Bir Filin Hortumundan

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

sebnemsever_42

Aktif Üye
Katılım
20 Mar 2006
Mesajlar
2,377
Tepkime puanı
0
Yaş
41
Merhaba sevgili insanoğlu! Bazılarınız benim adımı da kötüye çıkardınız, ama neyse ki birçoğunuz masum ve dürüst insanlar olduğunuz için yine de merhaba diyorum. Hiçbir günahım olmadığı halde sizin bazı soyguncularınız yüzünden diğer hayvanlar arasında da neredeyse hor görülmek üzereydim. Sebebi de benim en mühim ve hayatî organım olan hortumum. Bu hortumumla; yerim, içerim, eşyaya dokunarak onu tanırım ve kimsenin de malını çalmam. Ama bazı insanların yaptığı hırsızlığın hususî bir çeşidine “hortumculuk” ve “hortumlama” gibi tabirler takdığınız için herkes bana da acaba bu da mı “hortumcu” diye bakmaya başladı. Ben de hem kendimi temize çıkarmak, hem de bu arada tebliğ vazifemi yapmak için kalemi hortumuma aldım ve başladım:
Karada yaşayan hayvanlar arasında en iri olan bir türüm, benden daha iri bir canlı olarak sadece denizlerde yaşayan balinalar gelir. Tabiî ki bu dev cüsseme uygun, çok kalın ve kuvvetli ayaklara sahib olarak yaratılmışım. Başka türlüsü benim için zulüm olurdu. Geyik veya at bacakları gibi ince olsaydılar, bu cüssemi kaldıramaz ve hemen kırılırlardı. Abes hiçbir işi olmayan Rabbim her hayvanın içinde yaşadığı vasata göre elbise, gıdasına ve müdafaa tarzına göre silahlar, fizyolojisine göre rızk, yapacağı hareketlere göre uygun statik ve dinamiğe sahip iskelet ve kas sistemi gibi aklımıza gelebilecek her türlü ihtiyacını, en ideal, en ucuz ve en kaliteli şekilde karşılamıştır. Bu açıdan baktığınızda benim yelken gibi iri kulaklarımın, başımın önündeki hortum şeklindeki uzun burnumun ve sütun gibi kalın bacaklarımın her birinin ayrı ayrı hususi hikmetleri olduğu gibi, iri vücudumun diğer kısımları ile teşkil ettikleri ahenk ve bütünlüğü de göz önüne almanız gerekir.

Bu kadar iri ve hantal görünüşüme rağmen çok çalışkan ve uysal bir hayvanım, üstüme çok varmadığınız takdirde kolay kolay kızıp kimseye zarar vermem. Sizlerle kolay dost olurum. Benim bu zaafımdan istifade ederek eskiden harblerde tank yerine beni kullanıyordunuz. Çok şükür teknolojinizi geliştirdiniz de sizin elinizde insan öldüren bir silah olmaktan kurtuldum. Gerçi uysallığımdan istifade yine de ormandan kütük çekmeden tutun da bozulan arabalarınızı çekmeye kadar birçok işinizde kullanıyorsunuz ve hiç sesim çıkmıyor. Etimi yemiyorsunuz diye sevinemiyorum, çünkü maalesef çok daha korkuncu dişlerimiz için başımıza geliyor. Allah’ın bize kendimizi korumamız ve önümüzdeki engelleri kaldırmamız için verdiği bu hususî dişlerimiz başka hiçbir hayvanda yoktur. Aslında temel maddesi sizin dişlerinizdeki gibi mine ve dentin adı verilen özel kemikten ibarettir. Sadece çok büyük ve kalın olduklarından süs eşyası yapmak için bazı insanlar bunları alıp işliyorlar. Ben kendi halimde öldükten sonra dişimi alın ne yaparsanız yapın size hatıra kalsın, helal ediyorum. Fakat Rabbimi zikredip gezerken, hiçbir hastalığım yokken, genç yaşımda o korkunç silahlarınızla vurup öldürmenizi anlayamıyorum. Zalimlerin verdiği üç-beş dolar için masum bir hayvanı öldürmeğe vicdanınız nasıl müsaade ediyor? Biz hayvanlar bile sizin bazılarınız kadar vahşi değiliz. Birçoğumuz sadece ot ve meyve ile beslenirken, aslan kaplan gibi yırtıcılarımız bile sadece karınları açken hayatta kalmak için hastalıklı hayvanları yiyecekleri kadar öldürüyorlar. Bu durumda kim daha zalim ve vahşi acaba? Son teknoloji ile donatılmış dürbünlü tüfekler ve hususî imal edilmiş mermileri kullanarak sanki zafer kazanmış gibi bir de üzerimize basıp hatıra fotoğrafı çektiriyorlar. Çektirsinler bakalım, her şeyin hesabının sorulacağı o günde bu fotograflar bizim de elimizde belge olur. Birkaç zalim avcı yüzünden herkese sitem etmiş gibi oldum, onun için kusura bakmayın. Halbuki üzerimde bulunan hususi yaratılmış organlardan bahsedecektim.

