antibiyotik stneptomisin dikkatle kontrollü miktarlarda verilebilir. Bu uygulamada iç kulağın denge sağlayan kısmı yok edilirken, işitme görevi yapan kısmı (bölümü) korunmak istenmektedir.
 

Kalpsiz

Multi Aktif Üye
Katılım
1 Ara 2005
Mesajlar
6,135
Tepkime puanı
0
Yaş
36
MENISKUS (YARALANMALARI)


Menisküsler, diz ekleminde yastık görevi görürler, diz ekleminin bütünlüğüne yardım ederler ve dönmelerde güvence unsurudurlar. Menisküsler genelde dize yandan gelen darbeler sonucu yırtılırlar. Diz bükülü iken uyluğun içe doğru aşırı dönmesi ile ve dizde aşırı gerilme sonucu da menisküsler yırtılabilir.

Başlıca yırtılma nedenleri:
- kaza ve darbelere bağlı
- hasar oluşturan eklem hastalıklarına bağlı
- eklem bağı hasarlarına bağlı
- doğuştan var olan şekil değişikliklerine bağlı kendiliğinden yırtılma

Başlıca yırtılma şekilleri:
- longitudinal (uzunlamasına) yırtıklar
- transvers ve oblik (yatay ve eğri) yırtıklar
- menisküs kisti ile birlikte olan yırtıklar

Tanı

Muayene, röntgen, çift kontraslı artrografi, bilgisayarlı tomografi ve artroskopi ile tanı kesinleştirilebilir.

Başlıca Belirtiler

- Kilitlenme : dizin 20-25 derece bükülü kalması, dizin gerilememesi durumudur. Bu durum bir kaç günlük istirahatle geçer. Ancak kilitlenmeye neden oalbilecek diğer durumlardan (ağrı, kitle gibi) ayırılmalıdır.

- Boşalma : dizlerde boşalmaya neden olabilecek diğer durumlardan ayrılmalıdır.

- Şişlik (sıvı birikmesi) : darbe - kaza sonucu meydana gelen menisküslerde görülebileceği gibi, menisküs yırtığı da sıvı birikmesine neden olabilir.

Tedavi

Menisküs yırtığı tanısı konulduktan sonra, yırtığın şekline ve olayın akut veya kronik oluşuna göre menisküsün tamamı veya bir kısmı ameliyatla alınır. Bir kısmının alınması tercih edilir. Ayrıca artroskopik yöntem günümüzde daha çok kullanılmaktadır.

Diskoid menisküs denilen durum gelişim sırasında meydana gelen bir anomalidir ve sıklıkla dış menisküsde görülür. Dizin hareketleri sırasında sesli bir kayma meydana gelir. Yırtık gelişirse ağrı ve kayma şiddetlenir.

Menisküs kisti; dış menisküsde daha sık görülür. Dışta ağrılı bir şişlik şeklinde görülür. Diz gerginken şişlik belirginleşir, bükülü iken kaybolur.
 

Kalpsiz

Multi Aktif Üye
Katılım
1 Ara 2005
Mesajlar
6,135
Tepkime puanı
0
Yaş
36
MESANE VE IDRAR YOLU


Mesane kalça kemiği ile rahim arasında uzanır. İdrarın, böbrekler tarafından üretildikten sonra depolandığı kesedir. Mesanenin, idrar doldukça genişleyebilen esnek ve kaslı duvarları vardır.

Bu duvarlar kasıldığı zaman idrar 3,5-4 cm. uzunluğunda ince bir tüp olan uretraya (idrar yolu) sızar. Uretra nın ağzı klitoris ile vajina arasındadır.

Erkeklerde ve kadınlarda da mesane ve uretra (idrar yolu) vardır, ama bunların yapısı iki cinste birbirinden farklıdır. Bu nedenle ortaya çıkabilecek sorunlar değişiktir ve bazı rahatsızlıklar daha çok kadınlarda görülür. Örneğin, kadınlarda, üretra hem vajinaya hem de mikrop barındıran anüse daha yakın ve erkeklerdekine kıyasla daha kısa olduğu için; üretra ve mesane enfeksiyonları (sistit) daha fazla görülür.

Ayrıca, bazı yaşlı kadınlarda idrarını tutamamak gibi sorunlar ortaya çıkabilir. Bunun nedeni, alt karın kaslarının zayıflayarak mesane ve diğer iç organları taşıyamaz hale gelmesi sonucunda, organların aşağıya sarkmasıdır.
 

Kalpsiz

Multi Aktif Üye
Katılım
1 Ara 2005
Mesajlar
6,135
Tepkime puanı
0
Yaş
36
MIGREN


Migren öncesinde hastalar genel bir kırklık ve nöbetin başlamasından 12-24 saat kadar önceye uzanabilen tanımlayamadıkları bir huzursuzluk yaşarlar; böylece nöbetin yaklaştığını anlarlar. Bazen migren nöbeti ön belirti vermeden, beklenmedik bir anda, örneğin rahat bir uykudan sonra başlar. Ama genellikle ruhsal gerginlik ya da adet döneminin yaklaşması gibi hızlandırıcı etkenler vardır.

Migrenden hemen önce yaşanan ve baş ağrısının başlayacağını gösteren "aura" dönemi, belirtileri sara nöbeti öncesindekilere benzediği için bu adla anılır. Hastaların çoğunda ayrıca kısa bir süre için bir gözde görme alanını sınırlayan canlı bir ışık çizgisi (parıltılı skotom) belirir; bu görme kusuru başın karşı tarafında ağrı başlayınca ortadan kalkar.

Ağrı şiddetli, zonklayıcı ve ilerleyici özelliktedir. Başlangıçta gözün üzerinde yoğunlaşır, sonra şakak bölgesine yayılır. Migrenin tuttuğu baş yarısında deri duyarlığı artmıştır; deriye dokunmak ya da en küçük baş hareketleri ağrıyı başlatabilir. Hasta ses ve ışığa karşı da aşın duyarlılaşır; bu nedenle sessiz ve karanlık bir ortam ister. İştah kesilir. Bulantı, kusma ve halsizlik sık görülen öbür belirtilerdir.

Migren nöbetlerinin süresi çok değişkendir; kısa süreli nöbetler birkaç saatten 12-24 saate kadar, ağır migren nöbetleri ise birkaç gün sürebilir.

Aşın idrar çıkartılan hızlı bir çözülme dönemiyle nöbet biter. Migrenden hiçbir iz kalmayan hasta normal yaşamına döner.

NEDENLERİ

Migrenin nedenleri ancak varsayımlarla açıklanmaktadır. Bugüne değin yapılan gözlem ve deneyler, hastalığın klinik tablosuyla ilgili sınırlı bilgilere doyurucu bir yorum getirememiştir.

Migren uzun zamandır damar ya da sinir sistemine bağlı bir hastalık olarak açıklanmaktadır. Damar sistemiyle ilgili olduğu varsayımA önceleri daha çok benimsenmiştir. Ama son zamanlarda sinir sistemine bağlı olduğu görüşü yaygınlaşmaktadır. Damar sistemini temel alan görüş, migrenin kafa atar damarlarının ağrılı genişlemesinden kaynaklandığım savunur. Gene bu kurama göre genişleme öncesinde de belirli bir odakta şiddetli bir damar büzülmesi görülür. Büzülme nedeniyle beynin bazı bölgelerine gelen kan akımı yavaşlar; buna bağlı olarak da bazı oksijen yetersizliği ve belli noktalarda geçici sinir sistemi belirtileri (aura) ortaya çıkar.

Hastalığı öncelikle sinir sistemine bağlayan yaklaşım, migren nöbetinden sorumlu birincil etkenin beyinde damar gerginliğini denetleyen bir merkez olduğunu savunur. Bu merkezin dış ve iç uyaranlara verdiği yanıtlar, migrenle ilgili damar değişikliklerine neden olur. Bu değişiklikler ve atardamar duvarlarındaki ödem sonucunda migren ortaya çıkar. Sinir sistemi ya da damarlardaki yanıtın serotonin, histamin, prostaglandinler, pıhtılaşma etkenleri, endorfinler ve monoaminoksidazlar gibi bazı maddelerin serbestleşmesi sonucunda ortaya çıktığı da öne sürülmüştür.

Migrenin oluşum sürecinde kişisel bir yat4ınlık ya da eğilim ve kalıtsal etkenlere bağlı ağrı eşiği düşüldüğü de önemlidir. Bu nedenle birçok olguda migren nöbetini önceden tahmin etmek tümüyle olanaksızdır. Çok çeşitli etkenler nöbeti başlatabilir. Heyecan, bedensel ve/ya da zihinsel yorgunluk, güneşte kalma, kapalı ortam, sigara dumanı, ani hareket, iklim değişildiği, gürültü, alışkanlıklarda değişiklik ve bazı besinler etken olabilir.

