C
C@NiK
ertelenen anlar.....
Neleri nelere değişiyoruz? Değer mi acaba diye durup düşünmeden.
Sevdiğimiz için gecenin ikisinde yol kat edilmiyorsa, uyku tatlı
geliyorsa....
Hangi zamanı kimlerden çalıyoruz, çantada keklik gibi gördüklerimizden mi?
Şu saati kurma işini bir türlü ayarlayamıyorum. On dakika erkene kursam,
onun verdiği rahatlıkla süre daha da uzuyor. Vaktinde kursam telaşa
kapılıyorum.
Çareyi buldum! Uyumak uğruna kahvaltısızlık. Yolda elime alacağım kuru bir
poğaça ama on beş dakika fazla uyku.
Hayal etmiyor değilim şöyle beyaz örtülerde domatesli, peynirli, ballı
kahvaltıyı ama...
İşe gelince telaş eder dururum, yapacaklarımı düşünmekten arkadaşlarıma
esaslı bir günaydın diyemem.
Ne kaybettirir bana beynimi onlara verip, gözlerinin içine bakarak bir
günaydın demem?
Ya da nasılsın derken seni gerçekten umursuyorum ve nasıl olduğunu merak
ediyorum hissini ona belli etmem?
İşler mi durur? Kaç dakika kaybettirir bunları yapmak bana?
Annem aradığında 'işteyim şu an, bunları burdan konuşamam, akşama evden
ara' dediğimde...
Akşam aradığında ise gündüz endoskopiye gittiğini, beni yanında istediğini
söylemek için aradığını işitmek...
İşten eve gelip bir telaş yemeği yetiştirmeye çalışırken bütün gün beni
özleyen çocuğumun bacağımdan çekiştirip bana sarılmak istemesi... "Hayır,
yavrucum, şu an sana sarılamam, yemek yetiştirmem gerekiyor.
Ancak her iş bittiğinde - tabii o da ancak sen uyuduğunda, sen bilmem
kaçıncı rüyanı görürken- seni öpebilirim" demem...
Uzun zamandır görmediğim arkadaşlarım yemeğe davet ettiklerinde bunun
kahrolası bir toplantıya denk gelmesi, ama onların gitmesi.....
Çok sevdiğim akrabamın doğum gününe sırf eşim keyif almıyor, diye sadece
telefon etmem....
Pazar yürüyüşüne çıkmak için hazırlanırken yağmurun başlaması, 'oysa daha
dün gitmiştim kuaföre, otur evde cips atıştır.
Yağmur mu? Vurmasın yüzüme damlaları. Nasılsa daha çok yağar' demem....
Böyle kaç tane anı, kaçırırız hayatta? Kaçını bir daha yakalama şansını
verir hayat bize?
Annemizin endoskopisi kötü çıkarsa...
Evladımız hızla büyürken ıskaladıklarımız ve bir daha geri gelmeyen büyüme
evreleri....
Dostlarla yapılan enfes sohbetler...
Aile ile yapılan her daim tat veren kahvaltılar...
Neleri nelere değişiyoruz? Değer mi acaba diye durup düşünmeden.
Sevdiğimiz için gecenin ikisinde yol kat edilmiyorsa, uyku tatlı
geliyorsa....
Hangi zamanı kimlerden çalıyoruz, çantada keklik gibi gördüklerimizden mi?
Ne kadar ilgilenmesek de, ne kadar az zaman ayırsak da, nasılsa yanımızda
olacaklarından emin olduklarımızdan mı?
Ya o keklikler bir gün keklik olmaktan bıkarsa.....
Ya onlar, 'al, istediğin hayatı sen yaşa. Ne olursa olsun biz arka fonda
yokuz' derlerse?
Ya, 'her şeyi sizler için yapıyordum' yalanı ile baş başa kalırsak?
Ya...!!!!!!!
Ya yağmurun bir daha yağdığını göremezsek?!