Fil denilince herkesin aklına ilk önce hortumum geliyor herhalde. Zira bana benzeyen başka bir canlı yok. Zaten evrimciler de bu yüzden benim hortumumu bir türlü izah edemiyorlar . Benim başka bir hayvan nevinden evrimleşerek tesadüfen ortaya çıktığımı gösterebilmeleri için kısmen bana benzeyen hortumu değişik derecelerde uzunluklara sahip ara geçiş türlerine ihtiyaçları var, fakat bulamıyorlar. Benim hortumumun aniden meydana gelen mutasyonlarla ortaya çıkmasına imkân olmadığını da biliyorlar. Mutasyonların yavaş yavaş birikerek kısa olan bir burunu, bu kadar mükemmel bir hortuma dönüştürme ihtimaline de aklı başında olanlar zaten inanmıyorlar. Neden durup dururken normal bir burun uzamaya başlasın ve hortuma dönüşsün? Bunun mantığını ortaya koymak gerekir. Ayrıca mutasyonla tesadüfen oluşan bir değişim neticesinde ancak bozuk ve işe yaramaz organlar meydana gelir. Nitekim bunlardan bir kısmını kusurlu doğmuş hilkat garibelerinde görüyorsunuz. Halbuki benim hortumum o kadar mükemmel ki, tesadüfün zerresi bile bulaşamaz. Siz insanlar elele tutunup yavrunuzu gezdirirsiniz. Bizim yavrumuz ise, kaybolmamak için hortumunu kuyruğumuza takıp tutunarak peşimizden gelir. Ayrıca hortumlarımız çok hassas bir koku alma organıdır. Kilometrelerce uzaktan bir aslan veya insanın kokusunu hortumumuzu dikerek alırız. Hortumum burnumla birlikte üst dudağımın hususi bir şekilde uzamış halidir. Yüzümdeki kaslar uzayarak hortumun içine girmiştir. Bazıları kafatasıma bazıları da ön koluma kadar uzanan bu kaslar burun ve diğer kafatası kemiklerimden destek alarak çok güçlü şekilde harekete geçerler. Her iki burun boşluğum da 100.000 den fazla küçük kas grupları ile çevrilip birbirine seri bağlanmış şekilde kasılarak hareket ederler. Kaslarım hem boyuna hem de enine olarak çok sıkı bir tabaka oluşturduklarından, hortumumu her doğrultuda çok rahat kullanabilirim. Hortumu saran derim kalın ve sert olmakla birlikte dokunma duyularını alacak şekilde çok hassas sinir uçlarıyla donatılmıştır. Onun için benim hortumum sadece bir burun gibi soluk alıp-verme ile ilgili olmayan çok maksatlı bir organdır. Gözlerimi ve yüzümü oğuşturur, yavrumu bununla severim. Gerektiğinde koca kütükleri kavrayıp kaldırır, gerektiğinde de küçücük bir çöpü bile tutabilirim. Ağaçların dallarını bununla eğer ve koparırım. Hortumumun ucundaki parmak şeklindeki çıkıntıları, kısmen sizin elinizin parmakları gibi kullanabilirim. Afrika’da yaşayan türümde hortum ucu karşılıklı olarak iki çıkıntı taşıdığı halde Asya’daki türümün hortum ucu geniş kenarlı tek bir çıkıntı taşır. Hortumum bir yönüyle hayatî bir organım, elim ve ayağım gibidir. Bu yüzden hortumum ciddi şekilde yaralanırsa aç ve susuz kalarak ölebilirim.

