Gelenekler, yaşanan ortam koşulları, ekonomik ve kültürel durum, moda ve yükselen değerler ile dinin bir birine karışması hayatımız boyunca bizi çelişkiye iter. Örneğin; başörtüsü konusunda olduğu gibi, bir kesim başörtüsünün dinin vazgeçilmezi olduğuna ve hatta saçının bir teli gözükse cehennemde yıllarca yanacağına inanırken, bir kesimde başörtünün bir örtünme şekli olduğuna ve kişinin tercihi olduğuna inanır. Bunun gibi gelenek mi, din mi karmaşasına onlarca örnek verilebilir.
Fakat beni en çok şaşırtan içki ve zina konusudur. İçki ve zina özellikle de zina, İslam dininde kesin bir dil ile yasaklanmıştır. Buna rağmen dindar kesimde de olsa erkeklerin zina yapması konusuna, içki içmelerine göre daha esnek bir yaklaşım mevcuttur. Zina yapan erkek veya hovardalık yapan erkek hem cinslerinden, "Erkektir yapar. Erkek dediğin hovarda olur. Babasının oğlu, buldun mu affetmeyecen" gibi yüreklendirici tepkilerle karşılaşır.
Hatta ilk tecrübeleri de babalar, amcalar veya dayılar organize eder. Fakat içki içme olayına geldiğimiz de erkek lanetlenir, cehenneme atılır hatta evlatlıktan ret edilme ile tehdit edilir. Çapkınlık, hovardalık bir meziyet kabul edilip, yapanlar Don Juan ve Kazanova gibi kahramanlarla özdeşleştirilirken içki içenlerden iğrenilir ve aşağılanır. Beklide bu yaklaşım, erkeklerin zamanında yaşayamadıkları şeyleri, evlendikten sonra yaşayamadıkları ya da yaşanması zor olan şeyleri oğullarının, yeğenlerinin yaşamasını istemesinden kaynaklanıyordur.
Bu çelişki ile karşılaşan geç erkeklerde, umursamazlığa vururlar ve zaten her şeyin para, çıkar ve maddiyat olduğu dinin, gelenek ve göreneğin rafa kaldırıldığı çağımızda gününü yaşamaya, suçluluk hissetse de her iki günahı da yapmaya devam eder.
İşte gelenek, kültür ve dinin bir birine karışması böyle yaman bir çelişkidir. Dinde reform yapılıp çağa göre yorumlar getirilmeli midir? Din ile gelenekler kesin bir çizgiyle ayrılmalı mıdır? Yoksa herkes keyfine mi bakmalıdır? Bunlara uzmanlar cevap versin. Çünkü bize, işlediğimiz günahlar için rahmeti de azameti de yüce olan yaratana sığınmaktan başka bir şey kalmıyor.
Fakat beni en çok şaşırtan içki ve zina konusudur. İçki ve zina özellikle de zina, İslam dininde kesin bir dil ile yasaklanmıştır. Buna rağmen dindar kesimde de olsa erkeklerin zina yapması konusuna, içki içmelerine göre daha esnek bir yaklaşım mevcuttur. Zina yapan erkek veya hovardalık yapan erkek hem cinslerinden, "Erkektir yapar. Erkek dediğin hovarda olur. Babasının oğlu, buldun mu affetmeyecen" gibi yüreklendirici tepkilerle karşılaşır.
Hatta ilk tecrübeleri de babalar, amcalar veya dayılar organize eder. Fakat içki içme olayına geldiğimiz de erkek lanetlenir, cehenneme atılır hatta evlatlıktan ret edilme ile tehdit edilir. Çapkınlık, hovardalık bir meziyet kabul edilip, yapanlar Don Juan ve Kazanova gibi kahramanlarla özdeşleştirilirken içki içenlerden iğrenilir ve aşağılanır. Beklide bu yaklaşım, erkeklerin zamanında yaşayamadıkları şeyleri, evlendikten sonra yaşayamadıkları ya da yaşanması zor olan şeyleri oğullarının, yeğenlerinin yaşamasını istemesinden kaynaklanıyordur.
Bu çelişki ile karşılaşan geç erkeklerde, umursamazlığa vururlar ve zaten her şeyin para, çıkar ve maddiyat olduğu dinin, gelenek ve göreneğin rafa kaldırıldığı çağımızda gününü yaşamaya, suçluluk hissetse de her iki günahı da yapmaya devam eder.
İşte gelenek, kültür ve dinin bir birine karışması böyle yaman bir çelişkidir. Dinde reform yapılıp çağa göre yorumlar getirilmeli midir? Din ile gelenekler kesin bir çizgiyle ayrılmalı mıdır? Yoksa herkes keyfine mi bakmalıdır? Bunlara uzmanlar cevap versin. Çünkü bize, işlediğimiz günahlar için rahmeti de azameti de yüce olan yaratana sığınmaktan başka bir şey kalmıyor.