Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
Yüreğimde patlayan sessiz volkanların prangalarında eskitiyorum günlerimi. Artık ümitte yok...
Bakışlarımda yok o eski heyecanlarda...
Herkeslerden uzak odamın en karanlık köşesinde sessizce düşünüyorum. En masum hayallerimin ötesinde kendimle yüzleşmenin kırgınlığı büyüyor en karanlık köşelerimde...
Biten bir sevdanın kahredici azabı içinde omuzlarıma ve gözlerime çöken ağırlığı taşımak hayatın yönlerini yaşamaktan daha zor olduğunu acı bir şekilde öğrendim...
Sensiz ne kadar dayanırım, bu hayatın ızdırabını ne kadar çekerim, dizlerim dermansız kalırda ne zaman taşımaz olur ruhu sensizliğinde esir olan bu bedeni, bilemiyorum..
Şimdi seninde yok baktığım yerde ve senin baktığın yerde de değilim artık. Ne o İstanbul aynı ne Kızkulesi.. Sahildeki martılar bile gelmez artık sesime...
Herkes başını eğdi bu koca şehirde, bir o kadar da sessiz kaldı susmalarıma. Ne yüzünü, ne ellerini, ne de yüreğini hissedebiliyorum bu soğuk kış mevsiminde.
İçimin sesini yaktığımdan beri, yalana bulanmış dudaklarda, bir kurşun kadar hızlı, bir kurşun kadar soğuk ve bir namlu kadar sessizdi bakışlarım.
Ayaz soğukluğunda sessizliğe büründü bu şehir, gözlerimdeki ışıltı sönerken birer birer bakışlarımın, ellerini aradım yalnızca.
Nereye uzansam ayrılığa çarptım...
Yüreğimde hissettiğim duygular birer birer sönüyor, sevgi, mutluluk, huzur… Bana kalan duygular ise anlamsız kelimeler bir o kadarda…
Asaletini ve matemini harmanlayıp sakladım vedamda. Vedaların bana ait tüm yollarını çizdim yüreğimin en derin köşelerine...
Gitmeden önce savur küllerini içindeki fırtınaya, biliyorsun ben ben değilim artık....
Hayat ne görürsem o, farkındayım aslında...Bakma yalnızlığım, yadırgayışım, haykırışlarım, susuşlarım, sorgulayışlarıma!
Kim ispatlayabilir senin var ya da yok olduğunu benden başka(?)
Varsın... Yaşıyorsun... Ellerin ellerimin değdiğinden uzak, gözlerin benim bakışlarımla kesişim kümeleri kurmasa da, kim inandırabilir beni, seni, onu yokluğa.
Kim ikna edebilir beni öznesi sen olmayan cümlelerde aşktan anlatmaya(?)
Kimse!
Lakin... Artık sıkıldım ben oyanamaktan. Çocukluğumun oyunları yetmiyor artık bana. Bir aydınlık günde, gözlerimi yumduğumu hatırlıyorum. Önce kendimi, sonra herkesi inandırmıştım bunun bir oyun olduğuna. Yine yine lakinlere sığınıyorum lakin artık avutmuyor bu çocukluk beni. Yüreğimin duvarlarına açtım gözlerimi. Gördüğüm, hissettiğim her odada izlerin var. Lakin, bir yarım kalmışlık var havada, suda, kalabalıkta, anlayacağın hayatta.
Hüzün koydum işte adını. Sana inat gözüme yaş, tümcelerime hüzün koydum! Tümcelerimden taştı, anlarıma doldurdum. Anlarım yok yanını saydıkça, daha bir tekrar eder oldum.
Hüzün,
Yok yüzün...
Hüzün,
Yok yüzüm..
Hüzün,
S(b)ensizliğin ismi...
Gel de tamam olsun ömrüm!
Gel de... Ya da çık da...
Hayat ne görürsem o, farkındayım aslında...Bakma yalnızlığım, yadırgayışım, haykırışlarım, susuşlarım, sorgulayışlarıma!
Hadi baştan alalım o zaman:
Hayatın oynadığı oyunların içinde, bir ebe olarak sana sesleniyorum: