CUMA NAMAZI VE HUTBE

emree

Üye
Katılım
14 Eyl 2006
Mesajlar
14
Tepkime puanı
0
Yaş
1020
Yüce Allah buyuruyor. “Ey Inananlar! Cuma günü namaz için ezan okunduğu zaman, Allah'ı anmaya koşun; alım-satımı bırakın:bilseniz, bu sizin için daha iyidir./ Namaz bitince hemen yeryüzüne dağılın, Allah'ın lûtfundan rızık isteyin; Allah'ı çok anın ki kurtulasınız./ Ey Muhammed! Onlar bir kazanç veya bir eğlence gördüklerinde, seni ayakta bırakarak oraya yöneldiler. De ki: 'Allah katında olan, eğlenceden de kazançtan da hayırlıdır. Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır.”

( 62. Sûre “Cum'a”, 9-11. âyetleri)



Cuma Namazı

            Islâm dini, Cuma namazına büyük önem vermiştir. Peyğamber Efendimiz (salât ve selâm ona olsun), 'özürsüz üç Cuma namazını üstüste terkeden mükellefin, münâfıklar defterine yazılacağını' buyurmuştur. Kur'ân-ı Kerîm, Cuma ezânı okuyunca, işi-gücü bırakıp namaza koşmanın lüzumunu emreder. Tabî'i şiddetli soğuk, kar, yağmur, kasırga...gibi büyük engeller ortaya çıkarsa, fukahâmız terkine ruhsat vermişlerdir. Bunun dışında kanûni veya zorunlu baskı gib sebeplerle de terke ruhsat verilir. Çünkü o zaman vücubunun şartında olan izn-i âm yok demektir. Camide toplu olarak namaz kılma farzıyyeti Müslümanların mutlaka haftada bir, bir araya gelmesi ve hutbeyi dinlemesi içindir.

            Sevgili Peygamber (s.a.v) Cuma namazı hakkında şöyle buyurmuşlardır:

            “Yüce Allah cumayı size bu sene , bu ayda, bu günde, bu mekânda, kıyâmete kadar kılınmak üzere farz kıldı. Her kim benim hayâtımda veyâ benden sonra Cuma namazını küçümseyerek veyâ inkâr ederek terk ederse; Allah onun iki yakasını bir araya getirmesin ve işinde bereket vermsein. Haberiniz olsun ki, o kimsenin namazı da yoktur, zekâtı da yoktur, hayrı da yoktur. Tâ ki tövbe edinceye kadar...Allah, tövbe edenin tövbesini kabûl eder.”



Hutbe

            Cuma namazının önemli özelliklerinden biri de hutbe'dir. Hutbe, Cuma namazının kabûl olması için gerekli şartlardan biridir. Yâni bütün şartları yerine getirilmiş olarak Cuma namazı kılınıp yalnız hutbe okunmasa, kılınan namaz kabûl olmaz. Hutbenin dikkat kesilerek dinlenmesi de cumanın âdâbındandır. Zîrâ hutbe okunurken konuşmak, tesbîhât yapmak, verilen selâmı iâde etmek gibi davranışlar dahî men edilmiştir. Hutbe okunurken anılan tavırla ilgili olarak Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır:

            “Hatîb konuşmaya başlayınca susulur. Hatîb konuşurken yanındakine 'sus' demek hatalıdır. Namazda haram/yasak olan hutbede de haramdır.”



            Peygamberimizin bu emirlerinde görüldüğü gibi hutbe can kulağı ile dinlenmelidir. Çünkü hutbe, Islam'ın mesajıdır.



Hatîp ve Hutbe

            Hatîb efendi, bir hafta içinde müslümanlar arasında gördüğü Islâm'a aykırı tesbitlerini hutbe vâsıtasıyla duyurarak, onlara bir daha hatâya düşmemeleri için islâm adına uyarılarda bulunmalıdır. Bir yandan da gelecek günler için yine Islamî

kurallardan duyurulması gereken hususları ve islam'ın emir ve yasaklarını müslümanlara duyurmalıdır.

            Cuma namazına gelen Müslüman, Islâm'ın öğretilerini dinlemek için camiye gelmiştir. Öyleyse hutbeyi can kulağı ile dinleyip, toplu ibâdetten doğan mânevi havadan yeteri kadar gıdasını almalıdır. Hutbenin Islam'daki anlamı budur. Yoksa münberden söylenen sözler, söylenip unutulacak olan bir âdetten ibâret değildir.

            Demek oluyor ki hutbe, bir hafta içinde muhitte (çevrede), cemiyette (Toplumda) görülen bozgunculuk, yolsuzluk ve haksızlıkların nelerden ibaret olduğu ve bunların önüne nasıl geçileceğini anlatmağa vesiledir. Yoksa, bugüne kadar yapılageldiği gibi, birtakım nâfile ibâdetleri halka heyecanla anlatıp onları cemiyetin selâmeti (esenliği) nden, kendi nimetlerine çevirmek değildir.



Asıl Olan  Nâfile Olan Işler (Ibâdetler)

            Hiçbir işi olmayan, ne kendisinin ne ailesinin geçimini düşünmek zorunda bulunmayan kimseler bile, artık nâfile ibâdetle meşgûl olamazlar. Müslümanların sahipsiz ve hâmîsiz kalmaları sebebiyle, nâfile kapısı kapanalı hemen hemen bir buçuk asra yaklaşıyor. Her mü'minin etrafını farzlar, vâcipler sarmıştır. Halka hizmeti bırakıp kendi nefsini kurtarmağa, mertebe kazanmağa çalışmak, kimseyi sorumluluktan kurtaramaz.

            Köşesinden kalmayan pîr-i fânî bile torununa, torununun çocuğuna, yoksa akrabasının ve komşusunun veyâ semtinin yavrularına Kelime-i Tevhîd'i, Şehâdet'i, Amentü'yü,Ilmihâl'i...öğretmesi;kendi kendine yapacağı her türlü zikir, vird ve Kur'ân-ı Kerim tilâveti (anlamı üzerinde düşünülmeden yapılan bilmem kaçıncı hatm-i şarîfi)nden efdaldir. Bu bir cihâd'dır, çalışmadır. Şüphesiz insanlara faydalı olunamayacak durum ve şartlarda herkes niyetine göre dilediği ibâdeti yapmakta serbesttir.



Bugün Yapılması Gereken

            Bu gün artık hutbelerde, ancak ve ancak cemiyeti ilgilendiren meseleler halka anlatıl-malıdır.

            Hatibin, karşısında bulunan cemâatın seviyesine göre söz söylemesi ve onların anlamayacağı kelimeleri ve cümleleri kullanmaması lâzımdır.

            Hatîbin minberde işgâl ettiği mevki, Makam-ı Ahmadî'dir. Orada ancak konu ile ilgili âyetler ve hadîs-i şerîfler okunur ve açıklanır. Zaten Allah'ın elçisi'nin de yaptığı bu değilmi idi? Bunun dışında hikmetâmiz dahî olsa şiirler ve beyitler okumak veya yerli ve yabancı hukemâ ve feylesofların vecîzelerinden bahsetmek, Makama hürmetsizliktir, yersiz ve bid'attır. Engüzeli, Hz. Peygamber'in yaptığı gibi Kur'nı'ın mesajını iletmektir. Onun anlamını okumaktır.

            Kelâm-ı kibar, hukema ve feylesofların Kur'ân ve hadîs-i Şerifleri te'yîd eden sözleri kürsüden va'zda veyâ sohbet toplantılarından, konferanslarda söylenebilir veyâ dergilerde, gazetelerde yazılabilir. Hatîbin, makamının şerefini muhâfaza için buna çok dikkat etmesi gerekir.

Peki Hutbe Nasıl Olmalıdır?

            Hatîb, hamdele-salvele-tardiye yâni Allah'a hamd u senâ, peygamberimiz Efendimiz'e ve Ehlibeyti'ne, ashâbına (din yoldaşlarına) salât u selâmdan ve duâ'dan sonra hemen konuya başlar. Konuyu ilgilendiren ayet-i kerîme ve ehâdîs-i şerifeyi zikrettikten sonra açıklamaya girişir. Mânâsını cemâatın anlamadığı (zaten aslında da olmayan) birtakım arapça ibâreleri ve cümleleri okumağa, söylemeğe gerek yoktur.

            Cuma, bugünkü kanûnlara göre tatil günü değildir. Iş günüdür. Devlet dâireleri, çarşı  Pazar ve diğer iş yerleri açıktır. Herkesi vaktinde ve zamanında işinin başında bulundurmak da bir vâzifedir. Cemaat da yalınız emekliler, yaşlılar ve işi olmayanlardan ibâret değildir. Bu bakımdan hutbe, zemîn ve zamâna göre ne çok kısa ve ne de çok uzun olmalı, maksadı

temin edecek kadar devam etmelidir.

            Hatîbin bu meyanda dikkat etmesi gereken bir şey daha vardır ki, o da, cami dışındaki inanmayan mütacâvizlere, minberden cevap verme husûsudur. Bu, lüzûmsuz bir harekettir. Onlara cevap, dışarı

da verilmelidir. Mütecâviz iseler, yazı ile, konferans ile ve ekrana çıkarak yani haddini bilmezlik yapıyorsa misli misline mukabele etmek gerekir. Minberden cevap vermeye kalkışmak, hatîbden bir şey öğrenmek için camiye gelen cemaati ihmâl edip, aslî vazîfesinin dışına çıkmak olur.

            Ahlakî ve icmâî konuları kapsayan ve hiçbir zaman ferdî ve şahsî nâfile ibâdetlerle ilgili olmayan, plânlı hutbeler hazırlanması göz önünde bulundurul-malıdır. Dînin ibadet ve muamelâtında, günün îcaplarına göre amel-i sâlih düşünülerek, Hakk'ın rızâsını kazanmaya çalışmak, önce ulü'l-emr, sonra herkes için vecîbe-i zimmettir.



Sonuç olarak diyelim ki;

            Hiç şüphe edilme-melidir ki minberden Cuma günü verilen mesajları gerçek Islâmî ruhla verebilsek ve camiye gelen cemâatımız da bu mesajları gereği gibi dinleyip;öğrendiklerini hayatlarında uygulayacak olsalar bugün hepimizin rahatsız olduğu kötülüklerin, yanlışlıkların, huzursuzluk-ların pekçoğu önlenmiş olacaktır. Sözünü edip de bir türlü yaklaşamadığımız mutluluğa da o zaman ulaşmış olacağız.

            Cuma namazının dinimizdeki yerinden ve hutbenin öneminden birşeyler hatırlatmağa çalıştığımız bu bu yazımızı Peygamberimiz'in şu hadisi ile bitirelim. “Cuma gününde bir saat vardır ki, Müslüman kul o saati rast getirip Allah'tan bir şey istediğinde Allah isteğini yerine getirir.” Islam bilginleri Peygamberimizin bazı işaretlerine dayanarak bu anın Cuma namazı için camide geçirilen saatlarda olduğunu müjdelemişlerdir.

 
Üst