“Tarifsiz acı yaşamaktayım. Araftayım. Azıcık sabretsem olgunlaşacağım. Azıcık sitem etsem hiçleşeceğim. Hayranım çilesini çekip müjdelenenlere. Bu kalp bu acıyı nasıl yok eder ey kardeşim?” diye mesaj çekmişim arkadaşıma günün birinde.
Günlüğüme öyle yazmışım. Şimdilerde dokunamadığım günlüğümü geçen gece okuduğumda geçmişimi tekrar tekrar yaşadım. Güldüm, ağladım, şaşırdım.. Duygunun her mevsimini yaşadım not düştüklerimle.
Kim tavsiye etmişti ya da nereden akıl etmiştim günlük tutmayı bilmiyorum ama iyi ki yapmışım. Gerçi benimki günlük değil de haftalık, aylık, hatta iki aylık olmuş. Yoğun bir çalışma temponuz varsa günler ayların içinde nasıl geçiyor anlamıyorsunuz. Pazar(er)tesiniz ve Pazar’ınız bugün yarın olarak geçiveriyor. Aradaki günler buhar olup uçuyor sanki… Günlerin tadını çıkarmak bir kenara adını bile hatırlamıyorsunuz. Günlüğünüz de oluveriyor haftalık, aylık…
Günlüğümün Sayfalarını karıştırırken fark ettim de ilk sayfalardaki hayatıma anlam katan olaylar son sayfalarda hiçleşivermiş. Dün hissederek yaşadıklarım bugün his’lerini kaybetmişler. Dün anlamlıyken bugün anlamsızlaşmış. Dün soruyken bugün cevap olmuşlar. Dün zan’ken bugün farklılaşmışlar. Üzüldüklerim, sevindiklerim olmuş. Pervane olduklarımdan kaçmışım, kaçtıklarıma pervane olmuşum. Ağladıklarıma güler olmuşum, güldüklerime anlam veremez olmuşum.
Aynı benken yoo olduğumu düşünürken değişmişim. Evet her gün yenilenen milyar hücrelerimle sadece hücresel değil, ruhsal olarak da değişmişim.
Ben her zamanda ben olamıyormuşum. Peki bu bir çelişki mi acep? Dünle bugünlerimin farklı olması, ruhumun değişen hücrelerimle ayak uydurup değişmesi aykırılık mı? Mevlana yetişiyor imdadıma, diyor ki bana: “Dünle beraber geçti cancağızım, düne dair ne kadar söz varsa; artık(bugün) yeni şeyler söylemek lazım.” O zaman yaşadığım şu anda neden ola ki üzülürüm, neden ola ki etkiler beni. Neden ola ki gülerim. Ruhum bu karmaşalıkla kıvranırken imdadıma yetişir Efendiler Efendisi: “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışınız.” O zaman şu an var sadece. An’ı yaşayıp ‘an’ılaştırırken An’laşacaksın ruhunla. Değer vererek ‘değer’leşeceksin. An’larını günlüğünde okurken bir gülümseme kalsın Azrail noktayı koymadan. Bugünün dünden farklıyken yarının bugünden farklı olsun. An’ın ise en güzel an’ın olsun.
Günlüğüme öyle yazmışım. Şimdilerde dokunamadığım günlüğümü geçen gece okuduğumda geçmişimi tekrar tekrar yaşadım. Güldüm, ağladım, şaşırdım.. Duygunun her mevsimini yaşadım not düştüklerimle.
Kim tavsiye etmişti ya da nereden akıl etmiştim günlük tutmayı bilmiyorum ama iyi ki yapmışım. Gerçi benimki günlük değil de haftalık, aylık, hatta iki aylık olmuş. Yoğun bir çalışma temponuz varsa günler ayların içinde nasıl geçiyor anlamıyorsunuz. Pazar(er)tesiniz ve Pazar’ınız bugün yarın olarak geçiveriyor. Aradaki günler buhar olup uçuyor sanki… Günlerin tadını çıkarmak bir kenara adını bile hatırlamıyorsunuz. Günlüğünüz de oluveriyor haftalık, aylık…
Günlüğümün Sayfalarını karıştırırken fark ettim de ilk sayfalardaki hayatıma anlam katan olaylar son sayfalarda hiçleşivermiş. Dün hissederek yaşadıklarım bugün his’lerini kaybetmişler. Dün anlamlıyken bugün anlamsızlaşmış. Dün soruyken bugün cevap olmuşlar. Dün zan’ken bugün farklılaşmışlar. Üzüldüklerim, sevindiklerim olmuş. Pervane olduklarımdan kaçmışım, kaçtıklarıma pervane olmuşum. Ağladıklarıma güler olmuşum, güldüklerime anlam veremez olmuşum.
Aynı benken yoo olduğumu düşünürken değişmişim. Evet her gün yenilenen milyar hücrelerimle sadece hücresel değil, ruhsal olarak da değişmişim.
Ben her zamanda ben olamıyormuşum. Peki bu bir çelişki mi acep? Dünle bugünlerimin farklı olması, ruhumun değişen hücrelerimle ayak uydurup değişmesi aykırılık mı? Mevlana yetişiyor imdadıma, diyor ki bana: “Dünle beraber geçti cancağızım, düne dair ne kadar söz varsa; artık(bugün) yeni şeyler söylemek lazım.” O zaman yaşadığım şu anda neden ola ki üzülürüm, neden ola ki etkiler beni. Neden ola ki gülerim. Ruhum bu karmaşalıkla kıvranırken imdadıma yetişir Efendiler Efendisi: “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışınız.” O zaman şu an var sadece. An’ı yaşayıp ‘an’ılaştırırken An’laşacaksın ruhunla. Değer vererek ‘değer’leşeceksin. An’larını günlüğünde okurken bir gülümseme kalsın Azrail noktayı koymadan. Bugünün dünden farklıyken yarının bugünden farklı olsun. An’ın ise en güzel an’ın olsun.