AFFETMEK

sebnemsever_42

Multi Aktif Üye
Katılım
20 Mar 2006
Mesajlar
2,373
Tepkime puanı
0
Yaş
41
Bir lise öğretmeni bir gün derste öğrencilerine bir teklifte bulunur: 'Bir hayat deneyimine katılmak ister misiniz? ' Öğrenciler çok sevdikleri hocalarının bu teklifini tereddütsüz kabul ederler. 'O zaman' der öğretmen. 'Bundan sonra ne dersem yapacağınıza da söz verin' öğrenciler bunu da yaparlar.
Şimdi yarınki ödevinize hazır olun. Yarın hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo patates getireceksiniz! Öğrenciler, bu işten pek bir şey anlamamışlardır.
Ama ertesi sabah hepsinin sıralarının üzerinde patatesler ve torbalar hazırdır. Kendisine meraklı gözlerle bakan öğrencilerine şöyle der öğretmen: 'Şimdi, bugüne dek affetmeyi reddettiğiniz her kişi için bir patates alın, o kişinin adını o patatesin üzerine yazıp torbanın içine koyun.' Bazı öğrenciler torbalarına üçer beşer tane patates koyarken, bazılarının torbası neredeyse ağzına kadar dolmuştur. Öğretmen, kendisine 'Peki şimdi ne olacak? ' der gibi bakan öğrencilerine ikinci açıklamasını yapar: 'Bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin, bu torbaları yanınızda taşıyacaksınız. Yattığınız yatakta, bindiğiniz otobüste, okuldayken sıranızın üstünde, hep yanınızda olacaklar.'
Aradan bir hafta geçmiştir. Hocaları sınıfa girer girmez, denileni yapmış olan öğrenciler şikayete başlarlar: 'Hocam, bu kadar ağır torbayı her yere taşımak çok zor.' 'Hocam, patatesler kokmaya başladı. Vallahi, insanlar tuhaf bakıyorlar bana artık. Hem sıkıldık, hem yorulduk? '
Öğretmen gülümseyerek öğrencilerine şu dersi verir: 'Görüyorsunuz ki, affetmeyerek asıl kendimizi cezalandırıyoruz. Kendimizi ruhumuzda ağır yükler taşımaya mahkum ediyoruz. Affetmeyi karşımızdaki kişiye bir ihsan olarak düşünüyoruz, halbuki affetmek en başta kendimize yaptığımız bir iyiliktir.
 

sebnemsever_42

Multi Aktif Üye
Katılım
20 Mar 2006
Mesajlar
2,373
Tepkime puanı
0
Yaş
41
Affetmek güçlüyü daha güçlü yapar. Publilius Syrus
Affetmek, zaferin zekatıdır. Hadis-i Şerif
Affetmek ve unutmak, iyi insanların intikamıdır. Schiller
Affetmenin ne olduğunu yalnız cesurlar bilir, korkaklaırın tabiatında af diye birşey yoktur. Laurence Sterne
Affın en güzeli, hasmını ezmeğe müktedir iken yapılandır. Ömer bin Abdülaziz
Aptalı sık sık affetmek onu ahlaksız yapar. Publius Cyrus
Başkalarını sık sık affet, kendini asla. Syrus
Bir düşmanı affetmek, bir dostu affetmekten daha kolaydır. Mme Dorothe Deluzy
Birinin suçunu affedip bağışladıktan sonra pişman olma, cezalandırdığın zaman sevinme. Hz.Ali r.a.
Hiç kimse, affettiği zaman olduğu kadar yükselemez. Goethe
İntikam alıp da sonunda pişman olmaktansa, affedip de pişman olmak daha iyidir. Cafer b. Muhammed
Kendini affetmeyen bir insanın bütün kusurları affedilebilir. Konfiçyus
Öfkelenmek beşeri bir olaydır, fakat bilahere sakinleşmemek ve affetmemek ayıplanacak iğrenç bir harekettir. Sales
Sayısız günahlarımızı affeden Allah'ın bir kulu olarak, neden bir suçu bağışlamayayım? Kenan Rifai
Suçludan öç almak adalet, onu bağışlamaksa fazilettir. Câmi
Zalimleri affetmek mazlumlara zulümdür. Sadi