Diğer memeli hayvanlara göre vücut kütlem ile toplam vücut sathımın birbirine nisbeti düşüktür. Vücut kütlesine göre vücut sathının alanı ne kadar büyükse vücuttan o kadar fazla ısı kaybedilir. Onun için Rabbimiz kutuplarda yaşayan hayvanların burun ve kulak gibi uzantılarını küçük yaratır ki, vücut ısılarını fazla kaybetmesinler. Benim gibi sıcak bölgelerde yaşayanların ise aksine bir problemi vardır. Vücudum çok iri olduğundan normal metabolizma faaliyetimle dahi çok fazla ısı üretirim. Bu ısıyı dışarı vererek vücudumu soğutmam gerekir, fakat hem deri çok kalın olduğundan, hem de alanı nisbeten vücuduma göre daha az olduğundan ısı kaybetmeye elverişli değildir. Sizlerinki gibi derimde ter bezleri de olmadığı için terleyerek serinleyemem. Peki ne olacak? Sıcaktan patlayıp yanacak mıyım? Hiç öyle şey olur mu? Benim merhameti, ilmi ve kudreti sonsuz Rabbim kimi mağdur ve eksik bırakmış ki beni bıraksın? Bunun için benim kulaklarımın arkasındaki deriyi çok ince yaratmış. Vücudumun diğer kısımlarındaki deri 2,5 cm kadar çok kalın olduğu halde, kulak ve ağız çevresi ile makat tarafımın derisi incedir. Kulak arkasındaki bölgelerin derisi hem çok ince, hem de çok muazzam zengin bir kan damarı ağı ile donatılmıştır. Vücudumun sıcak kanı buradan geçerken kulaklarımı yelpaze gibi sallayarak tıpkı radyatör gibi ayarlanmış olan bu bölgeden bol miktarda ısı kaybeder ve kanımı soğutur, vücudumu serinletirim. Bu yelpazeleme hareketi ile soğutma yaptığım gibi arkadaşlarımla da haberleşme sağlar, bütün iç dünyamı onlara anlatırım. Sizin anlayacağınız biz kulaklarımızla da konuşuruz. Heyecanlandığımda kulaklarımı daha hızlı sallarım. Herkesin bildiğinin aksine kulaklarımı sallamam kızgınlık işareti değil, sevgi gösterimdir. Tehlikeli bir durum varsa tehlikenin cinsine ve büyüklüğüne göre kulaklarımı değişik pozisyonlarda açık tutar ve farklı ritimde sallarım. Onun için yavru fillerimiz ilk önce bu kulak lisanını öğrenmek mecburiyetindedirler. Kurak yerlerde yaşayan ırklarımın kulaklarının büyük, ormanlık yerlerde yaşayan ırklarımın ise daha küçük kulaklı oluşunun sebebi de vücudu serinletme ihtiyacına göre Rabbimizin sonsuz ilim ve kudretinin her ortama ve ihtiyaca uygun cevap vermesidir..

Bu çok büyük dizayn edilip yapılmış kulaklarım sayesinde sizin hissedemediğiniz çok düşük frekanslı sesleri bile işitirim. Sekiz km ötedeki arkadaşlarımla bile haberleşebilirim. Onlara sizin sizin duymadığınız çok değişik frekansta sesler yollarım. Başımın şakak bölgelerinde bulunan temporal bezlerin salgısının kokusu bizim vücudumuzun fizyolojik durumu hakkında bir fikir verir. Bilhassa üreme zamanında bu bezlerin kokusu bizlerin birbirini tanıması ile alâkalı ve evlenmeye hazır olup olmadığımız hakkında malumat sahibi oluruz. Kulaklarımızın yelpazeleme hareketi ile aynı zamanda bu kokuyu da etrafımıza dağıtır ve karşı cinsteki bir file izdivaç için teklifte bulunuruz. Dünya yüzünde bugün için yaşayan iki türümüz vardır. Afrika’da yaşayan benim (Loxodonta africana) ağırlığım 6-7 tonu bulur, yüksekliğim ise 4’m dir. Asya’da (Hindistan ve Güneydoğu Asya) yaşayan (Elaphas maximus) arkadaşımız ise benden daha küçüktür, ağırlığı 5-5,5 ton, yüksekliği de 3,2 m kadardır. Bizi birbirimizden ayıran en önemli hususiyet kulak büyüklüklerimiz ve kafamızın şeklidir. Benim kulaklarım Asyalı hemcinslerimden daha büyüktür. İkinci olarak, benim alın bölgem hafifçe içe bükük veya çukur olduğu halde, Asyalı kardeşimin alın bölgesi dışa bükük veya kamburumsu şekilde çıkıntılıdır. Benim vücudumun en yüksek noktası omuzlarım olduğu halde, Asyalı türün en yüksek noktası başın tepesidir. Ayrıca bizim erkek ve dişi farkı olmadan her iki cinsimizde de üst çenemizdeki uzun kesici dişlerimiz bulunduğu halde, Asya’daki türün dişisinde bu dişlerden yoktur. Azı dişlerimiz de şekil bakımından bazı farklar gösterir ama bunu herkes bilmez, ancak bizim üzerimizde uzun yıllar çalışanlar bilirler.