TEDAVİ

Migrende belirtilere yönelik ve koruyucu olmak üzere iki çeşit tedavi uygulanır. Belirtilere yönelik tedavi aralıklı olarak baş ağrısı çeken, nöbet sayısı ayda ikiyi bulmayan, her gün ilaç kullanmak istemeyen ya da bazı nedenlerle ilaç kullanamayan hastalar için uygundur.

Koruyucu tedavi ise nöbet sayısı ayda ikiyi aşan, nöbetlerin sıklığı ve şiddeti nedeniyle düzenli ilaç kullanmaya hazır olan hastalara önerilir. Koruyucu migren tedavisinde kullanılan birçok ilaç vardır.

Uygulamada ilaçlar yalnız etkililiğine değil, hastalık tablosuna ve hastanın biyolojik-davranışsal özelliklerine de bağlı olarak seçilir. Örneğin flunarizin, siproheptadin gibi genellikle iştah açıcı, uyku verici ve şişmanlatıcı etkileri olan ilaçlar iştahsız, zayıf ve uykusuzluk çeken hastalara verilir; şişman ve uyanıklık gerektiren işlerde çalışan hastalarda ise kullanılmaz. Propranol kalp atışları normalden yavaş olan hastalara verilmez, ama tansiyonu yüksek ve/ya da kalp atışları hızlı olan hastalarda öncelikle kullanılacak bir ilaçtır.

Hastaların büyük bölümü daha önce bazı koruyucu ilaçları kullanmış olduğundan koruyucu migren tedavisinde uygun ilaçların seçilmesi zor olmaz. Önceden kullanılmış ilaçların dikkatle sorgulanması, birkaç seçenek arasından ilaç seçiminin yapılmasını sağlayabilir.

Kronik bir hastalığın tedavisinde bir ilaç uzun süre kullanılınca hastada bazı yan etkilere yol açabilir. İlacın tedavi edici değeri yüksek olduğu halde, hasta yan etkileri nedeniyle tedaviye ara verebilir.

Migrenin belirtilere yönelik tedavisinde kullanılan ilaçlar son 30-40 yılda fazla değişmemiştir. Bunların başlıcaları ağrı kesiciler, çavdarmahmuzu türevleri, barbitürat-ağrı kesici karışımları ve ağrı kesici etkisi olan küçük ve büyük grup uyuşturuculardır (narkotik).

Migrene karşı etkileri iyi bilinen aspirin, steroid yapısında olmayan öbür iltihap giderici ilaçlar ve asetaminofen en çok kullanılan ağrı kesicilerdir. Bunlar genellikle reçeteyle değil, hastaların kendi kendilerine aldıkları ilaçlardır. Aspirin bazı hastaların ara sıra gelen baş ağrılarını gidermede de çok etkilidir.

Çavdarmahmuzu türevlerinin migrene iyi geldiği geçen yüzyıldan beri bilinmektedir. Bu konudaki araştırmaların büyük bir bölümü de bu yüzyılın başlarında yapılmıştır. Ayda iki defadan fazla baş ağrısı nöbeti tutmayan hastalarda çavdarmahmuzu türevleri çok yararlı olabilir.

Bu ilaçlarla tedavi edilen hastalar, ilaç kesildikten sonra "geri gelen" (rebound ) baş ağrıları ve kolayca oluşan ilaç bağımlılığı nedeniyle yakından izlenmelidir. Baş ağrısı başladığında ağız ya da dilaltı yoluyla 1-2 mg.lık dozlar önerilir; bu miktar 30-60 dakika sonra yeniden verilebilir ve gerekirse bir saatlik aralarla yinelenir. Hastaya verilecek en yüksek doz 6 günde mg ı, haftada ise 10-12 mg ı geçmemelidir.

20. yüzyılın başında kullanıma giren barbitüratlar da migren tedavisinde yararlanılan ilaçlardır. Ama özellikle kısa etkili barbitüratların alışkanlık yapma tehlikesi oldukça yüksektir. Çavdarmahmuzu türevleri gibi bu ilaçların da aralıklı olarak kullanılması yeterlidir. Bir ay içinde 20 den fazla kısa etkili barbitürat tableti alan bir hastada alışkanlık oluştuğunu düşünmek gerekir.

Küçük uyuşturucular grubuna giren ilaçların başlıcaları kodein ve asetaminofendir. Bunlar özellikle hafif ağrı kesici ya da barbitürat tedavisine yanıt vermeyen ve çavdarmahmuzu türevlerini alamayan hastalarda yararlıdırlar. Bu ilaçlarda da alışkanlık tehlikesi vardır ve ayda 20 tabletten fazla alan hastalarda bağımlılık geliştiği düşünülmelidir.

Ağrı kesici etkisi bulunan büyük uyuşturucular ise morfin ve türevleridir. Bunlar da bazen migren ve öbür baş ağrılarının tedavisinde kullanılır.

İlaç bağımlılığı tehlikesinin yukarıda sayılan bütün ilaçlar için geçerli olduğu unutulmamalıdır. Alışkanlık gelişen bir hastada ilaç kesildikten sonra "geri gelen" baş ağrısı nöbetleri görülebilir. Örneğin, barbitüratlarla tedavi edilen bir hasta, baş ağrısını hafifletmek için düzenli olarak günde birkaç kez ilaç alabilir. Hasta dikkatle izlendiğinde barbitürat yoksunluğu belirtileri gösterdiği ve bu belirtilerden biri olan baş ağrısını gidermek için ilacın dozunu gittikçe artırdığı görülür. Aynı süreç çavdarmahmuzu türevleri, çeşitli ağrı kesiciler ve her iki gruptan uyuşturucular için de geçerlidir. Tedavinin önemli bir yönü de nöbetin ortaya çıktığı koşulların değerlendirilmesi ve olabildiğince düzeltilmesidir.

Nöbeti başlatan ruhsal gerginlik, heyecan, hafta sonu ya da tatillerin ilk günlerindeki ani gevşemeler, peynir, çikolata, şarap gibi tiramin ya da feniletilamin içeren yiyecek ve içecekler, yaşam alışkanlıklarında önemli değişiklikler, açlık, iklim değişildiği ve hormonal etkenler dikkatle izlenmelidir.

Hastanın daha önceki tedavilere verdiği yanıt çok önemlidir. Hastalık öyküsü alınırken bu konu üzerinde özellikle durulmalıdır. Baş ağrısını şiddetlendiren menopoz, yüksek tansiyon, boyun ve/ya da ağız-çene bölgelerinde çeşitli işlev bozukluklarıyla ruhsal ve duygusal bozukluklar da titizlikle değerlendirilmelidir.
 

Kalpsiz

Multi Aktif Üye
Katılım
1 Ara 2005
Mesajlar
6,135
Tepkime puanı
0
Yaş
36
MULTIPLE SKLEROZ (MS)

MS merkezi sinir sisteminde iltihabi değişikliklere neden olabilen bir hastalıktır. Hastalık çoğunlukla ataklarla ve düzelmelerle seyreder, bazılarında ise sürekli ilerleyen (yavaş veya hızlı) bir durum gösterir.

Hastalık beynin beyaz cevherinde ve merkezi sinir sisteminde hızlı iletimi sağlayan sinirsel yapıları kaplayan kılıflarda (myelin) hasar meydana getirir. Hastalığın gelişiminde bağışıklık sisteminin myelin kılıfını yanlışlıkla yabancı gibi tanıyarak savunma mekanizmasını çalıştırmasının etkili olabileceği düşünülmektedir. Bununla birlikte genetik olarak hastalığa yatkın kişilerde virüslerle bu hastalığın meydana gelebileceği üzerinde de durulmaktadır.

Farklı zamanlarda ortaya çıkabilen bu iltihabi durum ve kılıf hasarı, beyin ve omuriliğin herhangi bir seviyesinde gelişebileceğinden, hastada ortaya çıkan belirtiler son derece değişken ve çeşitlidir.

MS bulaşıcı veya kalıtsal (anne-babadan geçen) bir hastalık değildir.


Belirtiler

MS sıklıkla 20-40 yaşları arasında, genellikle duyu kaybı, görme bozuklukları, kuvvet ve denge kayıpları, idrar tutma bozukluklarından bir veya birkaçı ile birlikte başlar. Başlangıçta belirtiler çok hafif olabileceği gibi çok şiddetli bir şekilde de başlayabilir.