 

sebnemsever_42

Multi Aktif Üye
Katılım
20 Mar 2006
Mesajlar
2,373
Tepkime puanı
0
Yaş
41
Yazar Rüya Yüksel


Bağışlama en büyük şifadır, affetmekse en büyük erdemlerden biridir

Ali iş hayatına devlet memuru olarak başlamıştı. Her gün sabah 9.00 akşam 18.00 saatlari arasında çalışmaktaydı. Hayatı ev ve iş arasında rutin bir şekilde sürmekteydi. Kazancı eşi ve oğlunun ihtiyaçlarını karşılayacak boyuttaydı ama o kadar, fazlası yoktu. Oysa Ali’nin hayalleri vardı, daha iyi bir evde yaşamak, çocuğunu daha iyi okullarda okutmak, bir araba, bir yazlık ev, seyahatler... Oysaki yıllar geçmekte ve Ali’nin hayalleri gerçekleşemediği gibi sürekli de ertelenmekteydi.

Böylece yıllar birbirini kovaladı ve emeklilik dönemi geldi çattı. Ali emekli oldu, oldu olmasına ama yüreğinde ertelediği hayatın öfkelerini ve hırsını yaşatmaktaydı. Yaşı henüz gerçek anlamdaki emeklilik için gençti. İçinde biriken öfkeleri ve hırsları onu daha çok para kazanma isteğiyle arayış içine sokmuştu. Çok geçmeden kendisi gibi hırs ve öfkelerle dolu birisini buldu ve ortak iş kurmaya karar verdiler.

Artık iki ortak birlikte çalışmaya başlamışlardı. Öylesine hırslıydılarki ticaret hayatındaki dürüstlük ve adalet kavramlarını zaman zaman yitirdikleri bile oluyordu. Hatta bazen birbirleriyle yarış haline bile gelebiliyorlardı. Ellerine geçen her türlü fırsatı değerlendirmeye çalışıyorlardı. Daha çok kazanmak hedefleri haline gelmişti. Giderek birbirlerine olan saygı ve sevgilerini de kaybetmeye başladılar. Artık adeta iki ortak değil iki düşman görünümündeydiler. Hırsları onlara para kazandırmıştı ama dostluklarını yitirmelerine de sebep olmuştu.

Sonunda ortaklıkları bitti ve iki düşman olarak yollarını ayırdılar. Geçen yıllara; önce ertelenmiş, yaşanamamışlıkların getirdiği birikmiş öfkeler ve şimdi birde düşmanlık duyguları eklenmişti. Her ikiside sağlıklarını yitirmişlerdi. Ali midesinde sorun yaşamaktaydı, tedavisi için ameliyat edilmesi gerekmekteydi. Hastaneye yatırıldı. Ameliyattan bir gece evvel Ali bir rüya gördü. Rüyasında ak sakallı bir dede Ali’ye rehberlik etmekteydi. Sezsiz iletişimdeydiler. Dede sevgiyle ona; “Şimdi temizlik zamanı! Ne yaşadıysan yaşadın, yaşadıkların senin gelişmene yardımcı oldu. Ama şimdi sağlığın için içinde biriktirdiğin öfkelerinden kurtulman gerekiyor. Öfkelerinden arınmanın tek yolu önce kendini affetmektir.. Kendini bağışlamalısınki başkalarınıda bağışlayabilesin. Sonra yaşamında sende öfke uyandıran insanları bağışlamalısın. Bağışlama en büyük şifadır, affetmekse en büyük erdemlerden biridir, en büyük temizliktir. ” der ve bu bilgilerin ışığıyla kaybolur.

Ali ertesi sabah huzur içinde uyandı.Yüreğinde ameliyat heyecanından çok akşam rüyasında gördüklerinin heyecanını taşımaktaydı. Sevgiyle verilen bu bilgi onu harekete geçirmişti bile. Kolay olmayacağını biliyordu ama olsun, kendisi için bir şeyler yapmalıydı. Önce kendini affetmeyle işe başladı. Hemşireler onu almaya geldiklerinde sanki hafiflemişti. Gülümseyerek ameliyathaneye doğru yol aldı.

Sevgiyle kalın
 

sebnemsever_42

Multi Aktif Üye
Katılım
20 Mar 2006
Mesajlar
2,373
Tepkime puanı
0
Yaş
41
Hepimizin sırasında hakkı gasp edilir. Hakaret görürüz, üzülürüz.