Neleri nelere değişiyoruz? Değer mi acaba diye durup düşünmeden.
Sevdiğimiz için gecenin ikisinde yol kat edilmiyorsa, uyku tatlı
geliyorsa....
Hangi zamanı kimlerden çalıyoruz, çantada keklik gibi gördüklerimizden mi?
Şu saati kurma işini bir türlü ayarlayamıyorum. On dakika erkene kursam,
onun verdiği rahatlıkla süre daha da uzuyor. Vaktinde kursam telaşa
kapılıyorum.
Çareyi buldum! Uyumak uğruna kahvaltısızlık. Yolda elime alacağım kuru bir
poğaça ama on beş dakika fazla uyku.
Hayal etmiyor değilim şöyle beyaz örtülerde domatesli, peynirli, ballı
kahvaltıyı ama...
İşe gelince telaş eder dururum, yapacaklarımı düşünmekten arkadaşlarıma
esaslı bir günaydın diyemem.
Ne kaybettirir bana beynimi onlara verip, gözlerinin içine bakarak bir
günaydın demem?
Ya da nasılsın derken seni gerçekten umursuyorum ve nasıl olduğunu merak
ediyorum hissini ona belli etmem?
İşler mi durur? Kaç dakika kaybettirir bunları yapmak bana?
Annem aradığında 'işteyim şu an, bunları burdan konuşamam, akşama evden
ara' dediğimde...
Akşam aradığında ise gündüz endoskopiye gittiğini, beni yanında istediğini
söylemek için aradığını işitmek...
İşten eve gelip bir telaş yemeği yetiştirmeye çalışırken bütün gün beni
özleyen çocuğumun bacağımdan çekiştirip bana sarılmak istemesi... "Hayır,
yavrucum, şu an sana sarılamam, yemek yetiştirmem gerekiyor.
Ancak her iş bittiğinde - tabii o da ancak sen uyuduğunda, sen bilmem
kaçıncı rüyanı görürken- seni öpebilirim" demem...
Uzun zamandır görmediğim arkadaşlarım yemeğe davet ettiklerinde bunun
kahrolası bir toplantıya denk gelmesi, ama onların gitmesi.....
Çok sevdiğim akrabamın doğum gününe sırf eşim keyif almıyor, diye sadece
telefon etmem....
Pazar yürüyüşüne çıkmak için hazırlanırken yağmurun başlaması, 'oysa daha
dün gitmiştim kuaföre, otur evde cips atıştır.
Yağmur mu? Vurmasın yüzüme damlaları. Nasılsa daha çok yağar' demem....
Böyle kaç tane anı, kaçırırız hayatta? Kaçını bir daha yakalama şansını
verir hayat bize?
Annemizin endoskopisi kötü çıkarsa...
Evladımız hızla büyürken ıskaladıklarımız ve bir daha geri gelmeyen büyüme
evreleri....
Dostlarla yapılan enfes sohbetler...
Aile ile yapılan her daim tat veren kahvaltılar...
Neleri nelere değişiyoruz? Değer mi acaba diye durup düşünmeden.
Sevdiğimiz için gecenin ikisinde yol kat edilmiyorsa, uyku tatlı
geliyorsa....
Hangi zamanı kimlerden çalıyoruz, çantada keklik gibi gördüklerimizden mi?
Ne kadar ilgilenmesek de, ne kadar az zaman ayırsak da, nasılsa yanımızda
olacaklarından emin olduklarımızdan mı?
Ya o keklikler bir gün keklik olmaktan bıkarsa.....
Ya onlar, 'al, istediğin hayatı sen yaşa. Ne olursa olsun biz arka fonda
yokuz' derlerse?
Ya, 'her şeyi sizler için yapıyordum' yalanı ile baş başa kalırsak?
Ya...!!!!!!!
Ya yağmurun bir daha yağdığını göremezsek?!