Beyindeki ventriküller civarında yerleşen MS plakları sık olmakla birlikte genelde belirtilere neden olmazlar.

Beyin sapı ve beyincikte yerleşim durumunda; çift görme, gözlede kayma (nistagmus), konuşma ve yutma bozukluğu, denge bozukluğu, yürüme zorluğu, kol ve bacak hareketlerinde zorlanma gibi belirtiler meydana gelir.

Göz sinirlerinin tutulması MS de en sık rastlanılan başlangıç bulgularındandır. Görme keskinliğinde azalma meydana gelir.

Omuriliğin boyun bölgesinde meydana gelen tutulum mevcutsa; kol ve bacaklarda kuvvet kaybı ve hareket bozukluğu, duyu kaybı, idrar tutma bozukluğu, cinsel fonksiyon bozukluğu meydana gelir.

İlk 5 yıl; hastaların %65 inde düzelme ve ataklarla seyreden bir durum vardır. %15-20 hastada hem ataklar hem de ilerleme devam eder. İlk 5 yılın sonunda ise hastaların %10-20 si normal hayatlarına devam ederken, %10-25 i yardımcı yürüme cihazlarına gereksinim duyarlar.


Tanı

Doktorunuz MS tanısını muayene sonucunda koyar.

Manyetik Rezonans, Beyin Omurilik Sıvısı analizi gibi laboratuvar yöntemleri muayene bulgularını destekleyen yöntemlerdir.


Tedavi

1. Atak Tedavisi: İlk beş yıl ataklar kendiliğinden düzelebilr. Ancak 5 yıldan sonra her atak bir sekel bırakarak hastalık ilerler. Ataklar sırasında 5-7 gün süreyle damardan (infüzyon şeklinde) metilprednizolon verilir. Sık atak geçirenlede bu tedavi ayda 1 gram olacak şekilde tekrarlanır.

2. Şikayetlerin Tedavisi: Hastadaki kas sertliği hareket zorluğunun temel nedenidir. Bunu gidermek için, baclofen ve tizanidin gibi ilaçlar kontrollü olarak kullanılabilir. Hasta ayrıca fizik tedavi ve egzersiz programına alınmalıdır.

Mesane kontrolünü sağlamak için; idrar tutamama gibi durumlarda oxybutinin, yapamama durumunda ise aralıklı mesae sondası uygulaması kullanılır.

Erkeklerdeki iktidarsızlık sorunu şeker hastalarındaki gibi penise papaverin uygulanması ile geçici olarak çözülebilir.

Aralıklı oalrak görülen yanma, batma, uyuşukluk ve ağrı gibi şikayetlerde amitriptilin, karbamazepin ve sodyum valproat gibi ilaçlar kullanılabilir.

3. Bağışıklık Sistemini Etkileyen İlaçlar Kullanılabilir: Yaygın kullanım kazanmamıştır.
 

Kalpsiz

Multi Aktif Üye
Katılım
1 Ara 2005
Mesajlar
6,135
Tepkime puanı
0
Yaş
36
MULTIPLE SKLEROZ HASTALARI ICIN BESLENME ONERILERI


1. Günlük olarak tükettiğiniz protein miktarını azaltın; günlük kalori gereksiniminizin %10 unu proteinlerden temin edin. Hayvansal proteinler yerine mümkün olduğunca bitkisel proteinler tüketin (mercimek, soya gibi).

2. Süt ve süt ürünlerini azaltın, bunların yerine diğer kalsiyum kaynaklarını kullanın.

3. Mümkün olduğunca suni gübreler kullanılmadan ve mevsiminde üretilen (sera olmayan) meyveler yiyin. Ekmek ve benzeri yiyeceklerin hammaddelerinin de bu şekilde üretilmiş olmasına özen gösterin.

4. Poliunsature (çok zincirli doymamış) bitkisel yağları, margarinleri, tüm hidrojenize yağları, kısacası tüm yağları diyetinizden çıkarın. SADECE SAF ZEYTİN YAĞI KULLANIN (mümkünse doğrudan bahçesinde zeytin üreten ve bundan yağ elde edenlerden alın).

5. Omega-3-yağ asitlerini düzenli olarak tüketin (balık, keten tohumu yağı, kenevir yağı).

6. Daha çok sebze ve meyve tüketin.

7. Zencefil ve zerdeçal ı düzenli olarak yiyin.
 
Üst