Bunu herhangi bir kişi yaparsa çok da takmayız. Çünkü “Zaten ondan başka ne beklenirdi! ” deyip geçiştirebiliriz. Ama tüm bunlar dost bildiğimiz biri tarafından yapılırsa tam bir hayal kırıklığı yaşarız...

Birşey yapamayız, üzülürüz... Bu ise gerginliğimizi daha da arttırır. Çünkü kin, intikam gibi şeyler erdemli insanların yapacağı işler değildir. Bunlar kötülüğe kötülükle cavap vermektir. Diğer bir deyişle bize yapılan kötülüklerden örnek alıp bize yapana aynısını veya daha fazlasını uygulamaktır ve asla mantığın kabul edemeyeceği şeylerdir.

İyi ama bizler insanız. Haksızlıklara tahammülümüz sınırlıdır. Hele de bize karşı bunu yapanlar hiç birşey olmamış gibi veya daha da kötüsü iyi birşey yapmış gibi ortalıkta dolanması, kin ve nefreti ilkellik sayan bizlerin içimizde derin acılar oluşturur. Hele bir de olayda zaten haksız olduğumuz konusunda söylentiler varsa...

İçimiz içimizi yemesin dostlar. Tüm bu sıkıntılardan kurtulmamız an meselesidir. Bizleri bir sürpriz bekliyor.

Bir gün bakıyoruz ki bizin hakkınızı gasp etmiş ve bir zamanlar çok iyi dost olarak bildiğimiz kişi beklemediğimiz bir anda karşımıza çıkıyor.

Bir süre önce hakkımızı gasp eden ve “Bu zaten benim hakkımdı” diyen, küçümseyen ve acıyan gözlerle bize bakan kişi gitmiş, yerine boynu bükük, yaptığı kusurun ağırlığı altında ezilmiş bir kişi var. Hani o dost bildiğimiz ve gerçekten de dost olduğunu asla unutmadığımız, ondaki değişikliklere anlam veremediğimiz, bu nedenle hayal kırıklığı yaşadığımız kişi...

Şu an gerçek dostumuzu karşımızda görüyoruz.

“Hata ettim” diyor...

Tüm acı günlerin geride kalması an meselesidir. Çok kolay birşey yapmak yeterlidir bunun için.

O DOSTUMUZU AFFETMEK

Dostumuz ezile büzüle pişmanlığını anlatmaya çalışıyor. Ama biz onu dinlemiyoruz. Neler olduğunu çoktan unutmuşuz. Dostumuzun boynuna sarılıyoruz...

Peki bir de tersini düşünelim;

“Boşuna zahmet etmişsin! O kadar kalbimi kırdın ki, seni asla affetmem. Lüfen bir daha karşıma çıkma! ”

Bilmem, bir zamanlar çok iyi dost olduğumuz birine bunu diyebilir miyiz? !

Ben yapamazdım...

Affetmekle ilgili sözler bu kadarla bitmez... Bu konuda yine yazacağım...

Sevgiler sizlere...

 

sebnemsever_42

Multi Aktif Üye
Katılım
20 Mar 2006
Mesajlar
2,373
Tepkime puanı
0
Yaş
41
Affetmek Nedir?



Kim var ki bu dünyada birilerini kırmamış, birileri tarafından kırılmamış olsun.



Hepimiz birileri tarafından incitildik, hepimiz birilerini incittik. Kızdık, içerledik, öfkelendik, darıldık, küstük, nefret ettik.



-İçinde anne babana, kardeşlerine, bazı akrabalarına, eşine duyduğun kızgınlık, öfke, içerleme, intikam alma gibi duygular var mı? Bu insanlarla konuşmayı, görüşmeyi reddediyor musun? Ya da en iyi haliyle görevlerini yapmakla sınırlı tuttuğun ilişkilerini katlanarak mı sürdürüyorsun?



-Çocukluğunda sana davranıldığı gibi çocuklarına davranmayacağına söz verdiğin halde, şimdi kendini bağırırken, vururken, dırdır ederken yakalıyor musun? Onlara, bir zamanlar sana söylenmiş ve seni incitmiş sözlerin benzerini sarf ettiğin için kendine kızıyor musun?



-Bir zamanlar en iyi dostun olan kişiyi kırdığın ya da kırıldığın için kaybettiysen, sırf gururun yüzünden affetmeye ya da af dilemeye yanaşmıyor musun?



Sıkça içinde bir türlü ismini koyamadığın bir boşluk hissediyor musun? Bu boşluğu alkol, ilaç, aşırı yemek, aşırı çalışmak, kumar ya da kredi kartı limitini ve maaşını çook aşacak kadar alışveriş yaparak doldurmaya çalışıyor musun?



-Bazen sanki geçmişini tekrar ederek yaşıyor duygusuna kapılıyor musun? Oyuncular değişse de geçmişte seni incitmiş olan anne babanın, eski sevgililerinin, eski arkadaşlarının, eski patronlarının yerini yine benzerlerinin almış olduğu duygusunu yaşıyor musun?



-İncitilme ve reddedilme korkusuyla yeni arkadaşlıklar kurmaktan çekiniyor musun?



-İnsanların sana yaklaşmasını önlemek için etrafına koruma duvarları ördüğünü ama bu duvarların arkasına kendini de hapsettiğini fark ediyor musun? Bu yüzden kendini yalnız, başkalarından uzak ve yabancılaşmış hissediyor musun?



-İster bir iş görüşmesi olsun, ister yeni birisiyle randevu, bunun da diğerleri gibi başarısızlıkla sonuçlanacağına, hayal kırıklığı yaşayacağına inanıyor musun?



-İş hayatı olsun, özel hayat olsun sadece yapman gerekeni yapıp, yeni riskler almaya cesaretin ya da enerjin olmadığını söylüyor musun?



-İnsanlara genel anlamda güven duymuyor musun?



-Yaşamında her şey olsa bile, yine de tam olmadığını, bir şeylerin eksik olduğunu hissediyor musun?



-İçinden bir türlü atamadığın suçluluk duygusu ve değersizlik duygusu enerjini tüketiyor, motivasyonunu ve kontrol duygunu kaybettiriyor mu?



Bu sorulardan birine ya da daha fazlasına “Evet” yanıtı verdiysen, yaşamında kendini ya da başkalarını affedemediğin kızgınlık, incinme, öfke halatı ayaklarına dolanmış ve seni ileriye adım atmaktan alıkoyuyor olabilir.



Bu duygu, enerjini çalıyor, kendini sevmeni engelliyor, yaşam hazzından seni mahrum ediyor, geleceğe umutla ve coşkuyla bakmanı engelliyor.



Affetmemek, bizim iyileşmemizi, sağlıklı ve doyumlu bir yaşam sürmemizi engelliyor. Yoksa sen seni inciten insanların, seni iyileştirmesini mi bekliyorsun?



Affetmek, geçmişi geçmişte bırakıp, anı yaşama ve geleceğe umutla bakma özgürlüğünü verir bize.



Affetmeye yanaşmıyorsun çünkü affetmediğinde hayatında yanlış giden şeyler için onları suçlamaya devam edebilirsin. Mutsuz yaşamının sorumlusu da suçlusu da onlardır.



Affetmediğinde, sen hala bir kurban, yanlış yapılan kişi konumunda kalırsın. Sana bu kötülüğü yapan kişi “kötü kişi” olacağı için sen otomatikman “iyi kişi” konumuna kendini oturtursun. Hayatı siyah beyaz olarak algılamak, diğer renkler ve tonlarıyla uğraşmaktan daha kolaydır.



Affetmemek, seni yaraladıklarında yaşadığın güçsüzlük ve acizlik duygusunu telafi etme illüzyonunu yaratır. Suçlu kişiyi zihninin zindanında hapiste tuttuğun sürece, kendini acayip güçlü hissedersin. Çünkü hiç kimse seni affetmeye zorlayamaz, kinini durduramaz.



Affetmemek, hem daha önce seni inciten kişilerden, hem de yeni kişilerden gelebilecek olası incinmelerden koruduğu illüzyonunu yaşatır sana. Acını, öfkeni beslediğin sürece olası tehlikelere karşı zırhını kuşanmış olarak beklersin. Böylece artık kimse seni incitemez, yaralayamaz, taciz edemez, reddedemez.



Oysa;



Affetmek unutmak değildir. İnsanları affettiğimizde geçmişte yaşanan deneyimleri unutmayız. Unutmamalıyız da. Bu deneyimler, zamanında bize çok acı vermiş olsa da kazandığımız derslerdir. Bizim, yeniden kurban konumuna düşmemek ya da başkalarını kurbanımız konumuna düşürmemek için yaşanmış bir ders.



Affetmek, affettiğimiz kişilerin davranışlarını onaylamak değildir. Affettiğimizde geçmişin bugünümüz üzerindeki yıkıcı etkisini ortadan kaldırırız. Bu, onların bir zamanlar yaptığı şeyin doğru, haklı ve onaylanabilir olduğu anlamına gelmez. Yapılanların kabul edilebilir, önemsiz, çok da kötü olmadığı anlamına gelmez.



Yapılanlar kötüydü. Acıttı. Hayatımızı etkiledi. Aslında gerçek affediş tam aksine, olanı yadsıdığımız, minimize ettiğimiz, karşımızdakini haklı çıkardığımız ya da bize zarar veren davranışı hoş gördüğümüz durumda gerçekleşemez.



Affetmek, affettiğimiz kişiden daha “büyük” olduğumuzu göstererek, onu kendimize ebediyen borçlu kılmak değildir. Yargılayıcı Tanrı konumundan, hoşgörülü Tanrı konumuna geçerek, yine de kişiyi kendisini “günahkar” olarak hissettirmek gerçek bir affediş değildir.



Affetmek fedakarlık değildir. Dişlerimizi sıkarak, bizi inciten kişiye katlanmamız, güler yüz maskesi takınmamız gerçek bir affediş değildir. Çünkü bu durumda gerçek duygularımızı yutmuş oluruz. Bu tavır hem zordur, hem de hayatımızdan haz duygusunu çalar.



Affetmemek, kızgınlık duyduğun kişileri zihninde bedava kiracı olarak oturtmak demektir. Günah değil mi, zihnini boşu boşuna işgal etmelerine izin vermeye?



Affetmek için haklı- haksız mücadelesine girersen, haklı olmanın senin için huzurlu ve mutlu olmaktan daha önemli olduğuna dikkat et. Haklı olmaya çalışmak, haksız olmaktan korkmaktan kaynaklanır.



Affetmek bir “Kozmik Unutma”dır.



Affetmek, ruhsal iyileşme sürecinin doğal yan ürünüdür.



Affetmek, içsel bir süreçtir.



Affetmek, kendimize duyduğumuz saygının artmasını sağlayan bir özgürleşme sürecidir.



Affetmek, geçmişten gelen olumsuz duygu yükünden özgürleşmektir. Olayı hatırlamak ama olayın duygu deposunu boşaltmaktır.



Affetmek, bizi inciten kişilere duyduğumuz cezalandırma ihtiyacından vazgeçerek kendi tutsaklığımızdan vazgeçmektir.



Affetmek, onlara hangi cezayı verirsek verelim bize yetmeyeceğinin farkındalığıdır.



Affetmek, intikam, öfke, kızgınlık gibi duygularla ziyan ettiğimiz yaşam enerjisini, yaşam kalitemizi yükseltmek, mutlu ve doyumlu olmak için kullanmayı seçmektir.



Affetmek, yaşamın geçmişinde takılıp kalmak yerine, yaşam yolculuğunda yeni deneyimlere açık hale gelebilmektir.



Ve affetmek, başkası için değil, kendimiz için yaptığımız bir özgürleşme seçimidir. Kendi boynumuzdaki, kendi ayaklarımızdaki zincirlerden özgürleşme seçimi.



En uzun yolculuk, beynimizden yüreğimize yaptığımız yolculuk.



Affetmek, bu yolculuğun kestirme yolu.



Öfke, kırgınlık, kızgınlık, nefret, intikam, suçluluk duygusu bastırıldığında da, patladığında da bizi olduğumuz yere çiviler ve gelişmemizi engeller. Affetmek, çivileri söker, sadece yürüme özgürlüğünü yeniden kazanmakla kalmayız, koşma, dans etme, uçma özgürlüğünü de tadarız.



Gerek bizim hatalarımıza, gerek başkalarının bize yaptığı hatalara gübre olarak bakalım. Gübre, affetmenin toprağıyla karıştığında, aldığımız ürün bol olur.



Affetmeyi gerektiren her yara, içinde önemli bir dersi de barındırır; dersi görebilmek için yarayı yeniden deşerek yüzleşmek zorunda kalsak bile.



Affetmek, öfke ve intikama yatırım yapmaktan vazgeçmektir. Neye yatırım yaparsak o çoğalır. Affetmek, hayatımızın en özgürleştirici ve zenginleştirici yatırımıdır.



Affetmenin karşındaki kişiyi değil, seni özgür bırakacağını anla.



İnsanları yargılarsan onları sevmeye zaman bulamazsın.



Ellerini yumruk haline getirenler, tokalaşamazlar.



Herkesi “gerçekten” tanırsan, herkesi affedersin.



Affetmek, içsel yolculuğun temel basamaklarından biri ve kendimizle barışık olma yolunda kocaman bir adım.



Bu adımı atmaya hazır mısın?



Gerçek Affediş



Bir şey daha; gerçek affediş kendinin ve başkalarının hatalı davranışlarına mazeret bulan kibar, gözü yaşlı anlayış içinde tevazuuyla bir başı öne eğme değildir. Herkesin yanlış yapsa da elinden geldiğinin en iyisini yaptığını savunan yüce bir anlayış da değildir. Affettim demekle de affetmek gerçekleşmiyor.



Kızgınlığın, nefretin, suçlamanın ve utancın, gerçek affediş yoluyla içimizde entegre olması için, yine onlardan yararlanmamız gerekiyor. Kızgınlığımızın, nefretimizin, suçlamamızın hedefi olan kişilerden duygusal olarak kopabilmek, onları zihnimizi bedava kiracısı olmaktan çıkarabilmek, sınırlarımızı yeniden güçlü bir şekilde inşa etmek için sağlıklı kızgınlığın enerjisine ihtiyaç duyarız.



Kendi yadsıdığımız benliğe sahip çıkmak ve bütünleşmek için nefretin gölgelerini aydınlığa çıkarmaya ihtiyaç duyarız.



Öz sorumluluğumuzu almak, yapılan hatada kendi payımızı görerek ders çıkarmak ve gelişmek için sağlıklı suçluluğun yardımına ihtiyaç duyarız.



Affetmek, gerçek gücümüzü yeniden kazanmak ve gücümüze sahip çıkmaktır.



Affetmezsek ya da sahte kabulle ve suni bir affedişle affettiğimizi sansak bile; kızgınlık patladığında, bizi saldırganlaştırır ve insanları bizden uzaklaştırır.



Nefret bizi yoğun bir yalnızlık batağına sokar. Çünkü çok güçlü enerjiye sahip olan nefret etrafına zarar verirken, kendi ruhunu da iğfal eder ve sınırlarını yok eder. Kabuslar kaçınılmaz olur.



Suçlamak gücümüzü kaybettirir.



Yalnızlık ve güçsüzlüğün diğer adı depresyondur.



Affetmenin önemi şu yaygınca bilinen hikayede ne güzel anlatılıyor:



Öğretmen bir gün derste öğrencilerine bir teklifte bulunur: “hayatı deneyimleyerek öğrenmek ister misiniz?” Öğrenciler çok sevdikleri hocalarının bu teklifini tereddütsüz kabul ederler. “O zaman” der öğretmen “şimdi yarınki ödevinize hazır olun. Yarın hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo patates getireceksiniz!” Öğrenciler, bu işten pek bir şey anlamazlar.



Ama ertesi sabah hepsinin sıralarının üzerinde patatesler ve torbalar hazırdır. Kendisine meraklı gözlerle bakan öğrencilerine şöyle der öğretmen: “Şimdi, bugüne dek affetmeyi reddettiğiniz her kişi için bir patates alın, o kişinin adını o patatesin üzerine yazıp torbanın içine koyun.” Bazı öğrenciler torbalarına üçer beşer tane patates koyarken, bazılarının torbası neredeyse ağzına kadar dolmuştur. Öğretmen, kendisine “Peki şimdi ne olacak?” der gibi bakan öğrencilerine ikinci açıklamasını yapar: “Bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin, bu torbaları yanınızda taşıyacaksınız. Yattığınız yatakta, bindiğiniz otobüste, okuldayken sıranızın üstünde, hep yanınızda olacaklar.”



Aradan bir hafta geçmiştir. Hocaları sınıfa girer girmez, denileni yapmış olan öğrenciler şikayete başlarlar: “Hocam, bu kadar ağır torbayı her yere taşımak çok zor. Hocam, patatesler kokmaya başladı. Vallahi, insanlar tuhaf bakıyorlar bana artık. Hem sıkıldık, hem yorulduk!”



Öğretmen gülümseyerek öğrencilerine şu dersi verir:



“Görüyorsunuz ki, affetmeyerek asıl kendimizi cezalandırıyoruz. Kendimizi ruhumuzda ağır yükler taşımaya mahkum ediyoruz. Affetmeyi karşımızdaki kişiye bir lütuf olarak düşünüyoruz, halbuki affetmek en başta kendimize yaptığımız bir iyiliktir.”



Affetmeyi ancak affederek öğrenebiliriz.



Gerçek affediş ancak güçlü bir insandan gelir. İçsel gücümüzü yeniden kazanmanın yolu da duygularımızın gerçek işlevini ve niyetini anlamak, duygularımızın armağanlarına sahip çıkmakla mümkün. Güçlü insan, gücüyle zarar verme gücüne sahipken bunu kullanmamayı seçiyor. Gerçek güç bu. Güçlü insanın güç gösterisi yapmaya ihtiyacı yoktur. O güçsüzlerin yolu.



Affetmek güçlüyü daha güçlü yapar, zayıfı ise güçlendirir. Affetmek cesurların işidir, korkakların değil. Affedemeyen kişinin ise başka cezaya ihtiyacı yoktur.



Çok sevdiğim bir sözü burada tekrar etmek istiyorum:



Zalimler zayıf kişilerdir.



Sevecenlik güçlülerin işidir.



Birisi sana zarar vermişse, onu affetmekte zorlanıyorsan şöyle düşün:



Ancak gerçek gücü olmayan kişiler başkalarına zarar verebilir. Nefret dolu, kızgın, suçlayıcı kişi kendi cehennemini de yaratmıştır. Başkalarına zarar veren kişi asla güçlü olamaz. O bir zavallıdır. Ona ancak merhamet duyabilirsin. Onu zihninin gözünde küçücük, mini minnacık zavallı trajik bir figür olarak gör. Onun uğruna ziyan ettiğin enerjini kendini iyileştirmek için kullan. Bu, her zaman kolay bir yolculuk olmuyor ama ödülü büyük bir yolculuk.



Ben tecavüzcüme olan öfkemi böyle yendim. (yazar 20 yaşındayken San Francisco'da bıçaklı bir saldırganın tecavüzüne uğramış.) Yaşam enerjimi ona öfke duymaya harcayamazdım. Bu öfke beni tüketiyordu. O zavallı yaratık buna değmezdi. Bıçağın öldürücü gücüne sığınan bir zavallı. Ama ben gücümü yeniden kazanmaya, hayatımı zengin kılmaya değerdim.



Başkalarına karşı hissettiğimiz tüm duygular, kendimize hissettiğimiz duygulardır. Bizden çıkar yine bize geri döner. Evrensel enerjinin yasası bu. Duygular enerjidir. Bu enerjileri sağlıklı bir biçimde iç gücümüze katarak entegre ettiğimizde, ruhumuz zenginleşir ve Evrenle, kendi doğamızla uyum içinde dans eder.



Duyguların iyileştirme ve onarım gücünü anladığımızda, onlara hoş geldin deriz.



İste o zaman daha sıkça duyguların adı umut, haz, neşe, mutluluk, ait olma, çekim, şefkat, sevecenlik, güven, doyum, saygı ve özgürlük olur. İşte o zaman karanlıkla aydınlığın ancak birlikte varolabileceği gerçeğini tüm varlığımızla kabul ederiz. İşte o zaman duyguları iyi ve kötü diye etiketlemeyiz. Bir duyguyu bastırıp, bir diğerini yüceltmeyiz. Her duygunun hakkını veririz, mesajlarının armağanını kabul ederiz. Gerçek Ruhsal Zeka, gerçek ruhsal bilinç, gerçek spiritüellik budur.
 
Üst