Karada yaşayan ve yüzen hayvanlara göre yerçekimini daha çok hisseden bir hayvan için ben çok ağır bir canlı olduğumdan benim ağırlığımın yere ve kendi ayak eklemlerime yaptığım basınç çok fazladır. Denizde olsaydım, suyun kaldırma kuvvetinden istifade ederek balinalar gibi yüzerek kendimi kurtarırdım. Fakat karada, hem kendi ağırlığımı kaldırıp hem de yürütmek; çok ciddi bir mimari plânlama gerektirir. Bunun için omuz ve kalça kemerlerim ile bunların arasında bulunan omurlarımın teşkil ettiği kemerli çatı tıpkı bir taş köprü gibi hususî bir plânla kurulmuştur. Ayaklarımın yere basması sırasında meydana gelecek olan kuvvetli basıncın kemik ve eklemlerime zarar vermemesi için parmaklarımın arasına ve taban kısmıma bağ dokusundan yastık gibi şok absorblayıcı (basıncı azaltıp zayıflatıcı) bir doku yerleştirilmiştir. Parmak uçlarımda yürüdüğüm halde çok kişi bunu bilmez. Parmak kemiklerim kuvvetli bağlarla birbirine bağlanmış ve altına da fibröz doku yerleşince zemin genişlemiş ve basınç azalmış olmaktadır. Böylece arabaların tekerleklerine konulan amortisörler gibi benim de bu kauçuk gibi olan yapılar sayesinde iskeletime aşırı basınçlar yüklenmemiş olur.

Hantal gibi görünen vücuduma göre kara memelileri içinde en iyi yüzücülerden sayılırım. Yavrularımız da yürümeye başlar başlamaz, hiç kimse öğretmeden hemen yüzebilirler. Onlara daha dünyaya gelmeden hayatta kalmaları için gereken her şey öğretilmiştir. Su içinde oyun oynamayı ve çamurlarda yuvarlanmayı çok severiz. Derimizde ter bezi olmadığından terleyerek serinleme şansımız yoktur. Onun için su ve çamur bizim vazgeçemediğimiz hayatî bir vasattır. Bizim bu çamurlu halimizi görünce belki pis zannedebilirsiniz, ama yanılırsınız. Çamuru bütün vücudumuza itina ile hortumumuzu da kullanarak süreriz. Bu çamur bizi kavurucu güneşin ultraviole ışınlarından korur. Derimizin çok kalın olduğunu söylemiştim fakat buna rağmen, nem kaybını önlemek, ısırıcı zehirli böcekler ve çeşitli parazitlere karşı bu çamuru sıvamak bizim için vazgeçilmez bir koruyucudur. Derimizde renk verici pigment maddesi olmadığı için derimiz gri renktedir. Bu renk içinde, yuvarlandığımız çamuru teşkil eden toprağın rengidir. Farklı yerlerdeki değişik renkteki topraklarda oluşan çamuru kullananlarımızın renkleri de bu çamurun renginde olur. Derimizde kıl çok azdır. Göz, kulak açıklıklarının etrafında, yanaklarda, seyrek olarak da gövde ve kuyruk kısmımda az sayıda kıl bulunur. Fakat bu kıllar sinir uçları ile irtibatlı olduğundan her türlü hareketime yönelik durum bildiren uyartılarda bulunurlar.

Hayatım boyunca 26 dişe sahip olurum. Bunların iki tanesi dıştan sizin de gördüğünüz üstteki büyük kesicilerdir. Diğer 24 tanenin 12 tanesi küçük azı, 12 tanesi ise büyük azıdır. Memeli hayvanların çoğunda dişler yukarıdan aşağıya doğru dikey değiştiği halde benim dişlerim yatay pozisyonda öne doğru değişmektedir. Yeni doğan yavrumda alt ve üst çenelerin her bir yarımında 2 veya 3 diş bulunur ve bunlar öne doğru yavaş yavaş yer değiştirir. Dişler büyüdükçe üst tarafları parçalanıp ağız içine düşer veya yutulabilir. Beş posta halinde belirli yaşlarda dişlerim çıkarak değişir. İlk dişler 2-3 yaşında, ikinciler 4-6 yaşında, üçüncüler 12-15 yaşlarında, dördüncüler 25-30 yaşlarımda, beşinciler 40-45 yaşlarımda çıkarlar. Altıncı dişim olan azı dişi 43 yaşımda çıkar ve hayat boyu değişmeden kalır. Zaten ömrüm de, 60-80 yıl arasında, aşağı yukarı siz insanlar kadardır.

Hortumum bir kerede, 9 litre su çekerek ağzıma gönderebilir ve yine hortumumla bütün vücudumu çamura boyayabilirim. Ayrıca hayvanların en zekileri arasında sayılabiliriz. Beynim 6.600 cm3’lük bir hacme sahiptir. Sizin beyniniz ise 1.350-1.400 cm3 kadar gelir. Ama vücudlarımıza nisbet edildiğinde sizin beyniniz ağırlığınızın % 2’sini teşkil ettiği halde, benim beynim ağırlığımın ancak binde biri kadar gelmektedir. Bunu bir şikâyet için söylemiyorum, sadece vakayı rapor ediyorum. Yoksa benim beynim bana yetiyor. Çünkü Rabbimiz bize ihtiyacımız kadar beyin vermiş. Diğer birçok işimizi sevki ilahî ile hiç şaşırmadan çok daha rahat görüyoruz. Esas beyin yarım kürelerim ve beyinciğim oldukça bol kıvrımlıdır. Beynimin temporal (şakak) lobları hafızanın toplandığı bölgelerdir. İlk doğduğumda beynimin ancak % 35’i gelişmiş olup 10 yıl boyunca anne-babaya bağlı olarak yaşarken, beynim daha da büyür ve 17 yaşıma kadar hayatı öğrenme faaliyetim sürer. Ölülerimize de çok hürmetkâr davranırız. Bazen bir dişi filin kaybettiği yavrusunun başında iki-üç gün üzüntülü olarak nöbet tuttuğu olur. Yavrularını 4-6 yıl aralıklarla doğuran dişimizin hamilelik süresi 660 gün kadar sürer. Erkeklerimiz 17 yaşında erginleşirken, dişilerimiz 8-13 yaşları arasında anne olmaya hazır hale gelebilirler. Bu arada unutmadan söyleyeyim: Dişilerimiz erkeklerin yarısı büyüklüğündedir.

Sevgili insanoğlu! Kendimden bahsettim, aklımın erdiği kadar sahip olduğum bütün hususiyetleri sayıp döktüm. Birazcık aklın ve şuurun varsa, bütün bunların bana ait olmadığını, tabiat denilen sanat eserinin de kendisi yaratılmış olduğundan yaratmaktan aciz olduğunu, kendi kendine bu kadar plânlı güzelliklerin oluşamayacağını her halde anlamışsındır. Ben fil beynimle bu kadar anlattım. Sen de insan beyninle, kalbinle ve vicdanınla düşün ve “Rabbimiz! bunu boş yere yaratmadın... “(3/191), “.....Rahman’ın yaratmasında bir aykırılık, uygunsuzluk göremezsin. Gözünü döndür de bir bak, bir bozukluk görüyor musun?” (67/3) ayetlerini tekrar hatırla!... 
 


 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst